🎆 Doğadaki Bitki Örtüsünün Kaybı Nedenleri Sonuçları Ve Önleme Yolları

YeryüzündeBitki Örtüsünün Dağılışını Etkileyen Faktörler. 1. İklimin Etkisi. Yağışlı bölgelerde gür bitki toplulukları görülürken kurak bölgelerde bitki örtüsü seyrekleşir. Çöllerde ise çok kurakçıl ve seyrek bazı otlara ve çalılara rastlanır. Bitkilerin gelişebilmesi için yağışın yanında belli bir bazılarıdoğadaki ham kaynaklardan elde edilmektedir. Bu kaynaklar, toprak ve bitki için zararlı bazı mineral maddeleri içerebilmektedir. Bu şekildeki ham madde kaynaklarından elde edilmiş mineral gübreler, içlerindeki zararlı mineraller ayrılmadan toprağa verilirse, toprak bu maddelerden zarar görür. Bitki örtüsünün azalması sonucu rüzgâr ve yağışlarla kayaçların üzerindeki verimli toprak katmanı barajlara, göllere ve denizlere taşınmaktadır. Bunun sonucu olarak da verimli araziler azalmakta, çölleşme artmaktadır. Erozyonun Nedenleri Maddeler Halinde 1) Orman ve yeşil alanların azalması ve yeterince ağaçlandırma Toprağınfiziksel, biyolojik ve kimyasal durumunun azalmasını içerir. Toprak bozunma örnekleri arasında toprak verimliliğinde bir düşüş, alkalilik, asitlik veya tuzluluktaki olumsuz değişiklikler, aşırı sel, toksik toprak kirleticilerinin kullanımı, erozyon ve toprağın yapısal durumunun bozulması sayılabilir. kirazyaprak lekesi, moniliosis, antraknoz, gummosis, pas, uyuz. Kök kanseri. Meyvecilik eksikliğinin sık nedenleri, bol miktarda kiraz çiçeği olsa bile, tehlikeli hastalıklardır: coccomicosis ve moniliasis. Bu hastalıklar bahçenizdeki diğer meyve ağaçlarına neden olabilir: kiraz, kayısı, erik ve diğerleri. bilincive duyarlılığı oluşturmak; ekolojik dengelerin geri dönüşü olmayacak hız ve biçimde bozulması sonucunda ortaya çıkan sorunlara çözüm yolları sunmak ve doğa ile uyumlu yaşamı desteklemektir. www.bugday.org Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından yayınlanmıştır. Her hakkı saklıdır. 140Rüzgar erozyonu, bitki örtüsünden yoksun veya bitki örtüsü çok seyrek olan kurak ve yarı kurak yerlerde daha çok görülür. Buna göre, rüzgar erozyonunun aşağıdaki aşağıdaki illerin hangisinde en az olması beklenir? oCYY. Question doÄźal bitki örtĂĽsĂĽnĂĽn dĂĽnya ĂĽzerinde görĂĽldüğü yerler nelerdir nedenleri ve bu bölgelerde hangi toprak tĂĽrĂĽ görĂĽlmektedir? CoÄźrafya Su Kaynakları Su, insanlar ve diğer canlılar için vazgeçilmez bir kay­naktır. Dünya’daki başlıca su kaynakları; Okyanuslar Denizler Buz dağları ve buzullar Yeraltı suları Göller Bataklıklar Akarsular şeklinde ifade edilebilir. Dünya üzerindeki sular sürekli hareket halindedir. Yeryüzündeki su kaynaklarında meydana gelen buharlaşma ve bitkilerdeki terleme sonucu atmosfere karışan su buharı, soğumayla yoğunlaşarak sıvı veya katı olarak tekrar yeryüzüne düşerek su kaynaklarına karışır. Suyun bu hareketine su döngüsü adı verilir. Su döngüsü sonucunda su kaynakları kaybettikleri suyu tekrar kazanır. Dünya’daki su kaynaklarının % 97’sini tuzlu sular, % 3’ünü ise tatlı sular oluşturmaktadır. Tuzlu suların tarımda sulama, içme suyu ve sanayide kullanımı sınırlı olduğundan, tatlı suların da büyük bir kısmını buzullar ve yeraltı suları oluşturduğundan insanların kullanabileceği su miktarı çok azdır. Günümüzde sınırlı olan bu su kaynaklarının yanlış kullanımı ve kirletilmesi sonucu Dünya’da 1 milyardan fazla insan su sıkıntısı çekmektedir. Genel olarak su kaynakları yüzey suları ve yeraltı suları olmak üzere iki grupta incelenebilir. Yüzey Yerüstü Suları A Okyanuslar ve Denizler Kıtalar arasında yer alan yer kabuğundaki büyük çu­kurlukları dolduran su kütlelerine okyanus denir. Ok­yanuslar büyüklüklerine göre; Büyük Okyanus Pasifik 180 milyon km2, Atlas Okyanusu Atlantik, 106 miyon km2, Hint Okyanusu 75 milyon km2 şeklinde sıralanabilir. Denizler okyanusların karalara sokulmuş kollarıdır. Kıtaların kenarlarında bulunanlara kenar deniz, iç kısımlarına sokulmuş olanlara ise iç deniz adı verilir. Yeryüzünün % 71’ni okyanuslar ve denizler kaplarken % 29’unu karalar oluşturmaktadır. Kara ve denizlerin oranı yarımkürelere göre farklılık gösterir. Kuzey Yarımküre’nin % 39’unu kaplayan karalar Güney Yarımküre’nin % 19’unu kaplamaktadır. İçme, kullanma ve tarımda sulamada pek kullanılamayan denizler ve okyanuslar milyonlarca canlının yaşam alanıdır. Okyanus ve denizlerin tuzluluk oranı enleme bağlı olarak Ekvator’dan kutuplara doğru azalmaktadır. B Göller Karalar üzerinde çeşitli nedenlerle oluşmuş çukur alanlarda birikmiş genellikle tatlı ya da tuzlu olan su kütlelerine göl denir. Göllerin oluşumu bulundukları bölgenin iklimi, jeolojik yapısı ve yer şekillerine bağlıdır. Dünya’daki tatlı yüzey sularının % 87’sini oluşturan göllerin toplam alanı ise karaların ancak % 2’si kadardır. Dünya’daki en büyük göl Asya Kıtası’ndaki Hazar Gölü, en derin göl ise yine bu kıtadaki Baykal Gölü’dür. Göller yeraltı ve yerüstü sularıyla beslenmektedir. Göllerin suları acı, tatlı, tuzlu ya da sodalı olabilmektedir. Bu farklılığın nedenlerini iklim koşulları, beslenme kaynakları, gölün bulunduğu arazinin kayaç yapısı ve gideğeninin göl ayağı olup olmamasıdır. Bir gölün fazla sularını denize veya başka bir göle bo­şaltan akarsulara göl gideğeni göl ayağı denir. Su­larını bir gideğen aracılığıyla dışarıya gönderebilen göllerin suları tatlıdır. Göller oluşumlarına göre iki ayrılır. 