🏒 2B Hak Sahipliği Tespit Davası
BatıAkademi & Düzey Belirleme Sınavı için Kayıt Alıyor. İndirme-bindirme kararının iptali için ÇABA, idare mahkemesinde dava açtı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülsün Bilgehan, Kadın Sığınma Evi'ne Ziyaret. “Oku’yorum”daki kitaplar 100 bine ulaşmak üzere Kızılay’a Yeni Meydan Geliyor
Kadastrotutanakları, yasa yürürlüğe girdikten sonra güncellenecek. Başvurular, hak sahipliği durumuna göre 3 ile 6 ay içinde yapılacak. HAK SAHİPLERİ BELİRLENDİ Mİ? 2B yasası konusunda en önemli çalışma, hak sahiplerinin belirlenmesiydi. Aylarca yapılan çalışmalar sonucunda simsarların devreye girmemesi için hak
Tebliğedilen satış bedeline itiraz edilemeyecek, dava açılamayacak. Taksitle satışlarda, satış bedelinin yüzde 10’u, yapılan yazılı tebligat tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde, kalanı ise en fazla 5 yılda 10 eşit taksitte faizsiz ödenecek. Eğer 3 ay içinde başvurulmazsa hak sahipliği devlete geçmiş olacak.”
7 Tespit Davası 326 1- Genel Olarak 326 2- Davanın şartları 328 8- Rekabetin Men’i Davası 330 1. Genel Olarak 330 iib. İşareti kullananın kullanıma ilişkin hakkının veya MMM. Çalışanların Buluşlannda Hak Sahipliği 1191 İ. Başvuru, Tescil, İtiraz Ve Başvurunun Patent Başvurusuna Dönüştürülmesi 1191
AvBülent ÖZER. Özer Hukuk & Danışmanlık Ofisi. Adres : Toros Sokak No : 7 / 5 Sıhhiye / Ankara. Tel : 0312 229 20 76 Faks : 0312 229 20 96. GSM : 0535 260 61 97. EK : KİK İNCELEME RAPORU. İhalelere katılacak Firmalar için ihale öncesi hazırladığımız örnek bir inceleme raporu özeti aşağıda bilginize sunulmuştur.
Amazonve GoPro taklitçilere savaş açtı. Amazon platformu üzerinde sahte GoPro aksesuarlarının giderek artması firmayı harekete geçirdi. Amazon ve GoPro sahte aksesuar satan Çinli işletmelere dava açtı. Orijinal ürünlerin belki de en büyük problemi taklit ürünlerle başa çıkmak. Ağırlıklı olarak Çinli üreticilerin
Uspenski konu ile ilgili hazırlamış olduğu kazı raporları ile Trabzon’da arkeoloji çalışmalarının kapısını aralamıştır. Konuyla ilgili bu bilgiler tarafımdan Trabzon tarih severleri ile paylaşılması sonucu (Enver Uzun, Trabzon Tarihi, Trabzon 2003) Trabzon okuyucusu konu ile haberdar olmuş ve 2009 yılında ise söz
Bhxutr6. 2B alanları hakkında Hazine tarafından kişiler aleyhine açılması gereken davalar açılmayacak, açılan ve devam eden davalar durdurulacak. Proje alanında öncelik ise TOKİ'nin olacak. TBMM'ye sunulan 2B Tasarısıyla, devletle vatandaş arasında ihtilaflar çözülecek, kentsel dönüşüm sağlanacak, çiftçiler ölçek büyütebilecek. Tasarıyla, orman niteliğini kaybettiği için Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin, rayiç değeri üzerinden satılması öngörülüyor. Buradan sağlanacak mali kaynak, öncelikle nakledilecek orman köylülerine ait taşınmazların kamulaştırılması, orman dışına çıkarılan yerlerin ıslah, imar ve ihyası, naklen iskan, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi, yeni orman alanlarının tesisi için kullanılacak. HAK SAHİPLERİ VE ÖDEME KOŞULLARIYasanın yürürlüğe girmesinden önceki kadastro tutanaklarına göre 2B alanlarını kullandıkları belirlenen kişiler, belirlenen satış bedeline itiraz etmemek kaydıyla hak sahibi sayılacak. Kadastro tutanakları yasadan sonra da güncellenecek. Başvurular, hak sahipliği durumuna göre, 3 ile 6 ay içinde yapılabilecek. Hak sahiplerine doğrudan satılacak taşınmazların satış bedeli, rayiç bedelin yüzde 70'i olacak. Belediye ve komşu alan sınırları içinde olanlardan 2 bin lira, bu alanların dışında olan yerler için ise bin lira başvuru bedeli istenecek. Peşin satışlarda yüzde 20 indirim yapılacak. Bu bedel, tebligat tarihinden itibaren en geç 2 ay içinde ödenecek. Satış bedeline itiraz edilemeyecek, dava açılamayacak. Taksitli satışlarda ise satış bedelinin yüzde 20'si, tebligat tarihinden itibaren 2 ay içinde, kalanı ise belediye ve mücavir alan sınırları içinde en fazla 3 yılda 6 eşit taksitte, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ise en fazla 4 yılda 8 eşit taksitte faizsiz ödenecek. Satış bedelini ödemeyenlerin, doğrudan satın alma hakları düşecek. Ancak taksitlerden ikisinin vadesinde ödenmemesi, yükümlülüklerin ihlali anlamına gelmeyecek, gecikme zammı uygulanacak. Herkes, üzerinde hak sahibi olduğu taşınmazı satın alamayacak. Eğer hak sahiplerine doğrudan satılması gereken taşınmazlar ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilmişse, kamu hizmetine ayrılmışsa, özel kanunlar gereğince değerlendirilecekse, bu taşınmazların satışı yapılmayacak. Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar da hak sahiplerine sahipleri, bu taşınmazların yerine taşınmazın rayiç değerine eşdeğer, öncelikle aynı il sınırları içinde bulunan 2B alanlarından taşınmaz alabilecek. İdarenin teklifini kabul etmeyen hak sahipleri, doğrudan satış hakkından yararlanamayacak. Hak ve tazminat talep edemeyecek, dava açamayacak. PROJE ALANINDA ÖNCELİK Proje alanı, 2B alanlarını ve gerekli görüldüğünde bu alanların dışında kalan yerleri de kapsayan gecekondu ve kentsel dönüşüm projesi uygulanacak bölgeleri kapsıyor. Proje alanının sınırlarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı TOKİ ilgili büyükşehir belediyeleri ya da diğer belediyeler belirliyor. Aynı proje alanı içinde birden fazla teklif olursa ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, o alan üzerinde proje belirlememişse öncelik sırası TOKİ'ye veriliyor. Böylelikle, kentsel dönüşümün önü açılıyor. ANTALYA 2B ZENGİNİ En fazla 2B arazisinin bulunduğu il Antalya iken, Antalya'da 41 bin 7 hektar 2B arazisi bulunuyor. Bu ili Balıkesir ve Ankara izliyor. İstanbul ise 15 bin 825 hektar 2B arazisine 2B alanlarının toplamı 410 bin hektarı bulurken, bu alanların 110 bin hektarı kamu yatırımlarından oluşuyor. Antalya'yı 35 bin 58 hektar ile Balıkesir izlerken, Ankara'da 30 bin 106 hektarlık 2B arazisi bulunuyor. Sakarya'da 29 bin 675, Mersin'de 21 bin 931, Muğla'da 21 bin 784, Samsun'da 21 bin 686, İstanbul'da 15 bin 825, İzmir'de 14 bin 957, Kırklareli'nde ise 14 bin 717 hektar 2B arazisi yer alıyor. İSTANBUL'DAKİ 2B ARAZİLERİ 15 bin 825 hektarlık 2B arazisi bulunan İstanbul'un ise Sarıyer, Ümraniye, Çekmeköy, Şile, Sultanbeyli, Beykoz, Kemerburgaz, Ayazağa gibi bölgelerinde önemli oranda 2B arazisi yer alıyor. Özellikle İstanbul, İzmir, Antalya ve Muğla'daki 2B arazilerinden yüksek getiri ARAZİLERİNDEN MİLYAR LİRALIK GELİR Bu arada, 2006-2011 yılları arasında toplam 76 bin 442 adet Hazine arsası ve arazisinin satışı gerçekleştirildi ve 2 milyar 458 milyon 133 bin 571 lira elde edildi. 2006 yılında 16 bin 940 adet arsa ve arazi 531 milyon 559 bin 502 lira, 2007 yılında 10 bin 502 adet arsa ve arazi 358 milyon 962 bin 985 lira, 2008 yılında 10 bin 308 adet arsa ve arazi 458 milyon 190 bin 138 lira, 2009 yılında 8 bin 445 adet arsa ve arazi 264 milyon 940 bin 509 lira, 2010 yılında 17 bin 481 adet arsa ve arazi 424 milyon 525 bin 253 lira, 2011 yılında da 12 bin 766 adet arsa ve arazi 419 milyon 955 bin 185 lira bedelle satıldı. "DEVLET VATANDAŞI İLE DAVALI OLMAKTAN VAZGEÇİYOR" TBMM'ye sunulan ve komisyonlarda gürüşülmeye devam edilen orman özelliğini yitirmiş 2B arazisi olarak bilinen Hazine arazilerinin satışını öngören kanun tasarısından İstanbul'da 18 milyar liralık gelir bekleniyor. İstanbul Emlak Komisyoncuları ve Danışmanları Odası İkinci Başkanı Nizameddin Aşa, yaptığı açıklamada, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı'nın, beklentileri doğrultusunda şekil aldığını gördüklerini ifade etti. Devletin İstanbul'da daha önce 2B arazisi olarak tescillediği alanın 18 bin 233 hektar olduğunu, bu alanın mera, su havzası, gölet veya tarım arazisi niteliğinde bulunduğunu belirten Aşa, şunları kaydetti ''2B kapsamında İstanbul'da satılabilecek alan toplamı 9 bin 251 hektar. Bugün satışa hazır alan 5 bin 118 hektardır. 424 hektar ormana ait, yani halen orman kadastrosunun içinde. 