❤️‍🔥 Hücum Edilemez Bir Vücut Içinde

Birde buna hücum oyuncularının yapmış oldukları başarılı aldatmalar eklenince zaman yönünden önemli bir avantaj elde edilebilmektedir. Hücum ve savunma oyuncuları rakiplerine üstünlük sağlayabilmeleri için mükemmel bir zamanlamaya sahip olmalılardır. Daha iyi zamanlama daha iyi performans başarılarına yol açar. Bireyin yüksek ateşine aslen neyin sebep olduğuna bağlı olarak aynı zamanda bir takım ek belirti ve semptomlar görülebilir. Yüksek ateşin diğer belirtileri arasında baş ağrısı, dehidrasyon yani susuzluk, genel anlamda zayıflık, i̇ştah kaybı, kas ağrıları, sinirlilik, terleme ve titreme bulunmaktadır. Nefesalmaya odaklanmak, dövüşçünün hem savunma hem de hücum hareketlerini düzgün bir şekilde gerçekleştirmesini sağlar. Daha derin anlam - bir dövüş sanatçısının gerçek bir benliği keşfetmesine yardımcı olur ve etrafındaki dünyayı daha iyi anlamasını sağlar. Bir kişinin tam bir dövüş sanatları potansiyelini Kendinisavunma genellikle ağrı, bölge veya hücum noktaları yerine fiziksel etkileri kapsar. kendini savunma sokakta törenleri tahammül etmez - akılda tutmak gerekir ana şey. Kişisel vuruş rakibin dengesinin etkin ve hızlı bir şekilde temizlenmesine yöneltilmelidir ve sonra yere etkisiz hale gerekiyor. Onun taktiklerindeki kendi Birçok insan, daha fazla vitamin aldığına, vücut için daha iyi olduğuna inanır. Aslında bu tamamen yanlıştır. Vücudun aşırı dozda vücuda verdiği yanıtlara hipervitaminoz denir. Sonuçlar içler acısıdır: iç sistemler ve insan organları çalışmaya reddeder. Ve aşırı dozda vitaminler ile vücut kendi aşırı bolluğu 2 Değişmekte bir tehlike yoktur. 3. Gerçekten istiyorsam değişmem gerekir. 4. Değişebilirim, güçlüyüm. Grup terapileri, bireysel hipnoterapi ile birlikte yürütülebilir. Özellikle hipnodramalar sayesinde oluşturulmaya çalışılan yeni kişiliğin ilk sınama ve deneme laboratuvarı bu grup terapileri olabilir. Hücum edilemez bir vücut içinde, ölmez bir ruhu var. (Cingöz Recai, 1969) Yeşilçam’ın hayranlık uyandıran jönü Ayhan Işık’ın fotoğraflarına bakarken aklımdan geçenler bunlar. Karşı cinsi öldürmek için yeterli de, sinemanın Taçsız Kral’ı olmasına yetmez. o9yci. Hayatın bizlere sunduğu meydan okumaların dur durak bilmediği zor dönemlerde, iç dünyamıza hücum eden olumsuzluklardan kurtulmanın yolu sevmekten’ geçiyor. Sevgiden ve sevdiği insanlardan destek alan bireylerin hayata karşı duruşu daha sağlam ve psikolojik güçleri daha fazladır. Tıpkı Haruki Murakami’nin dediği gibi “Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir…” Gerçekten de yürekten sevmek insanın hayatını kurtarabilir ama yürekten sevginin kalıcılığını onun ne kadarının sahici olarak yaşanabildiği belirler. Sevgi ile ilgili en büyük tuzak, sevginin sahiciliğinin zaman ve koşullar karşısında kendisini kanıtlamakta yetersiz kalmasıdır. Biri veya birkaçı bireylere mutlaka bahşedilen evlat, anne, baba, kardeş vb. birinci derece