1. Doğal Göller Göl çanağının çeşitli iç ve dış kuvvetler tarafından oluşturulduğu göllere doğal göller denir. Bu göller genel olarak hangi doğal faktör tarafından oluşturulmuş ise göl o adla adlandırılır. a. Tektonik Göller Bu göller yerkabuğu hareketleri tektonik hareketler sonucu kıvrım alanlardaki senklinal çukurları ile kırık alanlardaki graben çukurlarının sularla dolması sonucu oluşmuştur. Güneydoğu Afrika’daki Tanganika, Niyassa, Albert Gölleri ile Asya’daki Baykal, Aral, Hazar ve İsrail - Ürdün sınırındaki Lût Gölü tektonik göllerden bazılarıdır. b. Karstik Göller Karstik bölgelerdeki kalker, kayatuzu, jips gibi kolay eriyebilen kayaçların suda erimesi sonucu oluşan obruk, dolin, polye gibi çukurların tabanlarında suların birikmesiyle oluşan göllerdir. En güzel örnekleri Yunanistan - Makedonya sınırındaki Presba Gölü ile Arnavutluk - Makedonya sınırındaki Ohri Gölü’dür. c. Volkanik Göller Volkanik patlamalarla oluşmuş krater, kaldera ve maar gibi çukurların sularla dolması sonucu volkanik göller oluşur. Sönmüş volkan konilerinin baca ağızlarındaki çukurların sularla dolmasıyla krater gölü, birkaç kez patlama sonucu kraterler genişleyip kazan biçimini alırsa kaldera gölü, volkanik gaz patlamalası sonucu oluşan göllere ise maar gölü denir. Dünya’da volkanik araziler İtalya, Japonya ve Endonezya gibi ülkelerde yaygındır. d. Buzul Gölleri Buzul aşındırmasıyla oluşan çukur alanların sularla dolması sonucu oluşurlar. Bu göllere sirk gölüdenir. Norveç, İsveç, Finlandiya, Kanada buzul göllerinin yaygın olduğu ülkelerdir. e. Set Gölleri Akarsu vadileri, koylar, körfezler veya bunlara benzer göl oluşumuna elverişli arazilerin çeşitli nedenlerle önlerinin kapanması sonucu oluşan göllere set gölleri denir. Bu setin oluşumuı hangi nedene bağlı ise göl o adla anılır. Heyelan sonucu hareket eden kütlelerin akarsu vadilerinin önlerini kapatması sonucu oluşan göllere heyelan set gölleri denir. Alüvyal set gölleri akarsular tarafından taşınan alüvyonların zamanla vadi içinde birikmesi veya akarsuyun denize döküldüğü yerde bulunan bir koy veya körfezin önünü kapatması sonucunda oluşur. Volkanik set göllerin çanakları volkanik püskürmeler sonucu ortaya çıkan lavların bir havzanın önünü kapatması sonucu oluşur. Kıyılardaki körfez ve koyların önlerinin zamanla dalga biriktirmesiyle kapanması sonucu bu koy ve körfezlerin denizle bağlantısı kesilir. Bu şekilde oluşan göllere ise kıyı set gölü veya lagün gölü denir. 2. Yapay Göller Baraj Gölleri Elektrik enerjisi elde etmek, tarımda sulama yapmak ve içme suyu temin etmek nedenlerle bazı akarsuların önü insanlar tarafından setlerle kapatılması sonucu oluşan göllerdir. C. Akarsular Yerkabuğu üzerinde belirli bir yatak içerisinde devamlı ya da zaman zaman akışı olan su kütlelerine akarsu denir. Akarsular; kaynak suları, eriyen kar ve buz suları ve yağmur suları ile beslenir. Akarsular çeşitli özelliklerine göre gruplandırılır. 1. Rejimlerine Gire Akarsular Akarsuyun herhangi bir kesitinden bir saniyede geçen suyun m3/s cinsinden miktarına debi denir. Havzaya düşen yağış miktarı, havzanın büyüklüğü, buharlaşma, zemin özelliği, kaynağın büyüklüğü ve bitki örtüsü debiyi su miktarını etkileyen başlıca etmenlerdir. Akarsuların yataklarından geçen su miktarı yıl içinde aynı değildir. Akarsuların tamamında yıl boyunca az ya da çok değişmeler görülür. Akarsularda meydana gelen bu akım miktarı değişmelerine rejim denir. Yıl içinde seviyelerinde aylık ya da mevsimlik belirgin bir değişiklik görülmeyen akarsuların rejimleri düzenlidir. Su seviyesinde belirgin bir değişme oluyorsa rejimleri düzensizdir. Yağışın yıl içinde düzenli olarak düştüğü Ekvatoral iklim bölgesindeki Amazon ve Kongo gibi nehirlerin rejimi düzenli iken, yağışın yıl içinde belli dönemde artıp, belli dönemde azaldığı Akdeniz, savan, muson gibi iklim bölgelerindeki akarsuların rejimleri düzensizdir. 2. Döküldüğü Yere Göre Akarsular Akarsuların bütün kollarıyla birlikte sularını topladığı alana havza denir. Sularını deniz veya okyanuslara ulaştırabilen akarsuların havzasına açık havza, ulaştıramayan akarsuların havzalarına ise kapalı havza denir. Akarsu havzalarının açık ya da kapalı olması daha çok akarsuyun bulunduğu bölgenin iklim özellikleri ve yer şekillerine bağlıdır. Havzası kapalı olan akarsular çoğunlukla sularını göllere boşaltmaktadır. Bunun yanında buharlaşma ve yeraltına sızmaya bağlı olarak sularını açık denizlere ulaştıramayan kapalı havzalar da vardır. Birbirine komşu akarsuların beslenme havzalarını ayıran ve genelde dağların doruklarından geçen sınıra su bölümü çizgisi denir. 