2 bin 700 hektarı boş, yani bir hak sahibi yok. 960 hektarı da eylem ormanı, yani yeniden ormana dönüşecek alandan oluşuyor. Asıl para edecek bölgelerin toplamı yaklaşık 8 bin hektar. Yani yaklaşık 8 bin hektar alan hemen satılabilecek ve rayiç bedel üzerinden satılabilecek, gelir elde edilebilecek alandan oluşuyor. Geriye kalan bölüm de mera, su havzası, gölet veya sulak tarım arazisidir. Bunları piyasa rayiç bedeli üzerinden satmak mümkün değil. Mera, otlak, tarım arazisi diye kullanılan kısımlar emlak vergisine esas bedel üstünden kişiye satılabilir. Çünkü bunun üzerinde bir yapılaşma yok, imar ve iskan uygulaması yapılması mümkün değil.'' Aşa, piyasa rayiç bedellerini belirleyecek komisyonların çok iyi uzmanlardan oluşması ve söz konusu arazilerin, bugünkü piyasa bedeli neyse ona göre satılması gerektiğini vurgulayarak, bugünkü piyasa fiyatıyla satış fiyatının semtten semte değişiklik göstereceğini, 300 liradan başlayıp 1500 liraya çıkan bölgeler olabileceğini ve ortalamanın 500 lira olacağını kaydetti. Nizameddin Aşa, 80 milyon metrekare üzerinden yapılan hesaplamaya göre, 2B'de İstanbul için gelir beklentisinin ez az 18 milyar lira olacağını bildirdi. İstanbul'da 2B kapsamına giren arazilerin en çok Beykoz'da bulunduğunu ifade eden Aşa, ''Kanundan en çok bu bölge etkilenir. Beykoz'un toplam arazisinin yüzde 10'u, 2B arazisinden oluşuyor. Bunun yanında Ümraniye'nin bir kısmı Çekmeköy, Beykoz Çavuşbaşı, Sultanbeyli, Şile, Avrupa yakasında ise Sarıyer, Göktürk, Kemerburgaz ve Ayazağa gibi bölgeler bu kanundan etkilenecek'' diye konuştu. "DEĞERLEME SEKTÖRÜNE YARAYACAK" Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği TDUB Başkanı Bekir Yener Yıldırım da tasarıyı genel anlamda çok olumlu ve çok ileri bir adım olarak değerlendirdiklerini ifade ederken, ''Bugüne kadar çözümlenmesi gereken, sorunlu bir alanın düzenlenmesine dair önemli bir gelişme. Bu alanlardaki karmaşanın giderilmesi ve yasal bir statüye kavuşturulması ülkemiz açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilmelidir'' dedi. Yıldırım, 2B yasa tasarısından beklentilerini; ''öncelikle yaşanan mülkiyet kargaşasının önlenmesi'', ''gerçek orman sınırlarının bir daha değişmeyecek biçimde kesinleştirilmesi'', ''zilliyetlik ve mülkiyet haklarını haksız uygulamalarla yitiren gerçek anlamdaki orman köylülerinin haklarının iade edilmesi'', ''orman alanlarındaki işgallerin ve yağmaların önlenmesi'', ''kamu gelirlerinin artırılması'', ''gerçekten orman olması gereken alanlarda ormancılık faaliyetlerinin geliştirilmesi'', ''haksız olarak işgal altında bulunan alanların orman rejimi kapsamına alınması'', ''devlet ve vatandaş ilişkilerindeki olumsuzlukların hakkaniyet kurallarına uygun bir biçimde çözümlenerek sosyal barışın sağlanması'' şeklinde özetledi. 2B alanlarının gerçek değerlerinin belirlenmesinin, yasanın uygulanabilirliği açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Yıldırım, ''rayiç bedel'' ifadesinin tam anlamıyla tanımlanmış bir kavram olmadığını, bu durumun zaman zaman uygulamada sorunlar yaratabildiğini söyledi. Yıldırım, ''Bu aşamada bağımsız ve standartlara uygun, mesleki disiplin içinde çalışma yapmak zorunda olan birliğimiz üyesi değerleme uzmanları ve lisanslı değerleme şirketleri, 2B alanlarının değerini en uygun koşullarda belirleyebilecek bir mekanizma olarak uygulama sırasında kullanmalıdır. Değerleme sektörü ülkemizin gayrimenkulle ilgili sektörlerinden biri olarak, elbette ki genel anlamda bu düzenlemeden pozitif şekilde etkilenecektir. Diğer yandan bu düzenlemeler kapsamında yapılacak değer tespitlerinde görev alarak, sektör hacmi ile faaliyetlerinin olumlu yönde artmasına katkı sağlayacaktır'' diye konuştu. Değerleme faaliyetlerinin bu düzenlemenin kapsadığı konuların sadece birini oluşturduğunu, konunun; mülkiyet, hukuk, Anayasa ve sosyal barış gibi son derece önemli ayaklarının da bulunduğunu, bu nedenle tasarı yasalaştıktan sonra uygulama biçiminin de son derece önemli olacağını düşündüklerini ifade eden Yıldırım, düzenlemeye dair şimdiden hukuki açıdan bazı itirazlar bulunduğunu, konunun yasa ile değil, Anayasa ile çözümlenmesi yönünde görüşlerin söz konusu olduğunu söyledi. Yıldırım, ''Değerlendirme ve tartışmaların süreceğini buradan anlıyoruz. Eskisi kadar olmasa da mülkiyet tartışmalarının sürebileceğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda, bir sonraki yasal adım olarak ülkemizdeki orman alanlarının bilimsel ve coğrafi açılardan tam ve kesin olarak ortaya konulmasının ardından, özel orman alanlarının teşvik edilerek orman alanlarında özel mülkiyet edinimlerine yasallık kazandırılması beklenebilecektir'' dedi. "BASİT BİR DÜZENLEME DEĞİL" İstanbul Tapu ve Kadastrolular Dernek Başkanı Metin Yeşil de yasa tasarısının orman sınırına çıkarılan taşınmazlara yönelik çok sayıda yeni düzenleme getirdiğini, söz konusu yasayı orman dışına çıkarılan alanların hak sahiplerine satışı gibi basit bir düzenleme olarak algılamamak gerektiğini, tasarı ile söz konusu alanlara ilişkin kapsamlı düzenlemeler yapıldığını anlattı. Yeşil, tasarıda 2B alanlarından hangilerinin hak sahiplerine satılmayacağının belirlendiğini, yeni yasa tasarısının önemli bir bölümünün kadastro çalışmaları sonucu fiili kullanımının tespit edilerek tapu kütüğüne kaydedilenlere yapılacak satış düzenlemelerini kapsadığını, hak sahiplerine doğrudan satılacak olan taşınmazların satış bedelinin rayiç bedelin yüzde 70'i olduğunu, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen güncelleme listeleri veya kadastro tutanakları kapsamında kalan taşınmazların satış işlemlerinin 1 Mayıs 2010'dan itibaren tespit ve takdir edilen rayiç bedeller üzerinden yapılacağını vurguladı. Tasarı ile devletin vatandaşı ile davalı olmaktan vazgeçtiğini, tasarının getirdiği en önemli düzenlemelerden birisinin de tapulu taşınmazlarda 2B gerekçesiyle dava açılmayacağı, açılan davalardan vazgeçileceğine ilişkin düzenlemeler olduğunu belirten Yeşil, tapulu taşınmazlara artık 2B şerhi konulmayacağını, konulmuş olanların bedelsiz terkin edileceğini, tapulu taşınmazlardan dava sonucu orman olarak tesciline karar verilenlerin iade edilmeyeceğini söyledi. Düzenleme ile yargıya itiraz yolunun kapatıldığını bildiren Yeşil, tasarı düzenlemelerinin imar affı yolunu kapattığını bildirdi. SEKTÖRE CANLILIK GETİRECEK İnşaat sektörü kentsel dönüşüm projeleri ve 2B yasasında yapılacak düzenlemenin yaratacağı yatırım olanaklarının bu yıl sektöre canlılık kazandırmasını bekliyor. Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Koçoğlu, yaptığı açıklamada, bugün itibarıyla Türkiye'nin çevresindeki ülkelerin adeta bir şantiyeye döndüğünü belirterek, bu anlamda Doğu Avrupa, Türk Cumhuriyetleri, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde inşaat alanında yeni pazarlar açıldığını ve Türk inşaat sektörünün bu pazarları en doğru şekilde değerlendireceğini söyledi. Kentsel dönüşüm ve 2B arazilerine ilişkin yıllardır beklenen yasal düzenlemelerde de sona yaklaşıldığını kaydeden Koçoğlu, ''Bu iki önemli çalışma, bu yıl inşaat sektörünün akciğerleri olacak'' dedi. Yabancılara mülk satışının önünün açılmasını da sektör adına umut verici bir adım olarak değerlendiren Koçoğlu, ''milyar dolarlık'' beklentilerle gündeme gelen yabancılara mülk satışının ekonominin temel problemi olan cari açığı da rahatlatacağı umudunu taşıdığını dile getirdi. TÜRK BANKALARI GÜVEN VERİYOR Euro Bölgesi'ndeki borç krizinin yaratacağı likidite probleminin sektörün kredi imkanlarını etkileyip etkilemeyeceğine ilişkin görüşlerini de paylaşan Koçoğlu, Avrupa Birliği'ndeki ekonomik belirsizliğin Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiğini söyledi. Türkiye'nin her ne kadar bu ''darboğaz''ın dışında olsa da dünyada yaşanacak her türlü gelişmenin Türkiye'ye de yansıyacağını dile getiren Koçoğlu, söz konusu yansımanın alınan tedbirler sayesinde sınırlı kalacağı beklentisi içinde olduklarını belirtti. Finansal krizin Türk bankacılık sistemindeki maliyetleri artırması durumunda konut ve yatırım kredilerinin maliyetlerinin artması gibi bir durum söz konusu olabileceğine dikkati çeken Koçoğlu, ''Ancak şu an itibariyle Türk bankaları, dünyadaki en güvenilir finansal sistem olarak öne çıkıyor. Bankacılık sistemimizin bu noktada olması ve şimdiye kadarki dalgalanmalardan etkilenmemiş olması, bence diğer sektörler gibi Türk inşaat sektörü için de bir avantaj niteliğinde'' dedi. Şu an itibariyle, finansal anlamda inşaat sektörünü sıkıntıya sokacak bir tablo görmediklerini ifade eden Koçoğlu, buna karşın kriz ve belirsizlik ortamında gelişmeleri dikkatli bir şekilde izlemek gerektiğini sözlerine ekledi. Facebook'tan takip etmek için tıklayınız
