🦬 Ve Me Muhammedün Illa Rasul

t1EcPWB. Osmanlı devrinde yazılan tefsir eserleri daha çok Arapça kaleme alınmıştır. Bunun bir sebebi, tefsir kitaplarının, her isteyen tarafından kolayca okunup anlaşılacak türden olmayışıdır. Tefsîr, pek çok ilmi bilmeyi gerektiren geniş bir ilim dalıdır. Bu sebeple tefsir kitapları, bir âlimden tedrîs edilmelidir ki yanlış ve eksik anlamaların önüne geçilebilsin. Durum böyle olunca, Türkçe tefsîr kitabı yazmayı gerektiren sebepler azalmaktadır. Medreselerde tâlim gören talebelere de zâten Arapça kitaplar okutulmaktadır. Böylece insanların tefsir ihtiyâcı iki yoldan karşılanmaktadır. Bunların biri medresedeki dersler, diğeri de ulemânın halka açık dersleri ve vaazları. Medreselerin az olduğu taşrada, Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde ve Beyliklerde Türkçe telif ve tercümelerin arttığı görülmektedir. Arapça tedrisatın bol olduğu İstanbul bu lüzumu pek hissetmemiş gibidir. Bu tercümelerin az yapılmasında, tercümenin caiz olup olmadığı münakaşalarının da tesiri olabilir. Zira İslâm uleması Kur’ân’ı daha ziyade tefsîr vâsıtasıyla anlatma yolunu tutmuşlardır.[1] Arapça telife ağırlık verilmesinin bir sebebi de tercümenin zorluğudur. Ömer Nasûhi Bilmen bunu şöyle îzâh eder “Türk âlimleri, öteden beri Kur’ân-ı Mübîn’in tefsiri hususunda pek meşkûr hizmetlerde bulunmuşlardır. Fakat yazmış oldukları tefsirlerin en büyük, en mühim kısmı Arapça’dır… Çünkü Arapça tefsir yazan zâtlar, diğer tefsirlerden, menba’lardan terceme zahmetine katlanmaksızın istedikleri kadar iktibaslarda bulunabilirler. Bununla beraber ayrıca bir meal yazmak mecburiyetinden de vâreste bulunurlar. Türkçe olarak yazılacak bir tefsirde ise vaziyet başkadır. Bâhusûs belagatın i’câz mer­tebesinde bulunan Kur’ân-ı Hakîm’in âyetlerini -aslındaki cezâlet ve ulviyyeti mümkün mertebe gösterebilmek şartıyla- Türkçe’ye çevirmek tahmin edilecek derecelerden daha güçtür. Bu bâbda hakkıyle muvaffakıyete nail olmuş bir zât gösterilemez…”[2] Osmanlıdaki Türkçe tefsîr faaliyetleri ise üç koldan ilerlemiştir 1. Kur’ân’ın “satır-arası” kelime kelime tercümeleri. 2. Kur’ân’ın uzun tefsîrlerle Türkçe’ye çevrilmesi. Bu tefsîrlerin çoğu, Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin v. 383/993 tefsîri[3] esas alınarak yapılmıştır veya bu tefsîrin aynen tercümesidir.[4] 3. Cevâhiru’l-Asdâf.[5] Bu eser “satır-arası” Kur’ân tercümeleriyle “tefsîr”ler arasında üçüncü bir grubu teşkil etmektedir. Âyetlere önce kelime kelime mana verilmesi bakımından da “tefsîr”lere benzemektedir. Fakat tercümelerden daha muhtasardır. Bu bakımdan bu esere “Tefsîrî tercüme” diyebiliriz. Bu tür, Ebu’l-Leys tercümesine nisbetle daha kısa ve hacim bakımından daha küçük olması nedeniyle medrese talebesi arasında ve halk içinde daha çok tutulmuştur.[6] Tanzimat devrindeki tefsir faaliyetlerine gelince bunu şu şekilde taksim edebiliriz 1. Sözlü Tefsir Faaliyetleri a. Medreselerdeki tefsir dersleri. Tanzimat devrine gelindiğinde Osmanlı topraklarında medreselerin sayısı iyice artmıştı. Öyle ki kasabalarda birden çok medrese olduğu gibi nâhiyelerde, hatta köylerde bile medrese bulunuyordu. 1910 senesinde medrese sayısı 2490 idi.[7] Buralarda ders gören talebeler, muhtelif tefsir kitaplarından ders görüyorlardı. b. Cuma, bayram ve diğer günlerde halka yönelik vaazlar. Ulemâ vaaz kürsüsünde sık sık insanlara âyet ve sûrelerin tefsirini anlatırdı. Hatta bazı âlimler, câmideki ve tekkedeki vaazlarında belli bir tefsîri tâkip eder, baştan sona okuyup îzâh ederdi. Bilhassa Tasavvuf erbâbının şifâhî tefsir faaliyetlerine çok ağırlık verdiği görülmektedir. Mesela Mısrıyye Tarîkatı’ndan Şeyh Abdüllatîf Efendi’nin Bursa Ulu Camii’nde, Nakşibendiyye’den Kerküklü Şeyh Muhammed Emin Efendi’nin Ayasofya Camii’nde, Nakşibendiyye’den Şumnulu Şeyh Yûsuf Efendi’nin Edirne Eski Camii’nde, Şâzeliyye Tarîkatı’ndan Harputlu Abdurrahman Efendi’nin medresesinde, Konyalı Ali Behcet Efendi ve Hoca Hüsâmeddin Efendi’nin haftada bir gün tekkesinde ömrünün sonuna kadar tefsîr okuttuğu nakledilir.[8] c. Cuma ve bayram vaazları hâricinde medrese hocaları ve talebeleri üç aylarda taşraya yayılarak halkı irşâd ederlerdi. Bu derslerde en çok Kur’ân tefsiri yapılırdı. Medrese hocaları, üç aylarda ve bilhassa da Ramazanlarda selâtîn câmilerinde halka Tefsîr ve Hadîs dersleri vermekteydiler. İdarecilerin isteği üzerine medresede yaptıkları dersleri halka açmışlardı. Ancak bu derslerin halka ağır geldiği görüldü.