3. Beslenme Kaynaklarına Göre Akarsular Akarsuların başlıca beslenme kaynakları; yağmur su­ları, yeraltı suları, kaynak suları, kar ve buz sularıdır. Ayrıca göllerden beslenen akarsular da vardır. Farklı iklim bölgelerinden geçen ve bir çok kaynaktan beslenen akarsulara karma rejimli akarsulardenir. Karma rejimli akarsulara en güzel örnek Afrika’daki Nil Nehri’dir. Ekvatoral iklim bölgesinden doğan Nil Nehri; savan, çöl ve Akdeniz iklim bölgelerinden ge­çerek Akdeniz’e dökülür. D. Yer Altı Suları ve Kaynaklar Yağışlarla yeryüzüne düşen suların bir kısmı yüzey­den akarken bir kısmı da yeraltına sızar. Geçirimli ta­bakalardan geçip geçirimsiz tabaka üzerinde biriken bu sular yeraltı sularını oluşturur. İçinde yeraltı suları­nı bulunduran boşluklara akifer denir. Bir yerdeki yeraltı suyunun miktarını ve beslenmesini, başta o bölgeye düşen yağış miktarı olmak üzere, ara­zinin eğimi, bitki örtüsü ve zeminin geçirimliliği belirler. Yeryüzünde bol yağış alan ve geçirimli arazilere sahip alanlar yeraltı suyu bakımından zengin alanlardır. Yeraltı sularının fiziksel ve kimyasal özellikleri farklıdır. Bunda kaynağın bulunduğu bölgenin kayaç yapısı, yükseltisi ve yer yapısı etkilidir. Yeraltı sularından ge­nel olarak; içme suyu, sulama suyu ve sanayide kullanma şeklinde yararlanılır. Yeraltı sularının kendiliğinden ya da beşeri faktörlere bağlı olarak yeryüzüne çıktığı yere kaynak denir. 1. Artezyen Kaynağı Çanaklaşmış arazilerde iki geçirimsiz tabaka arasın­da bulunan geçirimli tabakalarda biriken yeraltı sula­rı sondajla açılan kuyudan basınçlı bir şekilde fışkırır. Bunlara artezyen kaynağı denir. 2. Karstik Kaynaklar Kalker, kayatuzu, jips gibi kolay eriyebilen kayaçların bulunduğu arazilerde erime sonucu oluşmuş yeraltı boşluklarında biriken suların tekrar yeryüzüne çıkma­sıyla oluşan kaynaklardır. 3. Fay Kaynakları Fay hatlarındaki kırıklara bağlı olarak oluşmuş kay­naklardır. Fay kaynakları yüzey sularından veya mağmatik sulardan beslenebilir. Suları yerin derinliklerine kadar inen bu kaynaklara mağmanın etkisiyle ısındık­larından ılıca, kaplıca veya genel bir adlandırma ile termal kaynak da denir. Bu kaynakların suları bol miktarda eriyik içerir. 4. Yamaç Vadi Kaynakları Dağ ve vadi yamaçlarındaki geçirimli tabakalardan yeryüzüne çıkan kaynaklardır. Kar erimeleri ve yağ­mur sularıyla beslenirler. 5. Gayzer Kaynağı Volkanik arazilerde yerin derinliklerine sızan sular mağmanın etkisiyle yeryüzüne çok sıcak ve tazyikli olarak çıkıyorsa bunlara gayzer kaynağı denir. Gay­zer kaynakları İzlanda, ABD, Yeni Zelanda gibi ülke­lerde yaygın olarak bulunur. Toprağın Hikayesi Yer kabuğunu oluşturan kayaçların fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkilere bağlı olarak ayrışmasıyla oluş­muş, bitkilere ve diğer canlılara yaşam alanı oluştu­ran örtüye toprak denir. Toprak içerisinde çeşitli mineraller, canlı organizmalar, organik maddeler, hava ve su bulunmaktadır. Kayaçların ayrışması fiziksel mekanik çözünme ve kimyasal çözünme olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. Kayaların çatlaması, parçalanması ve ufalanması şek­lindeki fiziksel parçalanma daha çok gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının fazla, nem miktarının az ol­duğu kurak ve yarı kurak iklim özelliklerinin görüldüğü çöl, step ve karasal iklim bölgelerinde görülür. Çözünebilir özellikteki kayaçların bulunduğu yerlerde sıcaklık ve nemin etkisiyle taşların bileşimindeki bazı mineraller çözünerek taşın yapısı bozulur. Bu olaya kimyasal çözünme denir. Kimyasal çözünme nemli ve sıcak iklim bölgelerinde daha etkilidir. Toprak Oluşumda Etkili Olan Faktörler 1. İklim Etkisi Toprak oluşumunda ve özelliklerinin belirlenmesinde en etkili faktör iklimdir. Çünkü sıcaklık ve yağış şartla­rı kayaçların fiziksel ve kimyasal ayrışmasını etkiler. Nemli iklim bölgelerinde kimyasal ayrışma, kurak ik­lim bölgelerinde ise fiziksel ufalanma daha fazladır. Yağış miktarının fazla olduğu yerlerde aşırı yıkanma sonucunda topraktaki besin maddeleri, tuz ve kireç oranı azalır. Buna karşılık kurak bölgelerde yıkanma yeterli olmadığından topraktaki tuz ve kireç oranı faz­ladır. Topraktaki humus miktarı da iklime bağlıdır. Humus, bitki artıklarının çürümesiyle toprağa karışan, toprağın verimliliğini artıran organik maddelerdir. 2. Ana Kayanın Etkisi Toprağa fiziksel ve kimyasal özelliğini veren ve topra­ğı oluşturan temel yapı ana kayadır. Ana kayanın cin­si ve bileşimi toprağın yapısını doğrudan etkilemekte­dir. Örneğin, şistli arazilerde killi topraklar oluşurken, granitlerin bulunduğu arazilerde kumlu topraklar oluşmaktadır. Sert kayaçlarda ayrışma zor olurken yumuşak kayaçlarda daha kolay olmaktadır. 3. Zaman Etkisi Ana kayanın fiziksel ve kimyasal ayrışmaya uğraması ve daha sonrada üzerinde bitki ve diğer canlıların yer­leşmesi, toprağın humus oranının artması uzun yıllar almaktadır. Söz gelimi kolay ayrışabilen bir kaya üze­rinde 1 cm kalınlığındaki toprağın oluşması 100-150 yılda, kayacın sertliğine göre bu sürenin 1000 yıla ka­dar çıktığı bilinmektedir. 4. Canlılar ve Bitki Örtüsünün Etkisi Bitki örtüsünün toprak oluşumunda önemli bir etkisi vardır. Toprak yüzeyine düşen yapraklar, dallar, mey­veler mikroorganizmalar tarafından parçalanarak top­rağa karışır ve topraktaki humus miktarını artırır. Hu­mus toprağın rengini koyulaştırıp verimini artırır. Ge­niş yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlık alanlar ile gür otlakların bulunduğu yerlerde toprak humus yö­nünden zengindir. Bitki örtüsü özellikle eğimli arazi­lerdeki toprağı kökleriyle tutarak toprak örtüsünü erozyona karşı korur. Ayrıca bitki köklerinden çıkan asitler de toprağın ayrışmasını hızlandırır. Tarla faresi, köstebek gibi yuvaları toprak altında olan hayvanlar yüzeydeki toprağın derinlere, derindeki toprağın yü­zeye taşınmasını sağlarlar. 