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı, TBMM Başkanlığına orman niteliğini kaybettiği için Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin, rayiç değeri üzerinden satılmasını sağlanacak mali kaynak, öncelikle nakledilecek orman köylülerine ait taşınmazların kamulaştırılması, orman dışına çıkarılan yerlerin ıslah, imar ve ihyası, naklen iskan, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi, yeni orman alanlarının tesisi için orman sınırları dışına çıkarma işlemi sonucunda Hazine ile yargı önünde karşı karşıya gelen vatandaşlar açısından ihtilafın çözümlenmesini de gerekçesinde, orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesinde, yasal boşluk oluştuğu ifade edildi. 190 BİN HEKTAR!Bugün itibariyle Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinin büyük bölümünün orman kadastrosuyla orman sınırları dışına çıkarma işlemlerinin tamamlandığı, Hatay ile İstanbul arasında kalan kıyı illerinin sınırları içinde orman sınırları dışına çıkarılan alanın yüzölçümünün yaklaşık 190 bin hektara ulaştığı bildirildi. Bu alanların, narenciye ve muz yetiştiriciliği, zeytinlik, seracılık, toplum yerleşim yerleri ve sanayi alanları gibi amaçlarla kullanıldığı ifade ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş tarla, bağ, meyvecilik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerlerden Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan alanların toplam yüzölçümünün yaklaşık 410 bin hektara ulaştığı vurgulanarak, bu alanların,orman sınırları dışına çıkartıldıkları tarihler itibariyle yaklaşık 10-30 yıldır herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanıcıların tasarrufunda bulunduğu ALANLARI MALİYE'YE GEÇİYORTasarıya göre, Orman Kanunu'nun 2. maddesinin A fıkrasında tanımlanan, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan ancak tarım alanına dönüştürülmesinde yarar görülen 2/A alanları, devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köylerdekilerin yerleştirilmesi için halka devri ve yararlandırılması amacıyla Orman Genel Müdürlüğünün, 2/B alanları ise Maliye Bakanlığının tasarrufuna Kurulu, devlet ormanları içinde ve bitişiğinde bulunan, yerinde kalkındırılmaları mümkün olmayan köylülerin başvurusu üzerine veya bulundukları yerlerden orman rejimi bakımından kaldırılmaları zorunlu bulunan köylerin halkının resen Orman Kanununun 2/A maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkartılan alanlara, bunun olmaması halinde diğer yerlere nakline karar deprem, heyelan, sel gibi doğal afete maruz kalan vatandaşlar ile baraj, gölet gibi devlet yatırımı nedeniyle başka yerlere yerleştirilmeleri zorunlu olan orman içi veya bitişiğinde köylerde yaşayanların mağduriyetini gideriyor, köylülerin alternatif alanlara naklini öngörüyor. Buralarda yaşayan köy ve mahalle halkının iskanı için Bakanlar Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre Orman Genel Müdürlüğünce orman sınırları dışına çıkartılarak, tapuda Hazine adına tescil edilecek. Bu alanlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığının tasarrufuna geçecek. Nakledilen orman köyleri halkına ait araziler, gerektiğinde kamulaştırılacak, uygun olması halinde devlet ormanı olarak ağaçlandırılacak. Tasarı, köy halkının yerleştirilmesi için orman sınırları dışına çıkartılarak Hazine adına tescil edilen yerlerin, tarım ve tarım dışı amaçlı arazi kullanım planlarının yapımını, bu arazilerin ıslahı, imarı ve ihyasını, bu alanlardan yerleşim yeri olarak planlananların tescili sonrasında iskan hizmetlerinde kullanılmasını düzenliyor. Bu alanların amacına uygun, yaşanabilir bir yerleşim yeri olarak değerlendirilmesi, iskan işlemlerinin İskan Kanununa göre yürütülmesi Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğünce 2/B alanlarından tekrar orman olarak değerlendirilmesi teklif edilen yerleri Genel Müdürlüğe tahsis orman içindeki arazi, yapı ve tesis yerleri, Orman Genel Müdürlüğünce devlet ormanı olarak ağaçlandırılacak. Yerinde kalkındırılması mümkün olamayan devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köy ve mahalle halkının yerleşimi için Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan, ancak amacı doğrultusunda kullanılamayan 2/A alanları, verimsiz de olsa, başka amaçlarla kullanılmaması için orman vasfıyla Hazine adına tescil ALMAK İÇİN 3 AY SÜRE2/B alanlarında bulunan taşınmazlar için, taşınmazların 31 Aralık 2011'den önce kullanıcısı veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişiler, bu taşınmazları satın almak için 3 ay içinde idareye başvurabilecek, taşınmazların bedeli karşılığında kendilerine doğrudan satılmasını yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listeleri veya kadastro tutanaklarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre 31 Aralık 2011'den önce kullanıcısı veya üzerindeki muhdesatın sahibi kişiler ise başvurularını 6 ay içinde yapabilecek. SATIŞ BEDELİ RAYİÇ BEDELİN YÜZDE 75'İHak sahiplerine doğrudan satılacak taşınmazların satış bedeli, rayiç bedelin yüzde 75'i olacak. Başvuru sahipleri, satış bedellerine mahsup edilmek üzere; belediye ve mücavir alan sınırları içinde olan yerler için 2 bin lira, dışında olan yerler için bin lira başvuru bedeli işlemleri, başvuru süresinin bittiği tarihten itibaren en geç 6 ay içinde kanunlaşıp yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen güncelleme listeleri veya kadastro tutanakları kapsamında kalan taşınmazların satış işlemleri, 1 Mayıs 2010'dan itibaren tespit ve takdir edilen rayiç bedeller üzerinden ÖDEME, YÜZDE 20 İNDİRİMSatış bedeli peşin veya taksitle ödenebilecek. Peşin satışlarda, yüzde 20 indirim uygulanacak, bu bedel idarece yapılan yazılı tebligat tarihinden itibaren en geç 2 ay içinde edilen satış bedeline itiraz edilemeyecek, dava açılamayacak. Taksitle satışlarda, satış bedelinin yüzde 20'si, yapılan yazılı tebligat tarihinden itibaren en geç 2 ay içinde, kalanı ise belediye ve mücavir alan sınırları içinde en fazla 3 yılda 6 eşit taksitte, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ise en fazla 4 yılda 8 eşit taksitte faizsiz ödenecek. Satış bedelini ödemeyenlerin, doğrudan satın alma hakları düşecek. Ancak taksitlerden ikisinin vadesinde ödenmemesi yükümlülüklerin ihlali anlamına gelmeyecek, gecikme zammı ALANLARA KARŞILIK 2B ARAZİSİHak sahiplerine doğrudan satılması gereken taşınmazlardan ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne verilen, kamu hizmetlerine ayrılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken veya Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar, hak sahiplerine satılmayacak. Hak sahipleri, bu taşınmazların yerine taşınmazın rayiç değerine eşdeğer, öncelikle aynı il sınırları içerisinde bulunan 2/B alanlarında taşınmaz teklifini kabul etmeyen hak sahipleri, doğrudan satış hakkından yararlanamayacak, hak ve tazminat talep edemeyecek, dava açamayacak. Hak sahipliği kalmayan taşınmazların değerlendirilmesi amacıyla üzerlerinde bulunan kişilere ait yapı ve eklentiler; belirlenen bedel ödenerek yıktırılacak. Ya da bu şekilde belirlenen bedel, taşınmazın değerine eklenerek muvafakatları aranmaksızın en geç 2 yıl içinde satılarak satıştan elde edilen gelir, yapı ve eklenti sahiplerine de önce tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan, daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları, bedel alınmaksızın geçerli kabul edilecek. Tapu kütüklerindeki 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmayacak, açılan davalardan vazgeçilecek. Açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılacak. Bu kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar ise ilgilileri tarafından, bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2 yıl içinde idareye başvurulması halinde bedelsiz olarak önceki kayıt sahiplerine veya kanuni mirasçılarına iade kanunları gereğince devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz devredilen, iskanen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulan taşınmazların, tapu kayıtları geçerli kabul edilecek. Bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmayacak, açılanlardan sınırı dışına çıkartılacak yerlerde bulunan ve Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulması gereken taşınmazların, tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulmayacak, bunlar hakkında dava iade edilmesi gereken taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel Müdürlüğünce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen, fiilen orman niteliğinde olan, bu nedenle dava açılması gereken veya ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilenler ile kamu hizmetlerine ayrılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken ya da Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar ilgililerine iade edilmeyecek. Bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen rayiç bedel ödenecek veya rayiç bedeline uygun taşınmaz alanlarından, tasarı kanunlaşıp yürürlüğe girdiği tarihten önce ve sonra kadastro