yakınlara karşı olan nedensiz, ikame edilemez ve içgüdüsel ruhi bağlantı ile şekillenen seçimsiz’ sevgileri bir yana bırakırsak, pek çok kişinin sevmekten anladığı şey aşık olmak’ tır. Aşk her birey için tarifi farklı olan ve değişik şekilde yaşanan bir olgudur. Aşk, ruhi bağlantısı baskın seçimsiz’ sevgilerden çok farklı bir mekanizma ile insan hayatında yer bulur. Annenizi dünyevi iradenizle seçmezsiniz, neden sevdiğinizi bilmezsiniz çünkü sevginiz sebeplerden bağımsızdır. Sağlıklı bir aile yapısı içinde büyüdüyseniz başka bir anneye sahip olma hayali kurmazsınız çünkü ne olursa olsun, o, sizin için yıllar geçse de ikame edilemeyecek birisidir. Aşık olmayı seçtiğinizde’ ise çoğunlukla karşınızdaki insanı size sevdiren fiziki, ruhi, maddi veya manevi bir sebep vardır. Aşkın resmiyete döküldüğü evliliklerde ayrılık oranı yüzde 25’leri bulabilmektedir. Bu bize gösteriyor ki, uzun vadeye aktarılmaya aday aşkların bile dörtte biri hayat döngüsü içinde bir şekilde ikame edilmektedir. Hormonal bileşen baskın olmaksızın, içgüdüsel onayla ve ruhi bağlantı kurarak aşık olmak çok az kişinin deneyimleyebildiği bir durumdur ve günümüz şartlarında oldukça ütopik bir deneyimdir. Bu nadir deneyimin dışında kalan tüm aşklar ise bir bakıma konvansiyonel aşk’ olarak nitelendirilebilir. Konvansiyonel aşkın en basit formu hormonal düzlemde yaşanan aşktır. Çoğu zaman hormonal bazlı yoksunluk belirtileri sonucu, kişinin çevresindeki bir birey ile başlattığı bu birliktelik, ruhi derinlikteki yoksunluğunu dış dünyaya kuvvetli bir görünüm sergileyerek dengeler. Hızlı başlayan, hızlı bitebilen, gürültülü patırtılı ve teşhir ögesi bol olan bu aşklar kişilerde fazla bir ruhsal etki göstermez fakat dönem dönem tekrarlama eğiliminde olabilir. Konvansiyonel aşkın hormonal düzlemin üstüne çıkmış versiyonları, bireylerin kafasındaki bir takım kriterlere ve toplumsal kalıplara uygunluk durumuna göre şekillenir. Aşkın zamanlaması bile çoğu zaman toplumsal olarak belirlenen klişelere ve yaş anlamındaki psikolojik sınırlara uygun gelişir. Bireyler toplumsal onayla belirlenen zaman çizelgesinde geri kalmamak adına, sevgilerinin sahiciliğini sorgulamadan hayatlarında önemli adımlar atarlar. Kadınlar biyolojik saat konusunda daha hassasken, erkekler çoğunlukla topluma sunulan kimliğin desteklenmesi konusunda baskın seçimler yaparlar. Günümüz ilişkilerinin pek çoğunda, zihinde sürekli güncellenen beraberlik kriterleri karşılanmadığı için, geri adım atmak durumunda kalınmaktadır. İlişkide yaşanan aksaklıklara, üçüncü kişilerin görüşleri ve yorumları da eklenince karmakarışık hale gelen sevgi sarmalı zamanla sahiciliğini yitirmektedir. Sebeplere bağlanan sevgi, konvansiyonel aşkın bir başka nişanesidir. Zaman içinde bireylerin kendilerinde, yaşam şartlarında veya yakın çevrelerinde yaşanan manevi ve maddi değişimler kaçınılmazdır. Yaşanan değişikliklerle aşkı doğuran sebebin ortadan kalkması veya