5. Yer Şekillerinin Etkisi Yerşekillerinin eğim, bakı ve yükselti gibi özellikleri toprak oluşumu üzerinde etkili olmaktadır. Yükseltinin artmasına bağlı olarak sıcaklığın düşmesi, yağış miktarı ve yağışın değişmesi sonucu bir dağın farklı yükseltilerinde farklı karakterde topraklar oluşur. Arazinin eğimli olması çözünen malzemenin yerçeki­minin etkisiyle aşağılara doğru inmesine sebep olur. Bu nedenle bitki örtüsü olmayan eğimli yüzeylerde toprak örtüsü kaybolmaktadır. Bakıya bağlı olarak sıcaklık ve nemlilik şartları farklı olan yamaçlardaki kayaçlarda, ayrışma ve toprak olu­şumu farklılık gösterir. Oluşumu bitmemiş bir toprak kesitinde yüzey­den derine doğru inildikçe farklı özellikler gösteren ve horizon olarak adlandırılan katmanlar vardır. A Horizonu Organik maddelerin birbirine karışmasından dolayı renginin çoğunlukla koyu olduğu ve yıkanmanın meydana geldiği horizondur. Yıkanmadan dolayı bu horizondaki hu­mus ve kil gibi maddelerin bir kısmı taşınmıştır. Bura­da çözülme ve ayrışma olayları meydana gelmiş ve bu olaylar sonucunda toprağın oluşum süreci tamamlanmıştır. Bu katman çeşitli mikroor­ganizmaların ve çeşitli küçük omurgasız hayvanların canlıların yaşadığı kat­mandır. Bitki kalıntılarının sürekli toprağa karışması bu katmanın humusça zengin olmasını sağlar. Tarım bu katmanda yapılır ve insanlar ihtiyaç duydukları bitkisel besinleri bu katman sayesinde üretirler. B Horizonu Toprak oluşumunun sürdüğü katmandır. A katmanından bu katmana su sızar. Sızan suların taşıdığı demir, kil ve tuz gibi maddeler bu horizonda birikir. A ve B katmanları dışında ana kayayı meydana getiren taşların küçük bloklar halinde bulunduğu C katmanı ve bu katmanların daha altında bulunan D katmanı vardır. Toprağın Sınıflandırılması A. Zonal Topraklar Herhangi bir bölgede etkili olan iklim şartları ve bitki örtüsü özelliğine göre oluşmuş ve A, B, C horizonlarına sahip topraklardır. Zonal topraklar yeryüzündeki iklim ve bitki örtüsü şartlarına uymaktadır. Başlıca zonal topraklar 1. Laterit Topraklar Ekvatoral bölge ve savan bölgelerinde oluşan toprak­lardır. Bu bölgelerde sıcaklık ve yağış fazla olduğun­dan topraktaki yıkanma fazladır. Toprak içerisindeki demir bileşikleri yağışın etkisiyle oksitlenerek topra­ğın kiremit kırmızısı bir renk almasına sebep olmuş­tur. Bitki örtüsünün çok gür olmasına karşın bunların canlılar tarafından tüketilmesi toprağın humus bakı­mından fakirleşmesine sebep olmuştur. 2. Podzol Toprakaları Soğuk ve nemli iklim bölgelerinde iğne yapraklı or­manlarda oluşan topraklardır. Aşırı yıkanmadan dola­yı mineral bakımından fakirdir. Sibirya, Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaygın olarak bulunurlar. 3. Kahverengi Orman Toprakları Orta kuşaktaki nemli iklim bölgelerinde kışın yaprağı­nı döken yayvan yapraklı orman örtüsü altında olu­şan topraklardır. Humus bakımından zengindir. 4. Kahverengi ve Kestane Renkli Step Toprakları Orta kuşakta deniz etkisinden uzak karaların iç kısım­larında yağışın az olduğu ve bozkırların görüldüğü alanlarda oluşan topraklardır. Yağış az olduğundan topraktaki tuz ve kireç oranı fazladır. 5. Çernezyom Toprakları Orta kuşağın yarı nemli karasal iklim bölgelerinde uzun boylu çayır bitki örtüsü altında oluşan topraklar­dır. Bu topraklara kara topraklar da denir. Toprak yü­zeyinde büyüyen gür çayırlar kuruyarak ya da kışın yağan kar örtüsü altında çürüyerek toprağa karıştı­ğından topraktaki humus miktarı oldukça fazladır. Or­ganik kalıntılar nedeniyle koyu bir renk almıştır. Ol­dukça verimli olan bu topraklar Orta Avrupa, Rus­ya’nın güneyi, ABD ve Arjantin’de yaygın olarak görü­lür. 6. Çöl Toprakları Yıllık yağış miktarının çok az olduğu çöllerde oluşan topraklardır. Kimyasal çözünmenin yetersiz olduğu bu toprak yüzeyinde şiddetli buharlaşmanın da etki­siyle kireç ve tuzlar toprağın üst kısmında bir tabaka halinde birikmiştir. Organik madde yönünden çok fa­kir olan bu topraklar tarımsal faaliyet için uygun de­ğildir 7. Tundra Toprakları Tundra iklim bölgelerinin toprağıdır. Kışın donmuş olan bu toprak yazın sıcaklığın artmasıyla çözülerek batak­lık halini alır. Tarımsal faaliyet için elverişli değildir. 8. Terra - Rossa Kırmızı Topraklar Akdeniz iklim bölgesinde kalkerli arazi üzerinde olu­şan topraklardır. Genellikle maki ve kızılçam orman­ları altında gelişme gösterir. Bünyesindeki demiroksitten dolayı rengi kırmızımsıdır. B. İntrazonal Topraklar Bu toprakların oluşumunda topoğrafya ve ana mater­yaller etkilidir. Toprak yüzeyinde ana maddenin etkisi görülür. Topraktaki bütün horizonlar gelişmemiş olup genellikle A ve C horizonludur. 1. Halomorfik Topraklar Bu topraklar genellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde suda eriyik halde bulunan tuz, karbonat, sülfat gibi çe­şitli maddelerin suyun buharlaşması sonucu toprağın yüzeyine veya çeşitli derinliklerde birikmesiyle oluşur­lar. Halomorfik topraklar tuzlu topraklar ve tuzlu – sodik alkali topraklar olmak üzere iki guruba ayrılır. 2. Hidromorfik Topraklar Bataklık, sazlık gibi dışa akışın olmadığı alanlar ile ta­ban suyu seviyesinin yüksek olduğu alanlarda olu­şan topraklardır. Toprak devamlı olarak su altında kal­dığından bataklık bitkileri toprağın organik madde yönünden zenginleşmesini sağlar. 