tutanakları kesinleşen veya güncelleme listeleri tescil edilen alanlarda, proje alanı belirlemek isteyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ile belediyelerce bu alanın sınırları tespit edilecek. Proje alanı sınırı onaylanmak üzere belediyeler tarafından valilikler aracılığıyla, TOKİ tarafından doğrudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gönderilecek. YÜRÜTMEYİ DURDURMA VE TEDBİR KARARLARINA SON!2/A alanları için orman sınırları dışına çıkartma ile orman sınırlandırması, tespit, tefrik ve tescil işlemlerine karşı yapılan itirazlar ve açılan davalar, bu tasarıya göre yapılacak işlemleri durdurmayacak, davalarda yürütmeyi durdurma ve tedbir kararı verilemeyecek. Bu yerlerde hak iddia edenlerin açtıkları davalar, davacılar lehine sonuçlandığında, bu taşınmazlar genel hükümlere göre göre yapılacak işlemler sonuçlanıncaya kadar 2/B alanları hakkında Hazine tarafından kişiler aleyhine açılması gereken davalar açılmayacak, açılan ve devam eden davalar durdurulacak. ORMAN KÖYLÜLERİNE GELİR DESTEĞİOrman Genel Müdürlüğü, devlet ormanları içinde ve bitişiğinde oturan köy halkının geçim seviyesinin yükseltilmesi için gerekli önlemleri alacak. Bu amaçla sağlanacak işletme araç, gereçleri ile gerekli diğer girdiler, hibe veya kredi desteğiyle uygulamasından elde edilen gelirlerin yüzde 90'ınını geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca belirlenen orana karşılık kısmı, genel bütçede özel gelir, kalan kısmı ise gelir olarak ve Şehircilik Bakanlığı bütçesinde afet riski altındaki alanların dönüştürülmesinde kullanılmak üzere özel ödenek öngörülecek. Nakledilecek orman köylülerine ait taşınmazların kamulaştırılması, 2/A alanlarının ıslah, imar ve ihyası, iskanı, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi, 2/A ve 2/B alanlarının en az 2 katı verimsiz orman alanlarının ıslahı ve yeni orman alanlarının tesisi için kullanılmak üzere Orman Genel Müdürlüğü bütçesinde gerekli ödenek ve Şehircilik Bakanlığınca proje alanı olarak belirlenen alanların değerlendirilmesinden elde edilen gelir, genel bütçeye AİT TARIM ARAZİLERİ ARAZİYİ İŞLETENEHazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılarak, Hazine taşınmazlarının paydaşlarına, kiracılarına ve kullanıcılarına satış işlemleri de bu tasarı kapsamında ait tarım arazilerini; tasarı yürürlüğe girdiği tarih itibariyle en az 3 yıldan beri tarımsal amaçla kiralayan, kira sözleşmesi devam eden veya bu arazileri aynı süreyle tarımsal amaçla kullanan ya da paydaşlarından; bu arazileri bedeli karşılığında doğrudan satın almak için idareye başvuranlar, hak sahibi hak sahiplerine satılacak Hazineye ait tarım arazilerinin satış bedeli, rayiç bedelin yüzde 70'i hizmetine tahsis edilen, belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yerler, belediye ve mücavir alan sınırları dışında olmakla birlikte kamu kurum ve kuruluşlarının hazırladıkları planlarda tarım dışı kullanıma ayrılmış alanlar, hak sahiplerine satılamayacak. Denizlerde kıyı kenar çizgisine 5 bin metre, tabii ve suni göllerde kıyı kenar çizgisine 500 metreden az mesafede bulunan alanlar ile içme suyu amaçlı barajların koruma alanları içinde kalan yerler, satış tarihi itibariyle arazi toplulaştırılması yapılacak yerler ile diğer sebeplerle satılamayacağı Maliye Bakanlığınca belirlenecek Hazineye ait tarım arazilerin de satışı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun da yürürlükten
I. SİGORTALILIK KAVRAMI VE SİGORTALILIĞIN TESPİTİ A. SİGORTALILIK KAVRAMI VE İŞVERENLERİN HİZMET TESPİTİNE YÖNELİK YÜKÜMLÜLÜKLERİ Kişiler, mesleklerini ifa ederken ve normal yaşamlarını sürdürürken sağlıklarını, gelirlerini ve genel olarak hayatlarını tehlikeye düşürebilecek birtakım risklerle karşı karşıya gelebilmektedir. Bireylerin bu mesleki, fizyolojik ve sosyo ekonomik risklerden korunabilmeleri için sosyal güvenlik sistemleri ortaya konulmuştur. Bu bakımdan sosyal güvencenin, diğer bir deyişle sigortalılığın sağlanması, kısa ve uzun vadede bireylerin korunması amacına hizmet eder. Sigortalı kavramı, kısa ve uzun vadeli sigorta kolları bakımından sosyal güvence sistemine, adına prim ödenmesi gereken yahut kendi adına prim ödemesi gereken kişiyi ifade eder. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinde kimlerin sigortalı sayılacağı hususu düzenlenmiştir. Bu madde kapsamında sigortalıları 4-a, 4-b ve 4-c olmak üzere üç grup halinde incelemek mümkündür. 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının a bendinde hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılmıştır. Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde genel olarak hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların sigortalılığı düzenlenmiştir. Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde ise genel olarak kamu idarelerinde çalışanların sigortalılığının düzenlendiğini söylemek mümkündür. İşverenlerin hizmet tespitine yönelik birtakım yükümlülükleri vardır. Bunlardan ilki işyeri ve sigortalı tescilini sağlamaktır. 5510 sayılı Kanun m. 4-a kapsamında sigortalı çalıştıran işverenlerin, en geç sigortalı çalıştırmaya başladıkları tarihte Sosyal Güvenlik Kurumu’na işyeri bildirgesi vermeleri gerekmektedir. 5510 sayılı Kanun m. 4-a kapsamında iş sözleşmesi ile çalışanlar için sigortalılık, çalışmaya, mesleki eğitime veya staja başladıkları tarihten itibaren başlar 5510 sayılı Kanun m. 7. Bu çalışanların sigortalılığı, işverenleri tarafından başladıkları tarihten en geç bir gün önce “sigortalı işe giriş bildirgesi” ile elektronik ortamda işverenleri tarafından Kuruma bildirilir[1]. İşverenlerin bir diğer yükümlülüğü aylık prim ve hizmet belgesi vermektir. İşverenlerin bu belgeye, çalıştırdıkları sigortalıların sosyal güvenlik sicil numaralarını, ad soyadları ile ikinci soyadı almış olanların ilk soyadlarını, prim ödeme gün sayılarını, prime esas kazanç tutarlarını, ay içinde yıllık ücretli izinli olması halinde yıllık ücretli izin sürelerini ve bu sürelere ilişkin prime esas kazanç tutarlarını, işe başlama ve işten ayrılış tarihlerini, ayın bazı günlerinde çalışmamış olmaları halinde işten çıkış nedenlerini, sigorta primi, işsizlik sigortası primi ve aylık sosyal güvenlik destek primlerini işlemeleri gerekmektedir. Yine işverenlerin işyeri kayıt ve belgelerini saklama ve ibraz yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu belgeler hizmet tespitine ilişkin yargılamalar esnasında güçlü delil vasfını haiz olduğu için önemlidir. 5510 sayılı Kanun m. 86 ve Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği m. 107’de işyeri kayıt ve belgelerinin ibrazı ve saklanmasına ilişkin düzenlemeler mevcuttur. B. HİZMET TESPİT YÖNTEMLERİ 1. Denetim Yolu İle Denetim yoluyla hizmet tespiti fiilen, kayden ve kamu idarelerinin denetim elemanları aracılığıyla yapılır. Fiilen tespit, çalışmaları 5510 sayılı Kanun kapsamına girecek nitelikteki sigortalıların işverenleri tarafından Kuruma bildirilmediğinin ya da eksik bildirildiğinin anlaşılması halinde, SGK müfettişi tarafından veya kontrol memurlarınca ya da genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli idarelerin denetim elemanları tarafından işyerinde eylemli olarak çalışırken görülmeleri sonucu yerel denetim tutanağına kaydedilmeleridir. 5510 sayılı Kanun m. 59’a göre, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Fiilen yapılan tespitlerde, tutanakta bir yıldan öncesine ait bir tarih düzenlenmiş olsa bile en fazla tespit tarihinden bir yıl önceki süreler dikkate alınır. Fazla süreler için ya hizmet tespit davası açılması gerekir ya da her zaman düzenlenebilir nitelikte olmayan kanunen geçerli kayıt ve belgeler gösterilmelidir. Kayden hizmet tespiti, kamu kurum ve kuruluşlarından alınan bilgi ve belgelere göre herhangi bir süre sınırı olmaksızın yapılır. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği m. 26’da bu husus düzenlenmiştir. Ücret tediye bordrosu, Vergi Usul Kanunu’na göre tutulacak defterler, faturalar, gider pusulaları ve sevk irsaliyesi, makbuz, satış fişi gibi diğer belgeler kayden tespitte dikkate alınabilir. Kamu idarelerinin denetim elemanlarınca da hizmet tespiti yapılabilir. 5510 sayılı Kanun m. 59/7’ye göre, kamu idarelerinin denetim elemanları kendi mevzuatı gereğince işyerlerinde yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler sırasında, çalıştırılanların sigortalı olup olmadığını da tespit ederek, sigortasız çalıştırılanları Kuruma bildirmek zorundadır. 2. Kamu Kuruluşlarından Alınan Bilgi ve Belgeler İle Hizmet tespitinin kamu kuruluşlarından alınan bilgi ve belgeler vasıtasıyla yapılması da mümkündür. 