[9] d. Huzur Dersleri. Osmanlılar’da 1759’dan 1924 yılında hilâfetin kaldırılmasına kadar Ramazan ayında padişahın huzurunda tefsir dersleri yapılırdı. Dersi takrir eden âli­me “Mukarrir”, müzakereci durumunda olan âlimlere önceleri “Tâlip”, daha sonra “Muhatap” denilmiştir. Bir mukarrir ve beş muhatapla başlayan bu derslerde muhatapların sayısı zaman içinde artıp eksilmiş, ders adedi, dersin günleri, saatleri ve müddeti değişikliğe uğramıştır. Tam bir ilmî serbestiyet içinde yapılan derslerde bir âyet okunarak mukarrir ta­rafından onun tefsiri yapılır, muhatapların sorularına ve itirazlarına mukarrir cevap verir, böylece ilmî bir mübâhase cereyan ederdi. Dersler umûmiyetle Kâdî Beydâvî tef­sirinden yapılırdı. Her dersin mukarrir ve muhatapları farklı olurdu. Derslere şehzadeler ve devlet vükelâsı da dâvet edilirdi. Harem kadınları ise dersleri bir paravana arkasından takip ederdi. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde, Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nden intikal eden yirmiden fazla mükem­mel nesih ve talîk hatla yazılmış, tezhipli “Huzûr-ı Hümâyûn Ders Takrîri Defter­leri” bulunmaktadır.[10] Bu derslerin sonuncusu 1341 Ramazanında Mayıs 1923 yapılmış, 26 Receb 1342 4 Mart 1924 tarihinde hilâfetin ilgası ile birlikte huzur dersleri de tarihe karışmıştır. Böylece bu dersler 1172’den 1341’e kadar 169 sene devam etmiştir.[11] Huzur Dersleri, ilim adamları ve Tefsir ilmi açısından son derece teşvik edici olmuş, pekçok âlim bu vesile ile Tefsir alanında çalışmalar yapmıştır. Atâ Târihi’nden naklettiğimiz şu cümleler bu sözümüz tevsik eder vasıftadır “Huzur Dersleri Devlet-i aliyye-i Osmaniye’nin şeriat-ı garrâ ve ulûm-i hidâyet-nümâya olan fart-ı rağbet ve riâyet-i âlîsinden ileri gelmiş ve bu şerefe nâiliyet arzusu birçok fuhûl ve fuzalâ-yı ulemanın takdim-i emâsil ve akârib eylemeye sa’y ve gûşişlerine memalik-i mahrûse-i şâhâneden Haleb ve Şam ve Mısır ve Hâdim ve Kayseri ve Karaman gibi ulemâ yetiştiren memalikten mâadâ İran ve Turan ve Horasan ve Dağıstan ve Hindistan ve Buhâra’dan bir nice efâdılin merkez-i saltanat-ı seniyyeye kudümle arzı kemâlât-ı müktesebe eylemelerine bâdî olmağın Dersaadet elhak menba-ı ulûm-i aliyye ve âliye denmeye kesb-i salâhiyet eylemiştir. Zehî hüsn-i ahlâk, salâtîn-i âl-i Osman anınla tezyin-i vücûd-i hilâfet-ünvân etmişlerdir.”[12] Bu hususta Ebü’l-ulâ Mardin şöyle der “Mâlum olduğu veçhile, son iki asrın Ramazan aylarında memleketin irfan merkezi olan İstanbul’da yüksek ilim mahfilleri, huzur derslerine âit şuûn ile uğraşır ve padişah huzurunda takrir olunan münazaralı tefsir derslerinin mübahase ve münakaşalarında varılan neticeler her ilim müntesibini ilgilendirirdi. Havas için Ramazan feyizlerinden biri de bu derslerin muhassalalarından istifade idi. Tefsirde ihtilaflı telâkkîlerden, yüksek ve salâhiyetli ilim meclislerinin tasvibine mazhar olanını öğrenmek, zamanımızda Temyiz Mahkemesi içtihadlarına vukuf derecesinde amelî bir ehemmiyeti hâizdi ve takarrür eden neticede de itmi’nânı temin bakımından müstesnâ bir kuvvet mündemiçti. Çünkü takrir ve tefsir olunacak âyetler üzerinde mütehassıslarca padişah huzurunda mahcub olmamak endişesi de munzam olarak teksif olunan cehd ve mesâi ve çalışma mevzuu olan âyet-i kerîmeye hakkıyla nüfuz için hey’et müntesiplerince kütüphanelerde bütün sene devam eden mükibbâne gayret ve nihayet hararetli bir mübâhase ve münâkaşa süzgecinden geçirilerek ve bazen de seçilen hakemin kararına mutâvaat edilerek tesbit olunan netice, telâkkînin isabetini kabul için katʻî bir karine idi. Bu muntazam ve gayet dikkatli âzamî cehd, şeyhülislam Ebu’s-Suûd merhum gibi mümtaz müfessirler yetiştiren memleketimizde tefsir ilminin de inkişafına medar oluyordu. Derslerin fâidelerini tamim için takrirlerin, “ilim lisanıdır” diye Arapça değil, Türkçe yazılarak bir eser hâline ifrâğı, İkinci Abdülhamid devrinin evâsıtına doğru h. 1315 emrolunmuş ve bu iradeden sonra mukarrirlerden bazıları takrirleriyle sual ve cevapları Türkçe birer risale hâlinde tedvin ve zât-ı şâhâneye takdim ettikleri cihetle, masruf mesai bu sâyede kısmen olsun muhâfaza olunabilmiştir. Tesâdüf edilen risâlelerde muhatapların, suallerini zâtî mühürleriyle de tevsik ettikleri görülmektedir. Memlekette temeyyüz eden ve diğer resmî vazifelerden tecerrütle kendilerini tamamen ilme hasreyleyen zamanın Osmanlı ve yabancı güzîde büyük İslâm âlimlerinin, halife huzurunda resmî mâhiyeti hâiz olarak akdettikleri münâzaralı meclislerde, Kur’ân’ın tefsiriyle ilgili bahisleri aklî ve naklî muhtelif ilimlerden bi’l-istifâde en hurde teferruata kadar serbest tenkit ve münâkaşa yoluyla tesirden mümkün olduğu kadar âzâde sûrette[13] taʻmîk ve tetkik edip aralarında katʻî bir neticeye varmış olmaları ve bazen de ilmî kudretleri müttefekun aleyh olan mümtaz ve reyi muta zevâtın padişah vâsıtasıyla hakemliğine müracaat edilerek bu kudretli şahsiyetin reyine müttefikan âmil olmaları şüphesiz ki ilmî büyük bir hâdisedir.”