3. Kalsimorfik Topraklar Yumuşak kireçtaşı ve killi kireçtaşı depoları üzerinde oluşan topraklar kireç yönünden zengindir. Başlıcaları şunlardır a. Vertisoller Çoğunlukla eski göl tabanlarındaki killi ve kireçli depo­lar üzerinde oluşan topraklardır. Kurak dönemlerde bu topraklarda 1 metre derine kadar çatlaklar oluşur. Üst kısımlardan bu çatlaklara devamlı toprak dökülür. Ya­ğışlı mevsimde toprak suya doygun hale gelince çat­laklardan dökülen topraklar tekrar yukarı itilir. Böylece alt toprağa taşınan topraklar tekrar yüzeye çıkarak es­ki yerine döner. Bundan dolayı bu topraklara dönen toprak anlamına gelen vertisol adı verilmiştir. b. Rendzina Genellikle yumuşak kireç taşları üzerinde gelişirler. Koyu renkli olan bu toprakların alt kısmında kireç biri­kimi mevcuttur. C. Azonal Topraklar Akarsular, rüzgarlar, buzullar gibi dış kuvvetler tarafın­dan aşındırılıp taşınan malzemelerin dış kuvvetlerin et­kisinin azaldığı yerlerde biriktirilmesiyle oluşan toprak­lardır. Bu topraklar taşınmış topraklar olarak da adlandırılır. Horizonları olmayan bu topraklar mineralce zengindir. 1. Alüvyal Topraklar Akarsuların taşıdığı kum, kil, çakıl gibi maddeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesiyle oluşan toprak­lardır. Tarımsal faaliyet için oldukça elverişlidir. 2. Kolüvyal Topraklar Bitki örtüsünden yoksun eğimli yamaçlarda fiziksel çözülme sonucu ufalanan malzemelerin dış kuvvetle­rin etkisi sonucu yamaçların eteklerinde birikmesiyle kolüvyal topraklar oluşur. Bu tür toprakların bulundu­ğu arazilerde ince malzemeler sürekli taşındığından geriye iri malzemeler kalır. Bu malzemelerin yoğun ol­duğu taşlı topraklara litosol denir. 3. Regosoller Dağ eteklerinde biriken kum boyutundaki malzemeler ile akarsuların biriktirdiği kum depoları ve volkanlar­dan çıkan kum boyutundaki malzemeler üzerinde oluşan topraklardır. 4. Lösler Kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde rüzgarların taşı­yıp biriktirdiği malzemelerden oluşan topraklardır. 5. Morenler Buzulların etkisiyle taşınıp biriken topraklardır. Genel­likle yüksek enlemler ile orta kuşakta yükseltisi fazla olan alanlarda görülürler. Dünyayı Kaplayan Örtü Bitkiler Bir bölgede iklim şartları, yerşekilleri, toprak özellikle­ri ve biyolojik faktörlerin etkisiyle doğal olarak yetişen ağaç, çalı, ot gibi bitki türlerinin oluşturduğu toplulu­ğa bitki örtüsü denir. Yeryüzünde bitki örtüsünün dağılışını etkileyen birçok faktör vardır. İklim Etkisi Bir bölgede görülen iklim özelliklerini en iyi yansıtan bitki örtüsüdür. İklim özellikleri benzer olan bölgelerin bitki örtüleri de benzerdir. Bitki türlerinin dağılışında iklimin sıcaklık ve yağış şartlarının belirleyici etkisi vardır. Sıcaklık şartları en­lem, yükselti, nemlilik ve bakı faktörlerine bağlı olarak değişiklik gösterdiğinden bitki örtüsü de bu durumla­ra bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Doğal bitki örtüsünün dağılışında enleme bağlı olarak Ekvator’dan kutuplara doğru ve yükseltiye bağlı ola­rak bir dağ yamacı boyunca bitkilerin geniş yapraklı­lar, karışık yapraklılar, iğne yapraklılar ve çayırlar şek­linde kuşaklar oluşturmasında sıcaklık etkili olmuştur. Ayrıca yıllık yağış miktarı ve yağışın aylara göre dağı­lışı da bitki örtüsü üzerinde etkilidir. Yağışın bol olduğu yerlerde gür bitki toplulukları görü­lürken çöllerde ve kurak iklim bölgelerinde bitki örtü­sü seyrek ve cılızdır. Yerşekillerinin Etkisi Yerşekillerin bitki örtüsüne olan etkisi iklim şartları üzerinde yapmış olduğu etkiden kaynaklanır. Sıcaklık ve yağış koşulları, yükselti, dağların uzanışı ve bakı faktörüne bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Toprağın Etkisi Toprak, bitkilerin besin kaynağı ve yaşam alanıdır. Bit­kiler kökleriyle toprağa tutunarak beslenir. İhtiyaç duydukları mineralleri de topraktan alır. Bu yüzden toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri bitki türlerinin dağılışını etkilemektedir. Biyolojik Faktörlerin Etkisi Başta insanlar olmak üzere, hayvanların ve bitkilerin bitki örtüsü üzerinde yaptıkları etkilere biyolojik etkiler denir. İnsanlar tarih boyunca; yangınlar, savaşlar, yerle­şim yeri açma, tarım alanları açma, yakacak ihtiyacı, hayvan otlatma, yol yapımı, ağaç kesme gibi nedenler­le bitki örtüsünü tahrip etmişlerdir. Karasal iklim bölge­lerinde ormanların tahrip edilmesiyle antropojen boz­kır, Akdeniz iklim bölgelerinde makilerin tahrip edilme­siyle garig olarak adlandırılan bitki türleri ortaya çıkmıştır. Buna karşılık insanların çeşitli yerlerde ağaçlandırma çalışmaları yapmasıyla yeni ormanlık alanlar oluştu­rulmuştur. Yeryüzündeki Bitki Formasyonları Dünyamızda yaklaşık 1 milyon çeşit bitki türünün var olduğu tahmin edilmektedir. Bitkiler de diğer canlılar gibi bir araya gelerek topluluk oluşturur. İklim, yerşekilleri, toprak özellikleri ve biyolojik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan bitki türlerinin oluşturduğu toplu­luğa bitki formasyonu denir. Bitki formasyonları genel görünüşlerine göre ağaç, çalı ve ot formasyonları ol­mak üzere üç gruba ayrılır. A. Ağaç Formasyonu Sıcaklık ortalamaları, yıllık yağış miktarı ve toprak şart­larının elverişli olduğu alanlarda ağaçlar yetişir. Or­manların temel unsuru ağaçtır. Ağaçların oluşturduğu topluluklara orman denir. Başlıca orman alanları; Ekvatoral yağmur ormanları Yıllık sıcaklık