örselenmesi ile aşk beklenemedik şekilde tek veya çift taraflı olarak son bulabilmektedir. Konvansiyonel aşk, hatta devamında gelen birliktelik veya evlilik sıklıkla topluma karşı bir yeterlilik veya gösteriş unsuru olarak sunulur. Bu durum içine düşen bireyler aşktan ziyade onun getirdiği avantajlara veya ayrıcalıklara odaklandığını çoğu zaman fark etmemektedirler. Kişi mutsuz olsa dahi topluma karşı imajını korumak ve birlikteliğin getirilerini kaybetmemek adına ilişkiyi sürdürmeye razı olabilir. Bu şartlar altında bireylerin kendi kendini kandırmaları ve sahici olmayan bir ilişki içinde kimi zaman manipülasyona uğramaları kimi zaman ise karşı tarafı manipüle etmeleri onları duygusal olarak yıpratmaktadır. Toplumun büyük kesimince doğal karşılanan bu tür konvansiyonel aşk döngüleri günümüzde ilişkilerin çok büyük bir bölümünü domine etmektedir. Aşk ancak hormonal düzlemden, sebeplerden, gösterişten ve alternatif arayışından azade olduğunda ruhi bağlantının kurulması ile kalıcı ve farklı bir boyuta geçer. Hafızada bu sevgiye ayrılan yer her geçen gün genişler, ilişkideki ufak detaylar dahi hatırlanır ve zihin anlık çağrışımlarda dahi bu aşk tekrar tekrar bulur. Kişi nedensiz bir mutluluk ve coşku içinde zaman geçirir. Gerçek aşk ikame edilemez, tüm alternatif arayışlarını ve yedekleme psikolojilerini bitirir. Alternatif arayışı sona erdiği için öncelikler değişir ve kişi elindeki aşkı korumaya yönelir. Bunun en önemli sonucu sevilen kişinin önceliğinin hayattaki seçimlerde baskın hale gelmesidir. Bireysel alan yanında ortak aktivitelere ayrılan alanın gönüllü olarak genişlemesi, destekleyicilik ve karşı tarafı olumlayıcılık bu durumun önemli bir göstergesidir. Yürekten aşk ancak akıl ve gönül bir edilirse kalıcı olabilir. Aklı zedeleyen duygu ne kadar kuvvetli olursa olsun bireye zarar verir. Kişinin düşünce yapısına ve ideallerine uyum sağlayamayan aşk çok yoğun duygular yaşatsa dahi kısa süreli olacaktır. Sahici ama kısa olan bir çok ilişkinin bitiş nedeni duygunun verdiği hazzın akılda bir izdüşüm yaratamamasıdır. Burada temel eksiklik ruhi bağlantıdaki kopukluktur çünkü aklı ve gönlü bir edebilecek güç dünyevi bileşenlerde değil kişinin ruhunda saklıdır. Bireyler, sebepler etkisinde yaşadıkları geçmiş sevgi deneyimlerindeki sıkıntılar nedeniyle, yeniden gönül bağı kurmakta güçlük çekebilirler. Burada bir nokta da, kişinin ömrü süresince kaç kez yürekten sevebileceğidir. Bunun cevabı herkes için farklıdır o yüzden bu konuyu zihni baskı altına alan bir unsur olmaktan çıkarmak önemlidir. Kişinin hayat planı içinde kendini gerçekleştirmesine vesile olacak aşklar hangileri ise kişi bunları mutlaka deneyimleyecektir. Yürekten aşkı yaşadığı sürece hayata daha sıkı bağlanacak ve kendini aradığı bu hayat yolculuğunda kurtuluşa bir adım daha yaklaşacaktır Ece Öngeldi Dünyalite Vücuttaki en hassas 7 nokta! Ciddi olarak hastalanmadan önce, vücudumuz değişimlere uğramaya