[14] e. Osmanlı Sarayı’ndaki Mûtad Tefsir Dersleri. Bunlar Huzur Dersleri’nden farklıdır; sene boyunca devam eder ve sarayda padişahın istediği herhangi bir yerde yapılabilir. Hatta bazen seher vakti, sarayda vazife sahibi büyük hocalar tarafından münâvebe yolu ile tefsir tedris edilir. Ramazan’da bir taraftan Huzur Dersleri devam ederken, diğer taraftan da mûtad tefsir derslerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Huzur derslerinde mubâhese ve münâzara vardır. Hâlbuki mûtad tefsir dersini yalnızca mukarrir verir, ders devam ederken kimse konuşarak ders veren zâtın huzurunu ihlal edemez.[15] Gerek Huzûr Dersleri’nde gerekse mûtad tefsir derslerinde, bu vesîle ile ilim ve fazîlet erbabına hürmet ve ikrâm kasdı da bulunmaktadır “Devlet-i aliyye-i Osmaniye -dâmet bi’s-saâdeti’l-ebediyye-’nin ibtidâ-yı nur-u zuhur-u cihân-ârâsından beri ulûm-i şerîfeye olan rağbet-i mahsûsası cihetiyle erbâb-ı ulûm ve fazâile hürmet ve ikrâma bahane olmak üzere eyyâm-ı meserrette ve bazı evkât-ı mes’ûde ve mahsûsada huzur-i humâyunda meclis-i şerîf-i ilmî akdi âdet-i kadimedir.”[16] “İlmi terğîb eylemektir, ehl-i ilme iltifat!”[17] 2. Yazılı Tefsir Faaliyetleri Yazılı tefsir faaliyetleri de kendi içinde muhtelif kategorilere ayrılabilir a. Yazma Olarak Kalanlar, b. Matbû Olanlar. ba. Daha Evvel Telif Edilip Tanzimat Devrinde Basılanlar bb. Bu Devirde Yazılanlar. Veya a. Tam Tefsirler, b. Sûre Tefsirleri, c. Âyet tefsirleri, d. Ulûmu’l-Kur’ân’la alâkalı eserler. Veya a. Telif Eserler, b. Tercüme Eserler. Veya a. Müstakil Telif Eserler, b. Şerh ve Hâşiye Olanlar. Veya a. Kur’ân-ı Kerîm’i Sadece Tercüme Edenler, b. Hem Tercüme Hem de Tefsir Edenler. Ya da a. Tâlim Maksadıyla Telif Edilenler, b. Halk İçin Kaleme Alınanlar. Bir de Sırât-ı Müstakîm, Sebîlürreşâd, Beyânü’l-Hak gibi mecmualarda tefrika edilen, tefsir ve usûle dâir makâleler mevcuttur. Elimizde bu kategorilerden her birine misal olacak eserler bulunmaktadır. Tanzimat devrinde, daha önceki tefsir faaliyetleri devam etmekle birlikte bu devirde çok mühim bir gelişme olmuştur. O da daha önceki yazma eserlerin veya yeni telif edilen tefsir kitaplarının matbaa yoluyla yaygınlaştırılarak geniş kitlelere ulaştırılmasıdır. Türkçe telif ve tercümelerin artmasında ve basılmasında, Tanzimat Devrindeki siyâsî yapının değişmesinin tesirlerini görmek mümkündür. Zira “Batılılaşma/Modernleşme teşebbüsleriyle birlikte siyasi yapımızın değişime uğradığı her devirde, bu değişikliklerle eşzamanlı olarak muhakkak dînî düşünce alanında da dönüşümler husûle gelmiş ve dînî hayatla siyasî hayat, karşılıklı olarak birbirlerine tesir etmişlerdir. Nitekim bu münasebetlerin sıklık derecesini görmek için, sadece Kur’ân çevirilerinin ortaya çıkış sürecine bakmak yeterlidir 1839’da Tanzîmât ilan edilmiş, iki yıl sonra 1841’de ilk matbû Türkçe Kur’ân tercümesi Terceme-i Tefsîr-i Tibyan ortaya çıkmış ve II. Meşrutiyet’e kadar bu tercümeyi yenileri izlemiştir…”[18] Daha önce de olduğu gibi Türkçe eserler daha çok talebelerin Arapça öğrenmesine yardımcı olması için hazırlanıyordu. Meselâ Anadolu beyliklerinde ilk önce kısa sûrelerin İhlâs, Yâsîn, Tebâreke gibi tercümeleri beyzâde ve şehzâdelere Kur’ân ile beraber Arap dilini de öğretmek maksadıyla yazılmışlardır. İhtimal ki satır arası, tefsîrsiz tercümeler de medrese talebelerine Kur’ân lügatini öğretmek için yazılmış olabilirler.[19] Meselâ Mehmed Sâid Efendi v. 1257, yazma hâlindeki Tefsîr-i Sûre-i ve’l-Adiyât[20] isimli eserinin mukaddimesinde, eserini Türkçe olarak yazmasına sebep olarak talebelere kolaylık sağlamayı ve halktan istekli olanların ihtiyaçlarına cevap vermeyi göstermektedir. Bâzı âlimler de mühim bilgilerin büyük tefsirlerden bulunup okunması zor olduğu için kısa sûre ve âyet tefsirlerini yazmışlardır. Bu sebeple daha çok sûre tefsirleri yapılmıştır. Fâtiha, Yâsin, Mülk, Nebe’, Vâkıa, İhlâs gibi fazîletine dâir hadîs-i şerifler bulunan sûrelere ağırlık verilmiştir. Seyyid Muhammed Ârif, Tefsir-i Sûre-i Mülk; Anonim, Nebe’ Sûresi Tefsiri ve Yakub el-Afvî, Yusuf Sûresi Tefsiri gibi bazı eserler, aslında Arapça yazılmışlardır. Ancak tefsirini yaptıkları âyetlerin küçük bir çerçeve içinde bir de Türkçe tercümesini veya muhtasar tefsirini vermiş, Arapça bilmeyenlerin de istifadesini düşünmüşlerdir. Anonim, Tercüme-i Nuhbetü’l-menkûl fî kavlihi Teâlâ “Ve mâ Muhammedün illâ rasûl” isimli eserde ise, cümle cümle önce Arapça metin, sonra Türkçe tercümesi verilmiştir.