ortala­masının yüksek olduğu ve her mevsim yağış alan ekvatoral iklim bölgesinin doğal bitki örtüsüdür. Yıl boyunca yeşil kalan bu ormanlar Orta Afrika, Amazon Havzası, Endonezya ve Malezya’da yay­gındır. Boyları 50-60 m’yi bulan ve çok sık bir örtü oluşturan bu ormanlar bitki türleri bakımından ol­dukça zengindir. Muson ormanları Yıllık yağış miktarı 2000 mm ci­varındadır ve yağışların çoğu yazın düşer. Yaz ya­ğışları ile yeşillenen bu ormanlar kurak dönemde yapraklarını döker. Orta kuşağın karışık ormanları Bu ormanlar orta kuşakta ılıman iklim bölgelerinde görülür. Sıcaklı­ğın yüksek olduğu alanlarda geniş yapraklı, sıcak­lığın düşük olduğu alanlarda ise iğne yapraklı or­manlar yetişmektedir. İğne yapraklı ormanlar ile geniş yapraklı ormanların iç içe bulunduğu yerler­de ise karışık ormanlar oluşur. Tayga ormanları Kanada, Kuzey Avrupa ve Sibir­ya’da karasal iklimin nemli alanlarında görülen bu ormanlar sıcaklığın düşük olması nedeniyle iğne yapraklıdır. Bu alanlarda en fazla yağış yazın en az ise kışın düşmektedir. Yıllık yağış miktarı 500 mm civarındadır. B. Çalı Formasyonları Gerek ormanların tahrip edilmesi sonucu, gerekse ik­lim şartlarına bağlı olarak oluşan kısa boylu, bodur ağaçların oluşturduğu bitki topluluğuna çalı formosyonu denir. Bunlar; Maki Akdeniz ikliminin bitki örtüsüdür. Daima ye­şil yapraklı olan makiler yaz kuraklığına dayanıklı­dır. Maki bitki örtüsü bodur ağaç ve çalılardan oluşmaktadır. Başlıcaları; defne, mersin, kocayemiş, zakkum, zeytin, keçi boynuzu ve kermes me­şesidir. Garig Akdeniz iklim bölgelerinde maki bitki örtü­sünün tahrip edildiği yerlerde ortaya çıkan bodur çalı topluluğuna garig denir. Psödomaki Nemli ılıman iklim bölgelerinde or­manların tahrip edilmesiyle ortaya çıkan ve maki­ye benzeyen çalı topluluklarına yalancı maki ya da psödomaki denir. C. Ot formasyonu İklim şartları, yerşekilleri ve toprak özelliklerinin ağaç yetişmesine imkan vermediği yerlerde ot türü bitkilerin oluşturduğu topluluğa ot formasyonu denir. Bunlar belli dönemlerde yağan yağış ve tamamı yeraltına sız­mayan sulara bağlı olarak büyürler. Başlıcaları; Savan Tropikal iklim bölgelerindeki uzun boylu ot topluluklarına savan denir. Bu bölgelerde yazlar yağışlı kışlar kurak geçtiği için, yağışlı yaz döne­minde yeşeren bu ot toplulukları kurak olan kış döneminde sararmaktadır. Geniş alan kaplayan savan bölgelerinde tek tek ağaçlara ve ağaç kü­melerine rastlanır. Brezilya, Venezüella, Kolombi­ya, Peru, Sudan, Çad ve Nijerya’da savan formas­yonu yaygın olarak görülür. Step bozkır Yağışların az olduğu yerlerde ilkba­har yağışlarıyla yeşeren yaz kuraklığıyla sararan ot topluluklarıdır. Bozkır bitkilerini kökleri derine inmiş kurakçıl yaprakları olan otlar oluşturur. Boz­kır alanlarında yıllık yağış miktarı 250-300 mm ci­varındadır. Geven, çoban yastığı, üzerlik, yavşan otu, sığır kuyruğu gibi ot türleri bozkır bitki örtüsü­nü oluşturmaktadır. Çayır Yüksek dağlık alanlarda ormanın üst sınırın­dan sonra kalıcı kar kuşağına kadar olan yerler ile orta kuşak karasal iklim bölgelerinde yağışın biraz fazla olduğu yerlerde görülen gür ot toplulukları­dır. Tundra Tundra iklim bölgelerinde toprak yılın bü­yük bir bölümünde donmuş halde bulunur. Yazın toprağın üst kısmının buzulları çözülür ve birçok yerde zemin bataklıklar halindedir. Bu kısa yaz döneminde yeşeren ve soğuğa karşı dayanıklı olan otsu bitkilere tundra denir. Avrupa’nın kuzey kıyıları, Kuzey Sibirya, Kuzey Kanada ve Grönland adası kıyıları tundraların baş­lıca yayılış alanlarıdır. Çöl bitkileri Yağışın çok az olduğu çöl bölgelerinde çok seyrek olarak kurakçıl otlar, çalılar ve kaktüslerden oluşan bit­ki topluluğuna çöl bitkileri denir. Kuzey Afrika, Arabis­tan Yarımadası, Asya’nın ve Avustralya’nın iç kesimle­rindeki geniş çöl alanlarında bu bitkilere rastlanır. Çöl alanlarında yeraltı sularının yüzeye çıktığı vaha denilen alanlarda palmiye ve hurma ağaçları görül­mekte ve bu alanlarda sınırlı da olsa tarım ve hayvan­cılık yapılmaktadır. 1-Akdeniz İklimi Bütün güney ve batı kıyılarımızda görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Sıcaklık Akdeniz kıyılarında sıfırın altına düşmez, don olayı ender görülür. Marmara ve Batı Karadeniz kıyılarında aynı iklim görülmesine rağmen, kışın ısı sıfırın altına düşer, kar yağışı görülür. Yaz kuraklığı da Akdeniz kıyılarındaki kadar belirgin değildir. 2-Karadeniz İklimi Bölgenin iklimi Karadeniz'in etkisindedir. Kıyıda nem oranı fazla olduğundan yıllık sıcaklık farkları az, yağış fazladır. Yaz sıcaklığı matematiksel konumun etkisiyle Akdeniz kadar yükselmez; kışlar ise güney kıyılarımız kadar olmamakla beraber, ılık geçer. Maksimum yağış sonbahar mevsimine raslar. Yağışlar hemen hemen her mevsimde görülür. Bunu nedeni Karadeniz üzerinden gelen nemli hava kütlelerinin, dağların denize bakan yamaçlarında yükselerek soğumasıdır. Bu bölge sık ormanlarla kaplıdır. Bu özelliği ile diğer bölgelerden ayrılır. Bölge içerisinde yağış miktarı dağların yükselti ve doğrultusuna göre değişir. Doğu Karadeniz'e doğru yağış miktarı artar. Yurdumuzun en fazla yağış alan yeri Rize'dir. 2,5m3 3-Kara İklimi Yurdumuzun deniz etkisine kapalı iç kısımlarda görülür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile İç Anadolu karasal iklim etkisindedir. Karasal