başlar. Biz hissetmeden birbiri ardına oluşan zincirleme reaksiyonlar 10 yıl sonra sona erdiğinde, en zayıf noktamızdan hastalık olarak ortaya çıkarlar. Osteoporoz, diyabet, kalp krizi ya da kanserler işte bu sessiz değişimlerin sonucudur. Geri dönüp bakıldığında bu sonulların 7 hastalık merkezli olduğunu söyleyen Berlin Spor Yüksek Okulu profesörlerinden Dr. Froböse'ye göre; vücudun bozulan zehir arıtma düzeneği ya da evcilleştirilmemiş stres, zaman ayarlı bomba gibidir. Önemli olan bu sorunların farkına varılıp durdurulmasıdır. İşte 7 tehlike KASLARINIZ AZALIYORSA660'dan fazla kasımız kendileri için bir şey yaptığımız müddetçe yürümemizi, koşmamızı, sevmemizi ve gülmemizi sağlarlar. Aksi durumda ise yağ dokularına dönüşürler. Bu yalnızca vücut şeklimizin bozulmasına değil sağlığımıza zarar verir. Aslında kaslarımız en önemli metabolizma organlarıdır. Çünkü kalori sobasıdırlar. Kaslarımız kaybolduğunda kilo artar, osteoporoz ortaya çıkar. Kemikler yumuşar. Çünkü kemik hücrelerini yenilenmeye tahrik eden iskelet üzerindeki aktif kasların etkisi azalır. Yalnızca dizlerdeki artroz kireçlenme riski artmaz, bundan dolayı kaslarla beraber amortisör görevi yapan eklemler de işlevini kaybeder. TEHLİKEDE MİYİM? Bir sandalyeye oturun, ellerinizi çapraz biçimde göğsünüze koyun. Şimdi mümkün olduğunca çabuk 5 kez ayağa kalkıp otunun. Bunu 10 saniyede yapabiliyor musunuz? Mükemmel. Eğer yapamıyorsanız kas yapınızı güçlendirmelisiniz. NE YAPABİLİRİM? Azimle antrenman yaparak kaslarınızı güçlendirebilirsiniz. En iyisi haftada 2-3 defa fitnes merkezine gitmeniz. Ancak insan evde de çok şey yapabilir. Örneğin bacaklar için step yapabi-irsiniz. Bunun için evdeki merdiven bile kullanılabilir. Azimle antrenman yaparak kaslarınızı güçlendirebilirsiniz. En iyisi haftada 2-3 defa fitnes merkezine gitmeniz. Ancak insan evde de çok şey yapabilir. Örneğin bacaklar için step yapabilirsiniz. Bunun için evdeki merdiven bile kullanılabilir. Dr. Froböse "Antrenmansız kaslar bile kendilerini bir yıl içinde iki katı güçlendirebilirler" diyor. Çünkü kasların biyolojik bir saati yoktur. İnsan 100 yaşında 30 yaşında birinin kaslarına sahip olabilir. HAZIM PROBLEMİNİZ VARSA Biz sürekli yeniden oluşuruz. Her bir dakikada 3 milyar vücut hücresi ölürken, aynı zamanda bir o kadar yeni hücre oluşur. 19 senede kemikler kendini yeniler. Deri ise kendini 2-3 haftada yeniler. Ancak bunun koşulu tabağınızda yeterince besin maddesi ve bunları kabul edebilecek sağlıklı bağısaklardır. Ama maalesef her iki kişiden biri hazım problemi yaşıyor. SONUÇLARIVücutta hangi maddenin eksik olduğuna bağlıdır. 