[21] İlk devir yazma tercümelerin umûmiyetle aynı eserden kaynaklanması ve birbirlerine çok benzemelerine rağmen 19. yüzyılın ortasından günümüze kadar basılmış Kur’ân-ı Kerîm Türkçe tefsîr ve tercümeleri meselâ Tibyan, Mevakib, Zübedül-Asar, Tefsîrü’l-Cemali, Nuru’l-beyan, Hulasatü’l-Beyan, Tercüme-i Şerife, Meani-i Kur’an, Tanrı Buyruğu, Hak Dini, Kur’ân-ı Hakîm, Kur’ân-ı Kerîm ve Meali, Baltacıoğlu, Osman Nebioğlu birkaçı müstesna aralarında fazla bir benzerlik yoktur.[22] Bu devirde yazılan eserlerde daha çok, Ebu’s-Suud, Beyzavi, Râzî, Zemahşeri, Rûhu’l-Beyân gibi herkes tarafından kullanılan meşhur tefsir kitaplarından ve Mevlânâ gibi tasavvuf ve edebiyat otoritelerinden istifade edilmiştir. Osmanlı müfessirleri umûmiyetle, şahsî fikir, kanaat ve yorumlarını serdetmekten kaçınmış, daha çok önceki tefsirlerden nakillerde bulunmuş veya kendilerine göre bazı sentezler yapmışlardır. Bunun en mühim sebebi de Rasûlullâh Efendimiz’in şu hadîs-i şerifleridir “Kim Kur’ân hakkında kendi re’yi yani görüşü ile söz söylerse Cehennem’deki yerine hazırlansın!”[23] “Kim Kur’ân hakkında kendi re’yi ile bir şey söylerse, bu görüşünde isabet etse bile hatâ etmiştir.”[24] Meselâ Ankaravî, Fütûhât-i Ayniyye isimli eserinin 4. sayfasında, yukarıdaki hadîs-i şerifleri zikrederek onların bahsettiği kimselerden olmamak için evvelâ önceki tefsirleri tetebbu edip onlardan istihraç ettiği maârif-i celîle ve meânî-yi lâtîfeyi tercüme ettiğini ifade etmektedir. Yine bu devirdeki tefsîrler, umumiyetle tasavvufî neş’eyle kaleme alınmıştır. Zira Osmanlı toplumunda daha çok tasavvufî tefsirler rağbet görmüştür. İlmiye sınıfı, daha çok ilmî tarzda yazılan Arapça tefsirleri okurken, halkın umûmu Mevâhib ve Tibyân gibi tefsirleri tercih etmiştir. Bu tefsirlerin en mühim husûsiyeti rivayete ve tasavvufî yorumlara ehemmiyet vermeleridir. Böyle olmayan tefsirler de mütercimler tarafından bu açılardan zenginleştirilmiştir. Tanzimat dönemindeki tercümelere baktığımızda bunların umûmiyetle tefsîri tercüme niteliğinde oldukları, müfessirlerin, metni motamot çevirmekten ziyade mânânın daha iyi anlaşılabilmesi için gayret ettikleri, bu maksadı gerçekleştirebilmek için de cümleyi uzatmaktan kaçınmadıkları göze çarpmaktadır. Dikkat çeken diğer bir husus da Sırrı Paşa, Ahmed Rüşdü Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Şâkir Ahmed Paşa gibi idârî vazîfeler yapan şahsiyetlerin de tefsir alanında çok kaliteli eserler vermiş olmalarıdır. Bu âlim-siyasetçi modeli Osmanlı devletinde çok sık rastlanan bir durumdur. Bu umûmî mâlûmâttan sonra şimdi Tanzimat Devri’nde yapılan tefsir çalışmalarının bir listesini takdim edebiliriz. Şüphesiz ki bizim ulaşamadığımız başka eserler de vardır. Bunlar ya kütüphane kayıtlarına girmemiş veya şahsî kütüphanelerde kalmış eserlerdir. Listeyi hazırlarken müelliflerin vefat tarihlerini esas aldık. Vefat tarihi bilinmeyen zâtların eserlerini de yazma ise telif tarihine, matbû ise basım tarihine göre sıraladık. Sadece doğum tarihi bilinen müellifler ile daha evvel yazılıp Tanzimat devrinde basılan eserleri farklı listeler hâlinde tanzim ettik. Listede, zaman zaman müellifler ve eserleri hakkında kısa notlara da yer verdik. A. Tanzimat Devri Tefsir Çalışmalarının Listesi 1. Gözübüyük-zâde İbrahim el-Kayserî 1160-1253/1838-1839, Nakşî meşâyıhından Ebû Saîd Muhammed Hâdimî’nin tilmîz-i hâssı Büyük Hüseyin Efendi’den aklî ve naklî ilimleri tahsil etmiştir, Tefsîru Cüz’i’n-Nebe’ Amme Cüz’ü’nün tefsirini ihtivâ eden eser Nas Sûresi’nin sonunda nihayete ermektedir. Arapça. 120 vr., 19 satır. Diyanet İşleri Başkanlığı Ktp., Yaz. D. no 95[25]; Risale fî hakkı Besmele Mecmûatü’l-kavâid içinde; Tercüme-i Sûre-i Duhâ ve’l-Kadr ve’l-Asr İstanbul 1287, küçük boy, 24 s. Türkçe.[26] 2. Şeyhülislâm Kadızâde Tâhir Efendi v. 1254/1838 Tokatlı Ömer Efendi’nin mahdumudur. Huzur Dersi hocalarındandır. 1205/1790 senesindeki 4. meclise muhatap olarak iştirak etmiştir. 1233/1818’de İstanbul Kadısı, 1238/1823’te Anadolu Kazaskeri, 1241/1825’te Şeyhülislam olmuştur. Kâdirî tarîkatına mensuptur. Altı Mermer civarında Küçük Hamam bitişiğindeki Kâdirî Dergâhı’nı ihyâ etmiştir. Eyüb’de Bostan İskelesi kabristanında medfundur. Sûre-i İhlâs Tefsîri.