iklimde yazlar kısa ve sıcak, kışlar uzun ve karlıdır. Yıllık ve günlük sıcaklık farkları fazla, yağışlar genellikle azdır. Doğu Anadolu'da yükselti fazla olduğundan, yurdumuzun en soğuk, kışı en uzun, yazı en kısa bölgesidir. İç Anadolu Bölgesi'nden yüksekte olduğu için yağış miktarı bu bölgeden fazladır. En çok yağış, İç Anadolu'da ilkbahar, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kış mevsimine raslar. İç Anadolu Bölgesi, dağlarla çevrili olduğundan diğer karasal iklim bölgelerinden daha az yağış alır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi İç Anadolu'dan daha fazla yağış aldığı halde, buharlaşma şiddetli olduğundan yurdumuzun en kurak bölgelerindendir. Güneydoğu ve iç Anadolu bölgelerinde kuralık en önemli sorunlardandır. Kuraklık nedeninedeniyle bitki örtüsü bu bölgede steplerden oluşur. KARADENİZ BÖLGESİ Bölge, Anadolu'nun kuzeyinde ve adını aldığı deniz boyunca uzanan bir şerit biçimindedir. Doğuda, Türkiye - Gürcistan sınırından başlar; batıda Adapazarı Ovası'nın doğusunda Sakarya Nehri'nin doğusunda sona erer. Bölge, doğu batı yönünde 1000 km, kuzey güney yönünde, doğuda 100 km, orta bölümde 200, batıda ise 150 km genişliğindedir. Bölgenin güney sınırı ise Kuzey Anadolu dağlarının iç sıralarının doruk noktalarından geçer. SoruUtoraplondon C Magia UVASI E Şankurfa 8. Erozyon; bitki örtüsünün tahrip edilmesi sonucu toprağın su, rüzgâr ve insanların çeşUtoraplondon C Magia UVASI E Şankurfa 8. Erozyon; bitki örtüsünün tahrip edilmesi sonucu toprağın su, rüzgâr ve insanların çeşitli faaliyetleriyle aşınarak taşınması olayıdır. Doğadaki faaliyetlerin normal bir seyir içerisinde gerçekleşmesi sonucu doğal jeolojik erozyon meydana gelirken, insanın doğada toprak, su ve bitki arasında var olan dengeyi bozmaya yönelik faaliyetleri sonucunda da hızlandı- rilmiş erozyon oluşur. 11. Insan, yaşamını sürdürebilme reyle sürekli etkileşim hâlinde cansız çevreye büyük zarar ve ve ekonomik faaliyetlerini dun ölçüde can ve mal kaybına kökenli olaylar meydana gelir. rilir. Afetler; jeolojik, klimatik teknolojik olmak üzere farklı tü Buna göre, aşağıdakilerden süreçte etkisini gösterebilec IV 0 A Maden kazaları B Göçler Buna göre, yukarıda Türkiye haritasında numaralanmış alanların hangisinde hızlandırılmış erozyon en azdır? C Erozyon D Sanayi kazaları A! B II C IN D IV E V E Nükleer silah kullanımı 8 a 9 İnsan, bitki ve hayvanların doğal yaşamını olumsuz yönde etkileyen erozyon, her şeyden önce toprak ve su dengesi üzerinde değişiklikler yaratmaktadır. Bu değişiklikler beslenme ve yerleşme sistemine kadar etki etmekte, yaşam standartlarını maddi ve manevi kayıplarla düşürmektedir. Toprak ve arazi kaybına sebep olan erozyon, bunun yanında çölleşmeye neden olarak su kaybı doğurur. Toprağın su depolama oranını düşürmesi ise verimin en aza inmesi demektir. Toprak üzerinde bitki örtüsünün kaybolmasına neden olan erozyon, arkasından muhakkak taşkın ve çığ gibi felaketler doğurmaktadır. Arka arkaya meydana gelen bu felaketler, bitki örtüsünün yok olmasını sağlar. Haliyle insanı en çok etkileyen iklim değişikliği de bu süreçte ortaya çıkar. Uzun vadede iklim değişikliği, göç ve ekonomik sorunları da beraberinde getirir. Erozyon Nedir? Toprağın dış kuvvetler adı verilen; sel suları, akarsular ya da birikintiler ile sürüklenmesi taşınması adını alan erozyon, kısaca toprağın aşınması olarak da tanımlanabilir. Bir nevi yeryüzü yüzeyinin taşınması ve dış kuvvetlerce aşınması durumudur. En basit izahı ile toprağın bilhassa rüzgar ve su gibi doğal dış etkenlerce hasarlara neden olarak hareket ettirilmesine erozyon adı verilmektedir. Çevrede meydana gelen bu olay, çeşitleri farklılık göstermekle beraber temel olarak doğal erozyon şeklinde ortaya çıkar. Diğer türüne oranla doğal erozyon daha az zarar verir. Bu nedenle doğal erozyonun ortaya çıkması toprak açısından çok büyük bir sorun değildir. Çölleşme, kuraklık, verimsizlik ve toprak kaybına neden olan erozyon, insan faktörü ile ortaya çıkarsa ciddi sorunlar teşkil etmektedir. Erozyonun Nedenleri Nelerdir? Doğal erozyon olarak nitelendirilen erozyon türü, dünyanın hareketlerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Gece ve gündüzün arasında meydana gelen ısı farklılığı kaya ve topraklarda aşınmalar doğurur. Bu da toprak aşınması olarak tanımlanan erozyonun en masum halidir. Erozyonun doğal olarak ortaya çıkma sebeplerine göz atıldığında; iklimin kuraklığı, dengesiz yağış tarzı ve engebeli arazi yapısı dikkat çekmektedir. Erozyonun nedenlerine göz atıldığında en büyük felaketlerin temelinde insan görülmektedir. Bitki örtüsünün tarım gerekçesi ile tahrip edilmesi, düzensiz şehirleşme ve yerleşme, meralarda aşırı otlatmaya gidilmesi erozyonun sebeplerinin temelidir. Toprağın aşırı sürülmesi, nadas sorunu, hızlı nüfus artışı da yine insan kaynaklı nedenler arasındadır. Erozyonu meydana getiren faktörleri daha ayrıntılı bir şekilde başlıklar altında inceleyelim İklim Bu başlık altında; yağış rejimi, sıcaklık ve rüzgar gibi doğal olaylarda girmektedir. Aralarında toprak kaymasını en fazla etkileyen yağıştır. Yağışın rejimi ve ne kadar sürdüğü kadar çeşidi de erozyona yol açan en temel sebepler arasında yer almaktadır. Sıcaklığın birden yükselmesi veya düşmesi toprağın