160 hormonu aktif hale getiren çinkonun eksikliğinde üremede sıkıntı olur. Yaralar geç iyileşir. C vitaminin eksikliğinde de bağışıklık sistemi zayıflar. Kalsiyum eksikliği varsa kemikler güçsüzleşir. TEHLİKEDE MİYİM? Kim sıkça kabızlıktan, barsak gazından ve ishalden sıkıntı çekiyorsa bu, organizmanın yeterince beslenmediğini gösterir. Aynı zamanda kötü beslenme alışkanlıkları, öğünlerde oburca yemek, hazmı zorlaştırıp, hücrelere zarar verir. NE YAPABİLİRİM? İlk adım olarak kendinize yemek için aman ayırın. Bir lokmayı ne kadar çok çiğnerseniz tükürük içindeki enzimler besini o kadar iyi ayrıştırır. Posalı yiyecekler barsak işlevini özendirir. Pastörize edilmemiş probiyotik yoğurt barsak mukozasını korur. Prof. Frobüse "Barsak hücreleriniz, buğday filizini çok sever. Ayrıca ihtiyacınız olan her şey içindedir" diyor. METABOLİZMANIZ BOZUKSA Tiroid bezi insanların merkez enerji makamıdır. Bütün metabolizmayı uyarır. Maalesef her üç kişiden biri bu organından hastalanmaktadır ve farkında bile değildir. SONUÇLARITiroid bezinin az çalışması halinde enerji eksikliği olur, daha çabuk üşürüz ve hareket etmek istemeyiz, kilo alırız. Bez fazla hormon salgıladığında ise bunun tersi olur. İştahımıza rağmen kilo kaybederiz, devamlı sinirli ve gergin oluruz. Tedavi edilmediğinde her iki dununda da kalbimizle ilgili büyük sıkıntı çekebiliriz. TEHLİKEDE MİYİM? Tiroidin hem az hem de çok çalışma¬sında tiroid bezi büyür ve guatr gelişebilir. Elinize bir ayna alın ve gırtlakla köprücük kemiğini görecek şekilde tutun. Kafanızı ensenizden arkaya yaslayın ve bir yudum su alın yutkunduğunuz esnada boğazınızın altında şişlik oluyorsa bir endokrinologu ziyaret etmenizde yarar var. NE YAPABİLİRİM? Tiroidin az çalışması iyot eksikliğine bağlı olabilir. Bu durumda yeterince iyot alımı ve haftada 1-2 porsiyon deniz balığı tüketimi sorunu aşmanıza yardımcı olabilir. Fazla çalışmasında ise yapılacak tek şey ilaç kullanımı ya da cerrahidir. ZEHİRLENİYORSAK Genellikle görmeyiz, tadını almayız ve koklayamayız. Bunun için zararlı maddeler yıllar boyu vücudumuzda toplanır. Özellikle en sinsi olanlar ağır metallerdir. Prof. Ingo Froböse, "Bu ağır metaller zehir arıtma enzimlerini bloke ederek karaciğer, böbrek, beyin ve sinir sisteminde çoğalırlar" diyor. SONUÇLARIKas ağrıları, eklem iltihapları ve kronik hormon bozuklukları bu tür zehirlenme sonucunda olabilir. TEHLİKEDE MİYİM? Eğer dezenfektan, boya, haşere ilacı veya buna benzer maddelerin bulunduğu ortamlarda çalışıyorsanız vücudun zehir arıtma organları randımanlı çalışamaz. Fazla alkol tüketiminde de aynı sorun yaşanır. SONUÇLARI Mat saçlar, kırık el tırnakları, devamlı bitkinlik yaşanır. NE YAPABİLİRİM? Organik sebzeleri seçerseniz tarımsal ilaç atıklarından kurtulursunuz. Günde en az 1,5 litre su içerek zehir ve atık maddelerin taşınıp vücuttan atılmasına yardımcı olabilirsiniz. Bizim baş zehir atma organımız karaciğerdir. Enginar kapsüllerinden karaciğerinizi güçlendirmede yararlanabilirsiniz. BAĞIŞIKLIK ZAYIFLADIYSA Güçlü bir bağışıklık sistemi bütün vücudu tamir eder. Yiyici ve öldürücü hücreler hastalıkları tetiklemek üzere organizmaya hücum ettiğinde güçlü bağışıklığımız devreye girip saldırıyı püskürtür. SONUÇLARI Zayıflamış bir bağışıklık sistemi bütün