5510 sayılı Kanun m. 86/7’ye göre, kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge ve alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup 5510 sayılı Kanun gereği kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi ya da eksik verilmesi halinde bu belgeler kurumca re’sen düzenlenir. Genel bütçeli, katma bütçeli, fon bütçeli, döner sermaye bütçeli, özel bütçeli ve özerk bütçeli kurum ve kuruluşlardan bilgi istenmesi mümkündür. Bilgi istemeye ilişkin hususlar ise 5510 sayılı Kanun m. 8, 90 ve 100. maddelerde düzenlenmiştir. 3. Yargı Yolu İle Yargı yoluyla hizmet tespiti, çalışmaları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından tespit edilemeyen iddia sahipleri tarafından kullanılabilecek bir yöntemdir. 5510 sayılı Kanun m. 86/9’a göre, aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır. II. HİZMET TESPİT DAVASI VE DAVADAN FERAGAT A. GENEL OLARAK HİZMET TESPİT DAVASI Hizmet tespit davası, 5510 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılan işlerde çalışanların Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından tespit edilemediği hallerde veya eksik bildirilmiş hizmetlerin tescil edilmediği sonradan öğrenildiğinde bu hizmetleri tespit etmek amacıyla açılan davadır. Bu davada, tescillenmiş işe giriş bildirgelerindeki yanlış yazılan kimlik kayıtlarının ve sigorta sicil numaralarının tashihi, sigortalıya ait olması gerekirken başkası adına bildirilen çalışma sürelerinin asıl hak sahibine kazandırılması, hizmet süresinin başlangıç tarihinin doğru olarak tespiti gibi hususlar ele alınmaktadır. 5510 sayılı Kanun m. 86/9’a göre, aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır. Bir olumlu tespit davası olan hizmet tespiti davası ile kendileri hakkında prim belgeleri Kuruma verilmemiş olan veya çalışmaları Kurumca tespit edilememiş sigortalılara, sigortalı hizmetlerini tespit ettirmesi imkanı sağlanmaktadır[2]. Davacı sıfatı, 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak nitelendirilen kişiler yahut bunların ölümü halinde hak sahipleridir. Bağımsız çalışan sigortalılar bu davayı açamayacaktır. Davalı ise işveren olarak gösterilir. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bu davada davalı olarak gösterilmesi mümkün değildir. SGK fer’i müdahil olarak davada yer alabilir. Sigortalılığın değerlendirilmesinde, taraflar arasında sadece bir hizmet akdinin bulunması yeterli değildir; eylemli ve gerçek çalışmanın varlığı gereklidir. Fiili çalışmanın bulunmadığı bir hizmet akdi sigortalılık için yeterli değildir Yargıtay 10. HD, T. 3002 E./3441 K.[3]. 5510 sayılı Kanun m. 86/9’da hizmet tespit davalarında görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu açıkça belirtilmiştir. İş mahkemelerinin olmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemeleri davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakacaktır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m. 6’ya göre, iş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir. Bu durumda davanın işverenin bulunduğu yer mahkemesinde yahut işin yapıldığı yerde açılması mümkündür. Hizmet tespit davasının açılabilmesi için hizmetlerin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıllık bir süre öngörülmüştür. Bu husus, 5510 sayılı Kanun m. 86/9’da yer alan “sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse” ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır. Kanunda öngörülen beş yıllık süre zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süredir. Hizmet tespit davasında iddia sahibi tarafından dayanılabilecek yazılı delillerin yanında tanık beyanları da hükme esas alınabilir. İşyeri ile alakalı olan veya işveren tarafından işin yürütülmesine esas teşkil eden ya da iddia sahibinin söz konusu işyerinde çalıştığını gösteren her türlü yazılı belge ve evrakın davacı tarafından mahkemeye sunulması gerekir. Bu belgelerin sonradan düzenlenebilir nitelikte olmaması önem arz etmektedir[4]. Dava kamu düzenine ilişkin olduğu için mahkeme, davacı ve davalı taraf beyanları ile bağlı olmayıp davalı tarafın kabul beyanı da dahil olmak üzere çalışmanın fiili olarak gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitini araştırmakla yükümlüdür. Hizmet tespit davaları kamu düzenine dayalı olduğundan delillerin resen araştırılması ve değerlendirilmesi prensibi de uygulamada benimsenmiştir. Yargıtay’ın hizmet tespit davaları ile ilgili birçok kararında, ilk derece mahkemelerinin Hukuk Genel Kurulu T. 409 E./413 K. sayılı ilamında belirtilen esaslara dikkat etmesi gerektiği belirtilmektedir. B. HİZMET TESPİT DAVASINDAN FERAGAT 1. Genel Olarak Feragat Davadan feragat, medeni usul hukukunda davaya son veren taraf işlemlerindendir. 6100 sayılı HMK m. 307’de “Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir” ifadesine yer verilerek tanımlanmıştır. Davadan feragat, davacının talep sonucundan tek taraflı irade beyanı ile davalının veya mahkemenin rızası aranmaksızın kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. Davadan feragat hakkının davacıya tanınmasının temelinde tasarruf ilkesi ile hak arama özgürlüğü yatmaktadır[5]. Tasarruf ilkesi gereğince hiç kimse hakkını takip etmeye zorlanamaz. Diğer bir deyişle, taraflar yargılamayı başlatmak, yargılamanın içeriğini belirlemek ve sona erdirmek hususunda serbestiye sahiptir. Hak arama özgürlüğü gereğince de şahıslar açılan bir davayı takip edip etmemekte özgürdürler. Davadan feragatin konusu, HMK m. 307’de belirtildiği üzere talep sonucudur. Feragat, tek taraflı bir irade beyanıyla yapılır. Davadan feragat beyanı derdest bir davada yapılabileceği için, en erken dava açıldıktan sonra, en geç ise hükmün kesinleşmesine kadar olan zaman diliminde yapılabilir. Uygulamada davadan feragat ile davanın geri alınmasının karıştırıldığı görülmektedir. Davanın geri alınmasında davalının açık rızası aranmakta olup esas haktan vazgeçme de söz konusu değildir. Bu nedenle geri alınan dava tekrar açılabilir. Davadan feragat beyanının önemli sonuçlarından üçü şunlardır Feragatin esas haktan vazgeçme sonucunu doğurması, davayı sona erdirmesi, kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğurması. Davadan feragat, davacının talep sonucundan vazgeçmesi olup talep sonucu ifadesiyle kastedilen, davacının maddi hukuk anlamında sahip olduğu esas haktır. Yani feragat beyanı ile davacı hem davadan hem de davaya bağlı olan haktan vazgeçmektedir. Davadan feragat, maddi anlamda kesin hükmün hukuki sonuçlarını meydana getirir. Bu nedenle feragat nedeniyle reddine karar verilen davanın tarafları, konusu, sebebi aynı olacak şekilde tekrar açılması mümkün değildir. Davadan feragatin meydana getirdiği önemli bir sonuç da, esas hakka etkisidir. Aksine görüşlerin varlığına rağmen, davacı, davadan feragat etmekle, maddî hukuk anlamında esas haktan da vazgeçmiş sayılacaktır. 2. Hizmet Tespit Davasından Feragat Tasarruf ilkesi ile hak arama özgürlüğü gereği, kanunda açıkça düzenlenmediği, kamu düzeni veya kamu yararı elzem kılmadığı takdirde davacının davadan feragat yetkisi sınırlandırılmamalı yahut kaldırılmamalıdır[6]. Ancak bazı davalarda feragat hakkının sınırlandırılması gerekebilmektedir. Bunlardan biri de hizmet tespit davasıdır. Sosyal güvenlik hakkı, niteliği itibariyle ekonomik ve sosyal haklar arasında yer almaktadır. Bunun yanında, insan hakları ile ilgili tüm uluslararası belgelerde de sosyal güvenlik hakkı yerini almış durumdadır. Ekonomik ve sosyal haklar arasında zikredilen sosyal güvenlik hakkı, devletlere bu hakkın yerine getirilmesi için çeşitli yükümlülükler yüklemektedir. Devlet bu bakımdan gereken teşkilatın kurulması, tedbirlerin alınması gibi olumlu edimleri yerine getirmek zorundadır[7]. 1982 Anayasası’nın 12. maddesinde “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” ifadesi yer almaktadır. Anayasa’nın “sosyal güvenlik hakkı” başlıklı 60. maddesinde ise “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla sosyal güvenlik hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve feragat edilmez bir hak niteliğindedir. 5510 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce yürürlükte olan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda hizmet tespit davasından feragat hususu yer almamaktadır. 