gevşemesine yol açar. Bunun ardından gelen şiddetli rüzgar veya yağışlar, üst tabakasının sürüklenmesine yol açmaktadır. Bu nedenle önlem olarak ağaçlandırma yapılmalıdır. Özellikle bitki örtüsü zayıf olan bölgelerde, erozyondan daha az etkilenmek için ağaçlandırma önerilir. Topografya Bu terim bir arazinin eğimi, uzunluğu, şekli ve yüzeysel özellikleri hakkında bilgi verir. Dolayısıyla bir bölgenin topografik yapısı da önemli bir erozyon sebebidir. Eğimli olan yerlerde toprak daha kolay kaymaktadır. Ülkemiz de dağlık bir coğrafi özelliğe sahip olduğundan, erozyon sıklıkla yaşanmaktadır. Jeolojik Yapı Bu madde içerisinde toprak yapısı da girmektedir. Zaten jeolojik yapı ile toprak arasında ayrılmayan bir ilişki bulunmaktadır. Gevşek yapıda olan, ayrışmaya çok müsait olan topraklarda erozyon daha kolay meydana gelmektedir. Türkiye'nin jeolojik ve toprak yapısı da ayrışma ve değişme karşısında çok fazla dirençli olmayan, tortul yapıda zayıf topraklardır. Bitki Örtüsü En az yağış kadar önemli bir sebep olan bitki örtüsü de üzerinde durulması gereken bir madde. Bitki örtüsünden yoksun, çıplak arazilerde erozyon daha çok meydana gelmektedir. Ekilen bitkinin türüne göre toprağa kök salma mesafesi değişir. Fakat ne olursa olsun, toprak aşınımını ve kayma oranını azaltır. Toprakları en fazla koruyan bitki çeşitleri ise şunlardır; ormanlar, meralar, çayırlar, baklagiller, buğday, arpa ve yulaf benzeri tahıllar ile mısır ve sıya gibi çapa bitkileridir. Ormanların Farklı Nedenlerle Tahrip Edilmesi Özellikle yaz aylarında binlerce metrekare ormanların yanarak yok olduğuna tanık oluyoruz. Her yıl meydana gelen bu üzücü olayların esas kaynadığı da genellikle insanların ihmalleri oluyor. Bunun yanında ağaçların endüstriyel kullanım için kesilmesi de bir başka olumsuz etken. Doğaya hiç düşünmeden, kendi çıkarları için zarar veren insanoğlu, ağaçları keserek, ihmaller sonucu ormanların yanmasına sebep olarak veya hayvanlarını otlatarak ağaçların yok olmasını sağlıyor. Tarım Alanlarının Yanlış Kullanımı Son yıllarda hükümet tarım alanlarının amacının dışında kullanılmasını engellemek için birçok yeni yasa ve kanunu yürürlüğe koydu. Türkiye tarım açısından çok zengin ve verimli topraklara sahip bir ülke. Fakat bu alanların amacı dışında kullanılması da erozyona sebep olan bir başka etken. Düzensiz Yerleşme İnsanların tarımsal ve ekonomik ihtiyaçlarımızı karşılayan toprağı amacı dışında kullanarak, bu alanlara yerleşim yerleri kurması da bir başka sebep. Toprağın bitki örtüsü kaldırılarak evler inşa etmek erozyonun daha kolay bir şekilde oluşmasına sebep olmaktadır. Erozyon Çeşitleri Nelerdir? Erozyona göz atıldığında dört çeşidinin bulunduğu görülmektedir. Su erozyonu; en yaygın görülen erozyon tarzıdır. Bilhassa eğimli arazilerde bitki örtüsünün zayıfladığı noktalarda su etkisi ile ortaya çıkan bu erozyon çeşidi, akış halindeki sulara bağlıdır. Su erozyonu hem maddi hem de manevi olarak en ağır kayıplar verilen erozyon türüdür. Rüzgar erozyonu; su erozyonundan sonra en sık karşılaşılan erozyondur. Rüzgarın hareketlerine bağlı olarak toprak hareketlerinin görülmesine rüzgar erozyonu adı verilir. Daha çok kurak iklimin hakim olduğu bölgelerde görülen rüzgar erozyonu verimsiz bir toprak düzeni sağlamaktadır. Çığ erozyonu; buz ve buzul etkisi ile kendini gösteren erozyondur. Tehlikeli olduğu kadar olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Yer çekimi erozyonu; bu tip erozyon ise kitle hareketlerine bağlı olarak ortaya çıkan erozyon çeşididir. Erozyonu Önlemenin Yolları Nelerdir Erozyon Nasıl Önlenir? Doğal bitki örtüsünün yok edilmesi, aşırı otlatma, yangınlar, yağmur, rüzgar ve toprağı eğimle aynı yönde sürmek erozyonun sebepleri arasında sıralanmaktadır. Bunlardan insan faktörlü olanları ortadan kaldırılırsa, erozyon önlenebilir veya azaltılabilir. Erozyonu önlemenin ilk kuralı, çıplak arazilerin ağaçlandırılmasıdır. Bilhassa tarla açma gibi bahaneler ile ormanlar katledilmemelidir. Nadas alanları dengede tutulmalı, ekim işleri düzene sokulmalıdır. Mera otlatılması belli bir düzen içinde gerçekleştirilmeli, asla aşırıya kaçılmamalıdır. Şiddetli rüzgar olan bölgelerde, rüzgarın hızını kesecek önlemler alınmalıdır. Eğimli olan araziler fazla işlenmemeli, taraçalanmalıdır. Araziler, eğime dik bir şekilde sürülmelidir. Su erozyonuna temel olan akarsular, ıslah edilmelidir. Erozyonun Sonuçları Tehlikeleri Nelerdir? Doğa muazzam bir denge halindedir. Bu dengeyi bozan şey her ne olursa olsun, sonuçları büyük veya küçük tüm ekosistemi etkileyecek niteliktedir. Erozyon için de aynı durum geçerli. Eğer toprağın verimli olan üst tabakası, yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı aşınırsa; Çölleşme başlar. Tarımda yetiştirilen ürünlerin kalitesi düşer. Toprağın su depolama gücü azalır. Sular kirlenir. Bitki örtüsü yok olduğundan heyelan, çığ gibi felaketler daha kolay gerçekleşir. Tarım alanları verimsizleştiğinden kırsaldan kente göç başlar. Bu da beraberinde çarpık kentleşmeyi ve toplumsal sorunları getirir. Göç ve sebepleri hakkında detaylı bir yazıyı daha önce sizlerle paylaşmıştık. Yine toprağın verimli üst tabakası yok olduğundan kuraklık gibi ciddi sorunlar ortaya çıkar.

doğadaki bitki örtüsünün kaybı nedenleri sonuçları ve önleme yolları