[27] 3. Eğinli İbrahim Efendi v. 1254, müderris ve Hazîne-i Humâyun hocası olmuştur. 1237-1254 senelerinde Huzur Dersleri’ne mukarrir olarak iştirak etmiştir. İlmî rütbesi Mûsıla-i Sahn’dır. Huzur Dersi Takrirleri Âl-i İmrân 3/145, 10 varak. II. Mahmud devri, 1238 Ramazan’ı 6. meclis mukarriri iken kaleme aldığı ders notları. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7295[28] 4. Anonim, Tercüme-i Nuhbetü’l-menkûl fî kavlihi Teâlâ “Ve mâ Muhammedün illâ rasûl”, İstanbul 1254/1838, Dâru’t-Tıbaati’l-Âmire, 73 sayfa, Arapça, Türkçe.[29] 5. Molla Halil Siirdî v. 1257/1841, Basîratü’l-kulûb fî kelâmi Allâmi’l-ğuyûb. 372 varaklık tam bir tefsirdir.[30] Tefsîru’l-Kur’ân Kehf Sûresi’ne kadar.[31] Öncekine göre daha mufassal bir tefsirdir. 152 varaktır. 6. Kayseri’li Mehmed Saîd Efendi 1257/1841, meşâyıh-ı Nakşibendiyyeden, Tefsîr-i Sûre-i ve’d-Duhâ. Tefsîr-i Sûre-i ve’l-Âdiyât. Bu iki tefsir de Beşiktaş’ta Yahya Efendi Kütüphanesi’nde mevcuttur.[32] 7. Seyyid Abdüsselâm Efendi 1200-1259/1786-1843, Şerh-i Fâtiha-i Şerîfe bi-hurûfi’l-mühmele min sınââti fenni’l-Bedî’. Müellif, noktasız harflerle yazdığı bu eseri, Bağdat vâlisi Ali Rıza Paşa’ya ithaf etmiştir. Risâle fi’r-reddi ale’t-tâinîn fî i’câzi’l-Kur’ân.[33] 8. Hadim Ahmed Efendi Nevşehri-Rûhîzâde 1260/1844, Risale fi Kelâmillâhi Teâlâ, Tefsiru “Vemâ teşâûne illâ en yeşâ Allah”. Bunlara ilaveten birkaç risâlesi daha bir araya getirilerek tab edilmiştir.[34] 9. Hammâmî-zâde Ali, Tefsîru Sûreti Yâsîn, İstanbul 1263, 49 sayfa; İstanbul 1273, 39 sayfa; İstanbul 1294, 1306; İstanbul 1318, 48 sayfa. Tefsîru Sûreti ve’d-Duhâ, Beyazıt Devlet Ktp., Genel, 44344.[35] 10. Hacı Muhammed Rağıb Efendi Âmidî v. 1264/1847, Risale-i mühimme fi tefsiri’l-âyâti ve şerhi’l-ehâdisi’l-vâride fi hakkı’l-ğuzât.[36] 11. Mehmed Emîn Efendi v. 1264/1847, Eyüb İmamı olarak tanınır. Halvetîliğin Sünbülî Kolu’na bağlı Ağaçayırı Tekkesi postnişinlerindendir. el-Âsâru’l-Mecîdiyye fi’l-Menâkıbı’l-Hâlidiyye isimli eseri vardır, Ashâbu’l-Kehfi ve’r-Rakîm İstanbul Matbaa-i Âmire, 1264/1848, 63 s. Osmanlıca[37] 12. Sahaflar Şeyhizade, Mehmed Esad b. Ahmed el-Arabkiri v. 1264/1848, Risâle fî kavlihi Teâlâ Li’z-zekeri mislü hazzi’l-Ünseyeyn, müellif hattı, 1258/1842, 12-13 vr. Osmanlıca, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3842.[38] 13. Ahmed İzzî b. Muhammed Lütfî ?, Tefsîr-i Sûre-i Nebe, telif tarihi 1264/1848, 32 varak.[39] 14. Anonim, Nebe’ Sûresi Tercüme ve Tefsîri, İstanbul, 1264/1848, Matbaa-i Amire, 32 sayfa. 15. Seyyid Muhammed Ârif ?, Tefsîr-i Sûre-i Mülk, 55 sayfa, Taşbasma İstanbul, 1264/1848, Daru’t-Tıbaati’l-Amire. İkinci baskı İstanbul 1303, Arapça, Türkçe. Türkçe kısımlar umûmiyetle Tibyân tefsîrinden nakledilmektedir.[40] 16. Muhammed bin Muhammed Şehrî 1266/1849’dan sonra, Hülâsatü’t-tefâsîr, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, no 172. 204 varak, 29 satır. Tam tefsir. 17. Âkif Efendi, Hademe-i devletten bir zâttır. Mir’âtü’l-Kur’ân. 1266’da telif edilmiş, Mu’cemü’l-müfehres tarzında mufassal bir eserdir. Bir nüshası Hâlis Efendi kütüphanesinde mevcuttur. Tevfik Bey tarafından, usûl ve idâre-i atîka hakkındaki mevzuları çıkarılarak 1287 tarihinde tercüme ve tab olunmuştur. Hicaz eski vâlisi Ahmed Reşîd Paşa tarafından da tercüme ve aslıyla beraber 1331’de Mekke-i Mükerreme’de tab olunmuştur.[41] 18. Faşlı Süleyman Hâlid Efendi 1267’den sonra, 1252-1267 senelerinde Huzur Dersleri’ne muhatap olarak iştirak etmiştir. 1264’te Hâmise derecesini ihrâz ederek mukarrir vekilliği yapmıştır. 1266 senesinin 1. meclisinde Akşehirli Ömer Efendi’ye vekâleten mukarrirlik yapmıştır. 1267’de Galata kadılığına tâyin edilmiştir, Huzur Dersi Takrirleri el-Mâide 5/1, 26 varak, 1266 Ramazan’ı ibtidâsında takrir ettiği dersin notları. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 6708[42] 19. Mîrgânî Muhammed Osman 1208-1268/1793-1851, Tâcu’t-tefâsîr li-kelâmi’l-Meliki’l-Kebîr. İki cüz hâlinde Bulak’ta tab edilmiştir.[43] 20. Burdurî Halil Efendi v. 1269/1852, Nüveyrî Hâşiyesi. Kıraat ilmine dâir. Kâdı Beydâvî’nin pek çok yerine tâlîkât.[44] 21. Âlûsîzâde Mahmûd Efendi 1217/-1270/1802-1854, Rûhu’l-meânî fî tefsîri Kur’âni’l-azîm ve’s-Seb’i’l-mesânî. Âlûsî, yazdığı tefsîrin ilk kısımlarını Sultan Mahmûd’un kütüphânesine hediye etmiş, daha sonra yazdığı üç cildi Sultan Abdülmecid’e ithâf etmiş, son iki cildini de 1267’de tamamlayarak bizzat İstanbul’a getirip Sultan Abdülmecid’e takdim etmiştir. Abdülmecid de 9 ciltlik bu yazma nüshayı 1268 tarihinde Koca Râgıb Paşa Kütüphanesine vakfetmiştir. nr. 185-193.