5510 sayılı Kanun’da da bu konuda bir hüküm yoktur. Ancak Yargıtay, birtakım eski kararlarında, sosyal sigortalılık süresinin tespiti davalarından feragatin mümkün olduğunu belirtirken daha sonraki kararlarında ve bir Hukuk Genel Kurulu kararında hizmet tespit davasından feragatin sonuç doğurmayacağına hükmetmiştir. Bu nedenle konunun Yargıtay kararları ışığında ele alınması faydalı olacaktır. Yargıtay 10. HD. T, 551 E./1656 K. sayılı kararına göre, “…Sigortalılığın tespitine ilişkin Kurum ve işveren aleyhine açılmış olan davadan temyiz aşamasında dahi vazgeçmek mümkündür. Yani hizmet tespiti davalarından her aşamada feragat edilebilir. Çünkü feragat karşı tarafın kabulüne bağlıkalmaksızın tek taraflı irade ile kesin sonuç doğurur.” aynı yönde bkz. Yargıtay 10. HD. T, 3424 E./4 K.[8]. Yargıtay daha sonraki kararlarında bu görüşünü değiştirmiş ve sigortalılığın tespiti davasından feragatin mümkün olmadığı görüşünü benimsemiştir. Örneğin Yargıtay 10. HD T, 11796 E./1483 K. sayılı kararında, “…506 sayılı Yasanın 6. maddesi gereği sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Yasanın öngördüğü belli bir sosyal güvenlik kuruluşu sigortalısı olmak, kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilmez ve kaçınılmaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü yaratır. Kişi ve sosyal güvenlik kuruluşlarının bu statünün oluşumundaki rolü, yenilik doğurucu ve iradi bir durum değil, Yasa gereği kendiliğinden meydana gelen statüyü belirlemekten ibarettir. Dolayısıyla, sosyal güvenlik hakkından feragat mümkün olmadığından, feragat nedeniyle davanın reddine karar verilemez” ifadelerine yer verilmiştir Aynı yönde bkz. Yargıtay 10. HD, T, 2174 E./19643 K.; Yargıtay 21. HD T, 12344 E./816 K.; Yargıtay 21. HD T, 5015 E./6907 K; Yargıtay 10. HD. T. 17822 E./21148 K.; Yargıtay 10. HD. T, 16553 E./17570 K.. Kararlarda, hizmet tespit davasının amacının, çalışmalarının karşılığı olan sosyal güvenlik hakkının korunması olduğu; bu nedenle feragat etmekle davacının sadece açtığı davadan değil sigortalı olduğunun tespitinden ve giderek sosyal güvenlik hakkından vazgeçmekte olduğu; bu nitelikteki bir feragatin Anayasa’da yer alan ilkelere ve 2926 sayılı Kanun'un 5. maddesindeki emredici hükümlere aykırı olduğu vurgulanmıştır. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu T. 21-54 E./54 K. sayılı kararında da şu ifadelere yer verilerek davadan feragat edilemeyeceği belirtilmiştir “Usul hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar her davadan feragat edilebilir. Ancak bazı istisna hallerinde feragat davayı sona erdirmez. Hâkim feragate rağmen davaya devam etmekle yükümlüdür. Bu istisnalardan biri de sosyal sigortalılık süresinin tespiti için açılan hizmet tespiti davalarıdır…Sigortalılık hakkından feragat edilemez. Kamu düzenini ilgilendiren bu tür tespit davalarında hâkimin feragat nedeniyle davayı reddetmeyip özel duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Zira, sigortalı hizmet tespiti davasının açılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu bir çalışma ilişkisinden haberdar olacak gerektiğinde müfettiş incelemesi yaparak re’sen prim tahakkuk ettirip, tahsil edecektir. Görüldüğü gibi hizmet tespiti davaları kurumun hak alanını da doğrudan ilgilendirmektedir…Oysa bu nitelikteki bir feragat uluslararası hukuk belgelerinde ve Anayasa’da yer alan ilkeler ile Sosyal Sigortalar Kanununun 6. maddesinin emredici hükmüne ters düşmektedir. O halde mahkemece, davanın yukarıda belirtilen hukuksal niteliği göz önünde bulundurulup, işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmek gerekirken feragat nedeniyle tespit davasının reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.” Buna karşın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu T. 10-668 E./250 K. sayılı ilamında, hizmet tespit davasından feragat etmekle hakkın özünden vazgeçilmiş olmayacağı belirtilmiş ve davadan feragatin mümkün olduğu belirtilmiştir aynı yönde bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/10-1084 E. 2017/248 K. Karara göre, “…Dikkat edilmesi gereken nokta somut olayda davadan feragat etmenin sosyal güvenlik hakkından vazgeçmek anlamına gelmeyeceğidir. 6552 sayılı Kanunun Geçici 60. maddesinde “Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, bu maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Bu durumda davacının 6552 sayılı Kanundan yararlanmak talebiyle Kuruma başvurması için davadan feragat etmesi kanun gereğidir. Hizmet tespiti davalarının amacı kişinin hizmetlerinin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunmasıdır. Kaldı ki sosyal devlet ilkesinin gereği olarak hizmet tespiti davalarında kurumun sigortalı olması gereken kişiyi resen tescil etme yetkisi bulunmaktadır. Söz konusu dosyada davadan feragat eden davacı sadece açtığı davadan vazgeçmektedir. 6552 sayılı Kanundan yararlanmak amacıyla davadan feragat edilmesi kişiye sıkı sıkıya bağlı Anayasa ile korunan sosyal güvenlik hakkının varlığını ortadan kaldırmayacaktır. Davacının 6552 sayılı Kanundan yararlanmak için kuruma yapmış olduğu başvurunun reddi halinde “sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceğinden” bu davadaki feragate rağmen her zaman dava açma hakkı bulunduğu gibi feragat olsa dahi kurumun resen tescil yetkisi bulunmaktadır. Öte yandan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 309. maddesinde “ Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bu durumda hizmet tespiti davalarında sosyal güvenlik hakkından vazgeçilemez ilkesi öne sürülerek feragatin sonuç doğurmayacağını belirtmek Hukuk Muhakemeleri Kanunun 309. maddesinin yanlış uygulanmasına sebep olacaktır. Hizmet tespiti davası da olsa feragatin muvafakate bağlı olmadığı ve sonuç doğurması gerektiği aşikârdır.” Kanaatimizce Yargıtay’ın hizmet tespit davasından feragat edilemeyeceği yönündeki kararları isabetlidir. 5510 sayılı Kanun m. 92’de “Kısa ve uzun vadeli sigorta kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı olması, genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık sigortalısı olması zorunludur. Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir” ifadesine yer verilmiştir. Yine mülga 506 sayılı Kanun m. 6’da “Çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümlülükleri sigortalının işe alındığı tarihten başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamaz” ifadesine yer verilmiştir. Kanunun açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere, sigortalı olmak hak olduğu kadar aynı zamanda bir yükümlülüktür. Dolayısıyla sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden kaçınmak mümkün değildir[9]. Sigortalı olup olmama konusunda kişinin iradesi rol oynamaz. Hizmet ilişkisi bir özel hukuk ilişkisi olmasına karşın, sosyal sigorta ilişkisi bir kamu hukuku ilişkisidir. Hizmet ilişkisinde taraflara yüklenen hak ve borçlar İş Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu ile belirlenmişken, sosyal sigorta ilişkisinin taraflara getirdiği hak ve borçlar kural olarak 5510 sayılı Kanun tarafından düzenlenmiştir. Anayasa’nın 12 ve 60. maddelerindeki düzenlemeler de hizmet tespit davasından feragat edilemeyeceği yönündeki görüşü desteklemektedir. Zira bu hükümler emredici nitelikte olup kamu düzenine ilişkindir. Hizmet tespit davasından feragatin mümkün olduğu kabul edilecek olursa emredici olan bu hükümlere aykırılık meydana gelecek ve hükmün konuluş amacı bertaraf edilmiş olacaktır. Hizmet tespit davasında birey menfaati yanında Anayasa ve kanunla düzenlenmiş olan temel bir hakkın ve dolayısıyla kamu düzeninin de korunması gayesi vardır. Hizmet tespitinde Kurum’un da prim alacağının belirlenmesi söz konusu olduğu için hizmet tespit davasından feragat sonuç doğurmamalıdır. Buna karşın azınlıkta olmakla birlikte, bir görüşe göre, sigortalı olma hak ve yükümünden vazgeçememek ile davadan feragat edememek hususu ayrı kavramlardır. Sigortalı olma hakkından feragat edilemediği halde, sigortalı, sosyal sigorta hakkına ilişkin davasından feragat edebilir[10].Yine bu doğrultudaki bir görüşe[11] göre, hizmet tespit davasından davacının feragat edemeyeceğine ve davalının da davayı kabul ile sonuçlandıramayacağına ilişkin yerleşik Yargıtay görüşünün temel dayanağı, bu davanın sosyal sigorta boyutunun da bulunması, sosyal sigortanın ise Anayasa tarafından teminat altına alınan ve vazgeçilmez nitelikte bir temel insan hakkı olan sosyal güvenlik hakkına ilişkin bulunmasıdır. Oysa bu noktadan hareketle, bir hakkın anayasal nitelikte bir temel hak yahut insan hakkı oluşundan yola çıkarak, böyle bir hakkın konusunu oluşturan davadan feragat edilemeyeceği yahut buna ilişkin davanın kabul yahut sulh ile sonuçlanamayacağı şeklinde bir görüş, bugüne kadar medenî usul hukuku öğretisinde hiç savunulmamıştır. Hatta