vücudu güçsüzleştirir. Öyle ki kanser ve kalp krizi riskini yükseltir. Bazen de aşırı güçlü bir savunma yani bağışıklık sistemi kendi vücudumuza zarar verebilir. Otoümmün hastalıklardan bazıları böyle ortaya çıkar Bunlar alerji, artrit veya diyabet olabilir. TEHLİKEDE MİYİM? Uykusuzluk, sigara, stres savunma sisteminde delikler açar. Ayrıca yumurta akı bakımından fakir beslenme bağışıklık sistemine zarar verir. Çünkü vücut proteine savunma hücrelerinin ana maddesi olarak gereksinim duyar. Vücut savunmasının felç olduğunun belirtisi soğuk algınlıkları, geçmek bilmeyen mantar istilası veya herpestir. NE YAPABİLİRİM? 7-8 saat uyumak gerekir. Geceleri savunma hücreleri kendini yeniler. İyi bir kan dolaşımı da önemlidir. İyi bir dolaşım sistemine sahipsek antikorlar hızlı şekilde ulaşacakları yere varırlar. Sebatla yapılan jogging veya yüzme gibi sporlar kan dolaşımını hızlandırır. Haftada 1-3 defa sauna ziyareti savunma hücre sayısını arttırıp, aktifleştiriyor. SERBEST RADİKALLERİNİZ NE DURUMDA? Hiçbir şey sağlığa serbest radikaller kadar zarar vermez. Bu saldırgan oksijen molekülleri yalnız demiri paslandırmazlar, aynı zamanda hücrelerimize de saldırırlar. Serbest radikaller her nefes alışımızda tabii olarak oluşurlar. Sigara ve ultraviyole ışınlar serbest radikallerin çoğalmasına yol açar. SONUÇLARI Öncelikle organizmadaki onancı enzimleri yok ederler. Sonuçta tümörlere, arterisikleroza, bunamaya sebep olurlar. Her doku daha hızlı yaşlanır. TEHLİKEDE MİYİM? Eğer son zamanlarda derin kırışıklıklardan yakınıyorsanız vücudunuzda çok sayıda serbest radikal koşuşturuyor demektir. Hemen sigarayı bırakıp, güneşlenmeye son vermelisiniz. NE YAPABİLİRİM? Bu saldırgan parçacıklara karsı antioksidanlarla güçlenebilirsiniz. Bunlar vitamin C ve E, betakaroten, selenyum ve bitki özleridir. Ana öğünlerden sonra yenen 3 porsiyon meyve ve sebze koruyucudur. Sabırla yapılan yumuşak antrenmanlar, kaslarda antioksidan enzimlerin sayısını yükseltir. STRES SİZİ YİYİP BİTİRİYOR MU? Dünya Sağlık Örgütü 21. yüzyılda sağlığa zarar veren en büyük faktörün stres olduğuna dikkat çekiyor. Yapılması gereken ise gücünüzü harekete geçirmektir. SONUÇLARI Devamlı stres tansiyonu ve kan şekerini uzun süreli yükseltir ve diyabete neden olur. Tokluk hormonu seviyesi düşer ve sürekli yeriz. Enfeksiyon ve iltihaplar artar. TEHLİKEDE MİYİM? Bu stresi harekete geçiren faktörlere ve sizin verdiğiniz reaksiyonlarla ilgilidir. NE YAPABİLİRİM? Tabii en iyisi; stres faktörlerini hayatımızdan çıkarmaktır. Ancak bu her zaman mümkün değil. Fakat bakış açısını değiştirmek sorunu hafifletir. Zor bir dununu bir meydan okuma nedeni olarak algılayın dünyanın sonu olarak değil. Spor, stres hormonunu yok eder. Aynı zamanda şefkatli bir deri teması, emniyette olma duygusu, oksitokin hormonunun dağılımını canlandırır, psikolojiyi strese karşı korur. Twitter'dan takip etmek için tıklayınız

hücum edilemez bir vücut içinde