[45] 22. Ferdî Abdullah Efendi Mağnîsâvî v. 1274/1858, Âyât-ı Mensûha Tercüme ve Şerhi, İmam Süyûtî’nin Âyât-ı Mensûha risâlesini 1259’da manzum olarak tercüme ve şerh etmiştir. Kendi el yazısıyla bir nüshası Turgutlu Hüseyin Ağa Kütüphânesi’nde mevcuttur.[46] 23. İmamzâde Es’ad Efendi v. 1276/1859 Halvetiye tarîkatının Yiğitbaşı şubesinden hilâfet almıştır. Süleymaniye Câmii hazîresine defnedilmiştir. Bakara Sûresi 212. Âyet-i Kerîme’nin Tefsîri.[47] 24. Anonim, Haftyek. Kitab-ı şeref Maab Haftyek Tefsîri, Türki dilinde, 351 sayfa, Kazan 1276/1860, Kazan Üniversitesi Tabhanesi. 25. Muhammed bin Osman el-Hilmi el-Adavî el-Muhâcir v. 1278/1861, Ankara’dan Adapazarı’na taşındığı için Adalı Hoca, Adapazarî diye anılmıştır. 1252-1257 seneleri arasında Huzur Dersleri’nde muhatab olarak bulunmuştur. Tefsir-i Sûre-i Vâkıa, İstanbul 1288, 1305, 1310. Arapça, 460 sayfa. Müellif, bu eserini, vâizîn-i kirâma hediye olmak üzere muteber kitaplardan cem etmiş ve A’lâ Sûresi 18-19. âyetlere imtisâlen me’hazlarını tasrîh eylemiş, 1267’de tamamlamıştır.[48] 26. Abdullah bin Selâm ?, Hadîsü Mûsâ Arapça, yazma. Telif tarihi 1279/1861, Balıkesir İl Halk Kütüphanesi, 10 Hk 628/01, 4b-29b. Hz. Mûsâ ve Hârûn -aleyhimesselâm- ile alâkalı âyetlerin tefsîri mâhiyetindedir. 27. Anonim, Tefsiru’l-Kur’ân ve tebyinu sirri’l-Furkân, 1279, 157 vr., 23 satır. Baştan Aʻrâf Sûresi’nin 40. âyet-i kerimesine kadar. Arapça. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, nr. 1879[49] 28. Molla Ebû Bekr el-Külâlî v. 1280/1863, Safvetü’t-tefâsîr.[50] 29. Kütahyalı Evliyâzâde İsmâil Hakkî Efendi v. 1282/1865, Meşâyıh-ı Nakşibendiyye fudalâsından, Miftâhu’t-tefâsîr, mufassal Fâtiha-i Şerîfe tefsîri, matbu.[51] 30. Şumnulu Yûsuf Efendi v. 1282/1865, Nakşî meşâyıhından ve İlm-i Kıraat mütehassıslarındandır. Edirneli Şeyh Dâvud Efendi’nin en meşhur halifesidir. Eski Câmi’de Arapça ve Tefsîr dersleri okutmuştur, İm’ân fî cem’i’l-Kur’ân. Kur’ân-ı Kerîm’in cem’i ve tertîbi hakkındadır.[52] 31. Muhammed bin Mustafa bin Abdurrahim Turhalî, Cüz’-i Nebe’ Tefsîri, İstanbul 1282, Matbaa-i Es’adiyye. 32. Şeyh Ebû Bekir el-Bennânî v. 1284/1867, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm. İşârî tefsirdir.[53] 33. Mehmed Şerif b. Abdullah Kütahya müftüsü v. 1286/1869, Mısbâhu’l-âyâti’l-celîleti’l-Furkâniyye ve miftâhu’t-tefâsîri’l-cemîleti’l-Kur’âniyye, İstanbul 1289, Matbaa-i Âmire, 8+296 sayfa. Âyet-i kerîmelerin Kur’ân-ı Kerîm’in hangi cüz ve sahifesinde olduğunu ve âlimler ve talebeler tarafından çokça kullanılan matbu yedi tefsîrin hangi cild ve sahifesinde bulunduğunu düzenli bir cetvel halinde göstermektedir.[54] 34. Ebû Bekir en-Nakşbendî v. 1287/1870 1224/1809 senesinde Musul’da doğdu. Aklî ve naklî ilimleri tahsil ettikten sonra Nakşbendî tarîkatına intisâb etti. Önce Şâh Veliyyullah ed-Dehlevî, ardından Şeyh Muhammed Can Hazretleri’ne hizmette bulunarak feyz aldı. Bir müddet Mekke-i Mükerreme’de bulundu. Döndükten sonra Bağdad vâlisi Davud Paşa’nın, kendisi için yaptırdığı dergâhta hizmet verdi. 1260/1844 senesinde Rusya ile yapılan savaşa müritleriyle katılmak üzere Kars’a gitti. Savaştan sonra İstanbul’a, oradan da Bağdad’a döndü. Ömrünün sonuna kadar irşâd hizmetlerinde bulundu ve tefsirinin telifiyle meşgul oldu. 1287’de vefat edip dergâhına defnedildi.[55] Tefsîru dürreti’l-yetîme tahte hakîkati’l-Muhammediyye Arapça, 485 vr., 24 satır. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, no 82.[56] 35. Muhammed Ali Sirozi, Tefsîru cüz’-i Nebe, İstanbul 1287, Matbaa-i Es’adiye, 96 sayfa. Hacı Selim Ağa Ktp. Hüdayi Efendi Bölümü’nde bir nüshası mevcut. 36. Şeyh Seyyid Hâce Muhamed Nûru’l-Arabî v. 1289/1872, Harîrî-zâde Kemâleddin Efendi’nin şeyhidir, Tefsîru’l-Fâtiha.[57] 37. Hoca Sâdık Efendi Pirâvâdî v. 1290/1873, Nakşî-Hâlidî, Risâle fî tefsîri ba’di’s-süver/Bazı Sûre-i Şerîflere Tefsir.[58] 38. Hâmid Efendi Karsî v. 1291/1874, Sûre-i Abese tefsîri. Yazma hâlindedir.[59] 39. Osman Necâtî Eskişehrî 1226-1293/1811-1876, Tefsîru’n-necât, İstanbul 1288, Türkçe, 427 sayfa.[60] 40. Muhammed Hayruddin Han Hindi Haydarabadi 1294’ten sonra, Kitâbu’t-Tefsîri’l-cemâlî ale’t-Tenzîli’l-Celâlî, 4 cilt, Kahire, 1294/1877, Bulak Matbaası.[61] Şah Veliyyullah ed-Dihlevî tarafından Fethu’r-Rahmân ismiyle yapılan Farsça Kur’ân tefsîrinden Şeyh Muhammed Cemaleddin Dehlevî’nin ricası üzerine Muhammed Hayreddin Han’ın bazı ilâvelerle Türkçe’ye yaptığı tercümedir. 