kural olarak feragat edilemeyecek hiçbir davanın bulunmaması, buna karşılık kabul ve sulhün ise ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda mümkün olması genel olarak benimsenen bir prensiptir. İleride açıp açmayacağı belli olmadığına ve hatta hizmet tespiti davası da kural olarak beş yıllık hak düşürücü süreye bağlandığına göre, geri alınıp yahut takip edilmeyip de sonra beş yıllık süre içinde açılmadığında hakkın düşmesinin pratik olarak davadan feragatle aynı sonuca geleceği açıktır. Yazara göre burada kafa karışıklığı, hizmet ilişkisinin niteliği, tarafları ve konusuyla, ona bağlı olarak zorunlu ve kendiliğinden ortaya çıkan sosyal sigorta ilişkisinin niteliği, tarafları ve konusunun birbiriyle karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, hizmet tespit davasında davacının feragat beyanında bulunması üzerine mahkemenin, kanunen bu davalardan feragatin mümkün olamayacağını davacıya hatırlatarak bu beyanın davayı geri alma şeklinde anlaşılıp anlaşılamayacağını sorması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, hakim HMK m. 31’de düzenlenen davayı aydınlatma görevi çerçevesinde durumu açıklığa kavuşturup feragat beyanının davayı geri alma şeklinde yorumlanıp yorumlanmayacağını davacıdan sorabilir. Yahut davanın takipsiz bırakılarak işlemden kaldırılmasının sağlanması da mümkündür. Nitekim bu usulün izlenerek davacının feragat beyanının davayı geri alma şeklinde değerlendirildiği Yargıtay kararları da mevcuttur bkz. Yargıtay 10. HD T, 11796 E./1483 K; Yargıtay HGK. T, 21-215 E./222 K. Dipnotlar Bulut, Mehmet, Hizmet Sözleşmesiyle Çalışanlar ve İşverenler İçin Hizmet Tespit Davaları, Bilge Yayınevi, Ankara 2011, s. 93. ↩︎ Atalı, Murat, Hizmet Tespit Davasının Sosyal Güvenlik Kurumuna İhbarı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, 2014, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, ss. 631-652, s. 633. ↩︎ Saraç, Coşkun, Sigortalı Hizmetlerin Hükmen Tespiti, Osman Güven Çankaya’ya Armağan, Ankara 2010, ss. 451-488, s. 450. ↩︎ Bulut, s. 162; Bulut, Mehmet, Türk Hukuk Sisteminde Hizmet Sözleşmesi Gereği Açılan Hizmet Tespit Davaları, TBB dergisi, 2011, ss. 93-116, s. 100. ↩︎ Meriç, Nedim, Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf İlkesi, Yetkin yayınları, Ankara 2011, s. 212 vd. ↩︎ Akyol Aslan, Leyla, Medenî Usul Hukukunda Davadan Feragat, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2010,s. 420. ↩︎ Algan, Bülent, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Hakların Korunması, Seçkin Yayınları, Ankara 2007, s. 32, 88. ↩︎ Çakmak, İhsan, Hizmet Tespiti Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara 2005s. 107-108. ↩︎ Çenberci Mustafa, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Olgaç Matbaası, Ankara 1985. ↩︎ Aslanköylü, Resul, Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu ve İlgili Kanunlar, Yetkin Yayınları,Ankara 2004, s. 311. ↩︎ Atalı, s. 637-638. ↩︎
Arazi satın almak isteyenler 2B ifadesiyle karşı karşıya kalıyor. 6831 sayılı Orman Kanunu'na göre, orman niteliğini kaybetmiş arazilere 2B arazi denilmektedir. 2B arazilerin ortak özelliği, tekrar kullanılmalarının mümkün olmamasıdır. 2B ifadesi, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan ya da orman dışına çıkarılacak yerleri belirtmek amacıyla kullanılmaktadır. 2B arazileri genellikler Yalova, Antalya, Mersin ve Kocaeli illerindeki zeytinlikler, otlaklar ve narenciye alanlarında bulunmaktadır. ' 2B ' ifadesi, Orman Kanunu'nun 2. maddesinin ilk fıkrasında yer alan 'B' bendinin kısaltması olarak kullanılmaktadır. 2B araziler nasıl satın alınır? 2B arazisi satın almak için ilk olarak başvuru yapılması gerekiyor. Başvurular illerdeki defterdarlıklar ve ilçelerde mal müdürlüklerine yapılması ardından Ziraat Bankası'na 2B ve tarım arazileri tahsilat hesabına başvuru bedeli yatırılarak yapılıyor. 2B arazi sahipliği konusunda belirlenen süre içerisinde idareye başvuru yapan ve tespit edilen, satış bedelini itiraz ya da dava konusu etmeden kabul edenler hak sahibi sayılıyor. 2B arazi satın almak için hangi belgeler gerekli? 2B arazisi satın almak için gereken belgeler şunlardır - Başvuru dilekçesi, - Nüfus cüzdanı fotokopisi, - Başvuru bedelinin ödendiğine dair banka makbuzu, - Veraset ilamının onaylı örneği, - Akdi haleflerden ise kanun yürürlüğe girdikten sonra düzenlenecek noter tasdikli yazılı muvafakat. 2B arazisi satın almak isteyenler yani hak sahiplerine satış işlemleri yetkili idare tarafından, başvuru süresinin doldurduğu tarihten itibaren en geç 6 ay sonunda bildiriliyor.
Hukuk Bölümü 2012/127 E. , 2012/221 K. DAVACILARIN MURISININ 2981 SAYILI YASA UYARINCA HAK SAHIPLIĞI DIKKATE ALINMADAN, DAVA KONUSU TAŞINMAZIN 2886 SAYILI YASA UYARINCA IHALEYE ÇIKARILARAK BELEDIYE ENCÜMENI KARARIYLA SATIŞININ YAPILMASININ HUKUKA AYKIRI OLDUĞU IDDIASIYLA AÇILAN DAVANIN, İDARİ YARGI YERİNDE ÇÖZÜMLENMESI GEREKTIĞI UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN 2247 Madde 10 “İçtihat Metni”Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir. Davacılar Vekilleri Av. Av. Davalılar 1-Altındağ Belediye Başkanlığı Vekili Av. 2- O L A Y Ankara ili, Altındağ ilçesi, Doğantepe mahallesi, 23838 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz için Baki Depe tarafından gün ve 195127 yevmiye numarası ile 2981 sayılı Yasa uyarınca imar affı başvurusunda bulunulmuş; daha sonra, anılan yer davacıların murisi satılmıştır. 2981 sayılı Yasa uyarınca arsa bedelinin ödenmemesi nedeniyle imar affı başvurusunun sonuçsuz kaldığı gerekçesiyle; uyuşmazlık konusu gecekondunun bulunduğu taşınmazın 160 m2’lik kısmı, davalı idare tarafından, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununda belirlenen açık teklif usulü ile ihaleye çıkarılmıştır. Altındağ Belediye Encümeninin tarih ve 1001-2 sayılı kararıyla, ihaleye teklifte bulunan mirasçılarından taşınmazın satılmasına karar verilerek tapuda anılan şahıs adına tescili yapılmıştır. Davacılar vekili, müvekkilleri adına kayıtlı Ankara ili, Altındağ ilçesi, Doğantepe Mahallesi, 23838 Ada, 4 parsel, 2. Cadde 1361/1. Sokak eski 189. sokak No 37 adresinde kain taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkilleri adına miras payları oranında tescili ile taşınmazı başkalarına devir ve temlikinin önlenmesi amacıyla, davalı adına kayıtlı 16000/125357 hissesi üzerine dava sonuna kadar ihtiyati tedbir şerhi verilmesi istemiyle günlü dilekçe ile adli yargı yerinde dava açmıştır. Davalılardan belediye vekili, birinci savunma dilekçesinde, dava konusu her ne kadar tapu iptali ve tescil olarak belirtilmiş olsa da iş bu dava ile asıl ulaşılmak istenen sonucun, davalı adına yapılan satışa ilişkin ihalenin iptali olduğu, söz konusu satış işleminin idari bir işlem olduğu, taşınmazın açık teklif usulüyle ihaleye çıkarıldığı ve tarih ve 1001-2 sayılı Encümen kararı ile davalıya satıldığı; bu kapsamda idari bir işlem ve karardan kaynaklanan ihale sonucu taşınmazın satışına ilişkin işlemin iptali talebinin idare mahkemelerinde açılacak tam yargı davası ile talep edilmesinin gerektiğini ve davada idari yargının görevli olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur. ANKARA 20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ gün ve E 2011/244 sayı ile, tarafların iddia ve savunmalarına, mevcut delil durumuna, taşınmazın tapusunun iptali ve tescil talebi ile davanın açılmış olmasına göre davalı tarafın yargı yolu itirazının reddine ve Mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermiştir. Davalılardan belediye vekilinin, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki günlü dilekçesi üzerine, dava dosyasına ilişkin belgelerin bir kısmının onaylı örneği Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir. DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 2981 sayılı Kanunun 8’inci maddesinde, imar mevzuatına aykırı yapılarla gecekondular için tespit işlemlerinin yapılacağı, bu tespit kapsamına, temel inşaatı tamamlanmış veya sömel betonları dökülmüş olmak kaydı ile Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare etmekte olduğu arsa veya arazilerdeki inşaatına Kanunun 14 üncü maddesinin f fıkrasındaki tarihlerden önce başlanmış mesken, kısmen işyeri ve konut olarak kullanılan veya evvelce konut olarak kullanılıp sonra işyerine çevrilen gecekondular ile imar mevzuatına, ruhsat ve eklerine aykırı tüm yapıların dahil olduğu belirtilmiş; 10’uncu maddesinin a bendinde ise, ” Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine “Tapu Tahsis Belgesi” verilir. Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder. Ancak islah imar planı veya kadastro planları ile belirlenen alanlarda tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapuları verilebilir. ” hükmüne yer verilmiş olduğu; yukarıda yer alan mevzuat hükümlerinde anılan Kanun kapsamında yer alan taşınmazlarda bulunan gecekonduların nasıl tespit edileceği, tespit sonrasında ne tür işlemler yapılacağı açıklanmış; hak sahiplerince alınan tapu tahsis belgesinin sonradan tapuya dönüştürüleceği öngörülmüş; Yasa hükmünde ifade edilen, ” tapu vermek” şeklindeki bu yetkinin idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan bir sonucu olarak kullanılmış olduğu; dosyanın incelenmesinden; uyuşmazlık konusu taşınmaz için Baki DEPE tarafından gün ve 195127 yevmiye numarası ile 2981 sayılı Yasa uyarınca imar affı başvurusunda bulunulduğu; daha sonra, anılan yerin davacıların murisi Gülser KAPITAŞl’na satıldığı; ancak, 2981 sayılı Yasa uyarınca arsa bedelinin ödenmemesi nedeniyle imar affı başvurusunun sonuçsuz kaldığı; sonra da, uyuşmazlık konusu gecekondunun bulunduğu taşınmazın160 m2lik kısmının, davalı idare tarafından, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununda belirlenen açık teklif usulü ile ihaleye çıkarıldığı; ihaleye teklifte bulunan Gülser KAPITAŞl’nın mirasçılarından Sebahattin KAPITAŞl’na Altındağ Belediye Encümeninin tarih ve 1001-2 sayılı kararıyla taşınmazın satılmasına karar verilerek tapuda anılan şahıs adına tescilinin yapıldığı; davacılar tarafından anılan taşınmazın tapu tahsis belgesinin murisleri adına verildiği ve tüm mirasçıların miras payları oranında 2981 sayılı Yasa uyarınca hak sahibi olduğu iddiasıyla satış işleminin iptal edilerek tapu kaydının iptalinin ve adlarına tescil edilmesinin sağlanması istemiyle davanın açıldığının anlaşıldığı; davacıların murisinin 2981 sayılı Yasa uyarınca hak sahipliği dikkate alınmadan anılan taşınmazın 2886 sayılı Yasa uyarınca ihaleye çıkarılarak belediye encümeni kararıyla satışının yapılmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açılan bu davada, davacıların taşınmaz üzerindeki iddiaları gayrimenkul mülkiyetinin iktisap yollarına ilişkin Medeni Kanun hükümlerine göre değil; bir kamu kanunu olan 2981 sayılı Yasa’da öngörülen hak sahipliği esasına dayanılması karşısında; çözümü, bir idari işlem olan Encümen kararının hukuka uygunluğunun denetlenmesini ve bu denetim sonucunda hukuka aykırılığının tespiti halinde iptalini gerektiren bu davanın İdari Yargı yerinde görülmesinin, Anayasada bu denetim için Adli Yargı’dan ayrı bir yargı düzeni öngörülmüş olmasının zorunlu gereği olduğu gerekçesiyle; 2247 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Başkanlıkça 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; dava dosyasının incelenmesi sonucunda; Altındağ Belediyesine Baki Depe tarafından 08/06/1983 tarihinde 195127 yevmiye numarası ile 2981 sayılı “İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” kapsamında imar affından yararlandırılarak tapu tahsis belgesi için başvuruda bulunulmasına rağmen arsa bedelinin ödenmemesi nedeniyle davalı Belediye meclisi kararıyla 2886 sayılı İhale Kanunu gereğince açık teklif usulüyle ihale yapılarak, ihale sonucu satışın Selahattin Kapıtaşı’na yapıldığı ve bunun sonucu tapu tescilinin adına yapıldığının anlaşıldığı; davacının iddia ve dayanağının ise, tapu tahsis belgesine mirasçılık nedeniyle tüm mirasçıların birlikte hak kazandıkları ve davalı Belediye tarafından 2981 sayılı kanun gereğince işlem yapılarak tapu tescilinin tüm mirasçılara payları oranında yapılması gerektiği ve yapılan ihalenin yasaya aykırılığına, tapu tescil işleminin usulsüzlüğüne ilişkin bulunduğu; davanın kaynağının, Medeni Kanun ve Gayrimenkul hukukundan kaynaklanan mülkiyet hakkının tapuda hatalı tescili olmayıp, aksine 2981 sayılı imar mevzuatı ve 2886 sayılı ihale mevzuatına dayanan ve idarenin tek taraflı kamu gücüne dayanan düzenleyici işlemlerinin sonucu olduğunun anlaşıldığı; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesinde, İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; uyuşmazlık konusu işlemin, gecekondu mevzuatı, imar affı ve ihale mevzuatından kaynaklanan idari eylem ve işlemlerden dolayı hukuka aykırılık iddiası ile açılan iptal davası kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/244 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir. İNCELEME VE GEREKÇE Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Mehmet Aydan AL’ın katılımlarıyla yapılan günlü toplantısında l-İLK İNCELEMEDosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, davalılardan Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin anılan Yasanın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Danıştay Başsavcısı’nca 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, anılan davalı yönünden doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi. II-ESASIN İNCELENMESİ Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ Dava, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Doğantepe mahallesi, 23838 ada, 4 parsel sayılı taşınmazın160 m2lik hissesinde 2981/ 3290 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi olduklarını iddia eden davacıların, taşınmazın Altındağ Belediye Encümeninin tarih ve 1001-2 sayılı kararıyla satılması üzerine; 2981 sayılı Yasadan kaynaklanan hakları dikkate alınmadan satışın yapıldığından bahisle; taşınmazın tapu kaydının iptali ile adlarına miras payları oranında tescili istemiyle açılmıştır. 2981 sayılı Kanunun 8. maddesinde, imar mevzuatına aykırı yapılarla gecekondular için tespit işlemlerinin yapılacağı, bu tespit kapsamına, temel inşaatı tamamlanmış veya sömel betonları dökülmüş olmak kaydı ile Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare etmekte olduğu arsa veya arazilerdeki inşaatına Kanunun 14. maddesinin f fıkrasındaki tarihlerden önce başlanmış mesken, kısmen işyeri ve konut olarak kullanılan veya evvelce konut olarak kullanılıp sonra işyerine çevrilen gecekondular ile imar mevzuatına, ruhsat ve eklerine aykırı tüm yapıların dahil olduğu belirtilmiş; 10’uncu maddesinin a bendinde ise, ” Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine “Tapu Tahsis Belgesi” verilir. Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder. Ancak islah imar planı veya kadastro planları ile belirlenen alanlarda tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapuları verilebilir. ” denilmiştir. Bu hükümlerle, 2981 sayılı Yasa kapsamında yer alan taşınmazlarda bulunan gecekonduların nasıl tespit edileceği, tespit sonrasında ne tür işlemler yapılacağı açıklanmış; hak sahiplerince alınan tapu tahsis belgesinin sonradan tapuya dönüştürüleceği öngörülmüş; Yasa hükmünde ifade edilen, ” tapu vermek” şeklindeki bu yetki idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan bir sonucu olarak kullanılmıştır. Olay bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; Davacılar vekili davasını, müvekkillerinin murisinin 2981 sayılı Yasa uyarınca hak sahipliği dikkate alınmadan, dava konusu taşınmazın 2886 sayılı Yasa uyarınca ihaleye çıkarılarak belediye encümeni kararıyla satışının yapılmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açmıştır. Bu duruma göre, davacıların taşınmaz üzerindeki iddialarının gayrimenkul mülkiyetinin iktisap yollarına ilişkin Medeni Kanun hükümlerine göre değil; bir kamu kanunu olan 2981 sayılı Yasa’da öngörülen hak sahipliği esasına dayandığı, hak sahipliğinin tespiti ve geri alınmasının idari usul ve esaslar çerçevesinde belirlendiği; uyuşmazlığın çözümünün, bir idari işlem olan Encümen kararının hukuka uygunluğunun denetlenmesini ve bu denetim sonucunda hukuka aykırılığının tespiti halinde iptalinin gerektiği gözetildiğinde, bu davanın İdari Yargı yerinde görülmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nca yapılan başvurunun kabulü ile davalılardan Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararının kaldırılması gerekmiştir. S O N U Ç Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcılığınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, davalılardan Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin gün ve E2011/244 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi. ← Önceki VERGI DAIRESINCE VERGI ALACAĞININ TAHSILI AMACIYLA HACZEDILEN MENKUL MALIN SATIŞI IÇIN YAPILAN IHALENIN FESHI ISTEMIYLE AÇILAN DAVA Sonraki → kiralanan dükkanların, kira sözleşmeleri ve şartnamelerinin yenilenmemesine, yeniden ihale ile kiraya verilmesi
2b hak sahipliği tespit davası