41. Seyyid Şeyh Süleyman Hoca v. 1294/1877, İ’câzü’l-Kur’ân[62] Arapça. Yazma, Üsküdar, 1328, 66 vr. Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 1367. İʻcâzü’l-Kur’ân.[63] 42. Necef Ali b. Hasan Ali Han el-Cihânâbâdî et-Tebrizî, v. 1295/1878, Mişkâtü’l-hayât fî tefsîri’l-âyât, İstanbul 1289/1874, Türkçe, 102 sayfa, telif tarihi 1289. Zülkarneyn hakkındaki âyetleri tefsir ediyor.[64] 43. Vodineli Ömer Hulûsi Efendi v. 1295’ten sonra, 1294-1295 senelerinde Huzur Dersleri’ne mukarrir olarak iştirak etmiştir. 1295’te Selânik kadılığına tayin olunmuştur, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/54, 15 varak. Ramazan 1295. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7329[65] 44. Abdü’l-Fettâh-zâde lâkaplı Vehbî bin Abdü’l-Fettâh el-Konevî, Dürretü’l-bahr alâ Sûreti’l-Asr, İstanbul 1297. 45. Anonim, Kur’ân, Sûretü’l-Kehf, Kazan 1297/1880, Türkçe, 95 sayfa. 46. Mustafa Cem’î, Risale-i Teavvüz ve Risale-i Besmele,[66] İstanbul 1298, Türkçe, 52 sayfa.[67] 47. Harîrî-zâde Seyyid Muhammed Kemâleddîn Efendi 1267-1299/1851-1881, meşâyıhtandır, el-Mevridu’l-hâs bi’l-havâs fi tefsîr-i sûret-i İhlâs. Arapça’dır, müellif hattıyla muharrer nüshası Yahya Efendi Kütüphânesi’ndedir.[68] Yakup Çiçek tarafından İhlâs Sûresi Tefsîri ismiyle 1996 senesinde neşredilmiştir. Sırru’t-Tevessül fi’z-Zikri ve’t-Tebettül. وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ[69] âyet-i kerîmesinin tefsîridir.[70] 48. Şeyhülislâm Ahmed Muhtar Bey 1222-1300, Tuhfetü’l-Muhtâr, Trablus 1317. Celâleyn tefsîrinin üzerine yapılan Cemel hâşiyesinin hülâsasıdır.[71] 49. Mıhallıçcıklı Hacı Mustafa Efendi v. 1300/1883, Nakşî şeyhi Abdullah Ekmelî’ye müntesib idi. Eyüb civârında Kaşgarî tekkesi yakınındaki Safvet Paşa dergâhına defnedilmiştir, Risale-i Mahzûfâtü’l-Kur’ân[72] 50. Hacı Sait Efendi Ünsizade, Sûre-i Fâtiha ile Yâ-Sîn-i şerif tercümesi, Tiflis 1300/1883. 51. Maksûd bin Şah Vali Efendi Süleymânî v. 1300/1883?, Letâifu’t-te’vîl alâ Envâri’t-Tenzîl, Kâdî Beydâvî tefsîri üzerine Âl-i İmrân sûresine kadar hâşiyedir. Arapça, yazma, 164 varak.[73] 52. Midhat Paşa 1822-1884, Besmele ve Fâtiha Tefsiri[74] 53. Hacı Torun Mehmed Sâlih b. Abdullâh Kayserî v. 1302/1885 , İşâretü’l-Kur’ân. Kur’ân-ı Kerîm’in rumuzları hakkındadır. Arapça. Telif tarihi 1258/1842. İstinsah tarihi 1258/1842 Karahisar, 40 varak, 15 satır, Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 06 Mil Yz. A 3509. Sultan Abdülmecid adına yazılmıştır. Hissü’l-hakk ve’z-zahr. Kur’ân-ı Kerîm kıraatinden sonra “Sübhâne Rabbike Rabbi’l-izzeti…” âyet-i kerîmesinin “Sübhâne Rabbinâ…” şeklinde okunmasının daha doğru olduğunu îzâh eden ve delillerini serdeden bir eserdir. Telif tarihi h. 1268’dir. Risâletü’l-İndirâciye. Kırâât-i Aşere’nin tertîbi mevzuundadır.[75] 54. Kilisli Abdullah Efendi en-Nakşî v. 1303/1885, Hâşiye alâ Tefsîr-i Beydâvî. Vefâtı sebebiyle ikmâl edememiştir. Zübde. Kırâât-ı Seb’a ve Aşere’ye dâirdir.[76] 55. Abdurrahim bin Ali Fedâî v. 1303, Tefsiru sûreti’l-Kevser, 11b-14a, Arapça.İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 580/6, 1623/2[77] Sûre-i Kevser Tefsiri’nin Tercümesi, 1321, Mütercim Menlik Müftüsü Mustafa Efendi, 86-89a vr. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 901/2[78] 56. Anonim, Tefsîr Tercümesi Âyetü’l-Kürsî, İhlâs, Felak, Nâs, Fâtiha, Asr, Kevser Sûreleri, İstanbul 1303, 22 sayfa. 57. Mahmûd Hamza b. Muhammed Nesîb b. Hüseyn b. Yahya el-Hüseynî 1237/1821-1305/1887, Osmanlı Devleti’nde Şam müftülüğü yapan Hanefî fakihi, Dürrü’l-esrâr, Dımeşk 1306, Beyrut 1326. Noktasız harflerle yazılmış, Sultan Abdülmecid’e takdim edilmiş ve tek cilt hâlinde tab edilmiştir.[79] 58. Muhammed Nûrü’l-Arabî 1228/1813-1305/1887, Üçüncü dönem Melâmîliğinin kurucusu, Şerhu Esrâri’l-Fâtiha Arapça. 5 vr. Bayezid Devlet Ktp., no 105765; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 2997/10; Tefsîru sûreti’l-Kevser Atatürk Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 1548/4-5[80]; Tefsir-i Sure-i İhlâs 1 yaprak, 18 satır. Türkçe. Osman N. Ergin Yazmaları, no 542/20, 201b.[81] 59. Dağıstanlı İbrahim Nâtıkî Efendi v. 1305, müderris, molla, Meclis-i Tetkîkât-ı Şerʻiyye âzâsı ve Mekke-i Mükerreme pâyesine nâil olmuştur. 1286-1291 senelerinde huzûr-i hümâyun ders muhâtabı, 1292-1297 senelerinde mukarrir olmuştur. Eyüb’de Karlık bayırında medfundur, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/100, 12 varak. Ramazan 1297 olmalı, 6. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7322[82] 60. İskenderânî, Muhammed b. Ahmed v. 1306/1889, Keşfü’l-esrâri’n-nûrâniyyeti’l-Kur’âniyye, Kâhire 1297, 3 cilt.[83] 61. Priştineli Hacı İlyas Efendi v. Ğurre-i Receb 1307, Fâtih Câmi-i Şerîfi dersiamlarından ve müderristir. Fâtih ulemâsı arasında “Arnavut İlyas Efendi” diye meşhurdur. İhtisâsı Fıkıh sahasında idi. Huzur Dersleri’ne 1286-1299 senelerinde muhatap, 1299-1307 senelerinde mukarrir olarak iştirak etmiştir. Kendisine Mekke pâyesi ihsan buyrulmuştur. İmtihan ve muhâcirîn komisyonlarında bulunmuştur. Müfessir, fâzıl, sâdık bir zâttır. Vefât ettiğinde 70 yaşını geçmişti. Fâtih Türbesi haziresinde medfundur, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/156, 9 varak. Ramazan 1302, 5. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7317[84] 62. Keşfî Hacı Mustafa Efendi el-Halvetî v. 1308/1890, Yozgatlı, Çuhadarzâde, et-Ta’lîkât alâ tefsîri Beydâvî.[85] 63. Râif Efendi İstanbûlî v. 1309/1891, Tefsir-i Şerif, Tefsir-i Raif. Gayr-ı matbû. Yunus Sûresi Tefsiri. Gayr-ı matbû.[86] 64. Vecîhî Paşazâde Kemâl İsmâil Sâdık v. 1310/1892, Tefsîru sûreti’l-İhlâs.[87] 65. Muallim Nâci 1265/1849-1310/1893, Hulâsatu’l-İhlâs, İstanbul 1304/1888, Matbaa-i Ebuz-Ziya, 36 sayfa, Fahreddîn Râzî’den tercüme. İ’câzü’l-Kur’ân, İstanbul 1301; İstanbul 1997. Muammây-ı İlâhî Yahud Bazı Süver-i Kur’âniyenin Evâilindeki Hurûf-i Teheccî, İstanbul, 1302/1885, Matbaa-i Ebüzziya, 47 sayfa, Fahreddîn Râzî’den tercüme.[88] 66. Hacer-zâde Receb Efendi Fereciki v. 1311/1893, Tefsîr-i sûre-i Mutaffifîn, Arapça, matbu. Vesîletü’s-seâde alâ sûreti’n-Nebe’, İstanbul 1287, 1305, 1320, Arapça. Tefsîru Cüz’i’n-Nebe’.[89] 67. Sabit Mehmed Kayserî Efendi, v. 1311/1893, Mir’âtü’l-hâmidîn fî keşfi esrâri’l-muhakkıkîn, Dersaadet 1309. Fâtiha tefsîri, Arapça, İstanbul’da tab edilmiş. Sâbık Edirne müftüsü Mehmed Fevzî Efendi, Kayseri nâibi iken bu esere takriz yazmış.[90] 68. Azmi Hüseyin Dede v. 1311/1893, Mevlevî meşâyıhındandır, Temyizü’l-Emreyn. “Yef’alü’llahü mâ yeşâü ve yahkümü mâ yürîd” âyet-i celîlesindeki “meşiyyet” ile “irâde”nin temyîzine dâirdir. Gayr-ı matbûdur.[91] 69. Ebü’l-Ferec el-Hatîb v. 1311/1893, et-Tenzîl ve esrâru’t-te’vîl.[92] 70. Anonim, Süver mine’l-Kur’ân, 1, 2, 36, 78, 112, 113, 114, 35 sayfa, Kazan 1311/1893, 1895, 1898, 1903, 1904 36 sayfa, 1905 56 sayfa, 1907. 71. Anonim, Tefsîr-i Haftyek min Tefsîri’t-Tibyân, Kazan 1895; 2. baskı, 238 sayfa, Kazan 1895, 232 sayfa. 72. Anonim, Yâ-Sîn-i Şerif Tefsîri, Kazan 1895, 1898, 1899, 1903, 1907, 48 sayfa. 73. Ahmed Cevdet Paşa v. 1312/1895, Hulâsatü’l-beyân fî te’lîfi’l-Kur’ân, İstanbul 1303. Ali Osman Yüksel tarafından tercüme edilerek Muhtasar Kur’an Tarihi ismiyle neşredilmiştir. İstanbul 1985[93] 74. Hâdımî Muhammed Hulûsî Efendi v. 1312, babası Nakşî tarikatına mensup Abdullah Efendi’dir. İlk tahsilini köyünde yaptıktan sonra Konya’ya gidip tahsilini ikmâl etmiş ve İstanbul’a gelmiştir. Ayaşlı Mustafa Efendi’den icazet almış, kendisi de icazet vermiştir. bâyezid Câmii’nde ulûm-i âliye ve êliye tedris etmiştir. İcazet verdikten sonra Topkapı Sarayı’nda Buhârî-i Şerîf ve Şifâ-i Şerîf hocalığına tayin edilmiştir. 1291-1295 senelerinde muhatap olaak Huzur Dersleri’ne iştirak etmiş, 1296 senesinde mukarrirliğe tayin olunmuş, vefatına kadar bu vazifeye devam etmiştir. Mekke ve İstanbul pâyelerini ihraz eylemiştir. Kabri Fâtih Türbesi civarındadır, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/103, 16 varak. Ramazan 1297 olmalı, 8. meclis, Kadir Gecesi. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7312[94] 75. Sırrı Giridî 1260-1313/1844-1895, Sırr-ı Kur’ân Râzî tefsîrinden, 3 cild, 280+240+287 sayfa, İstanbul 1302-1303/1886-1887 Matbaa-i A-K-T. Şirket-i Mürettibiye Matbaası. Ahsenü’l-Kasas Tefsîr-i Sûre-i Yusuf Aleyhisselam, 3 cilt, 204+372+470 sayfa, İstanbul 1309/1893, Şirket-i Mürettibiye Matbaası. Sırr-ı Tenzil. 3 cild, 117+68+28 sayfa, 1311/1895, Diyarbakır matbaası. Sırr-ı Meryem / Tefsîr-i Sûre-i Meryem, Diyarbekir 1312. Telif tarihi 1308. Sırru’l-İnsân / Tefsîr-i Sûre-i İnsan, 238+4 sayfa, İstanbul 1312, Eski zabtiye caddesinde 61 numaralı matbaa. Sırr-ı Furkân / Tefsîr-i Sûre-i Furkân, 2 cilt, 316+309 sayfa, İstanbul 1312, Eski zabtiye caddesinde 61 numaralı matbaa. Telif tarihi 1309. Sırr-ı İstivâ. Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn, Dersaâdet 1312/1894, Matbaa-i Osmaniye, 30 sayfa.[95] 76. Şeyh İbrahim Şevkî Efendi v. 1313/1895, Şâbânî, Kenz-i Mahfî. Yazma bir tefsirdir.[96] 77. Gelibolulu Muhammed Âdil Efendi v. 1313, Dersiâmdır. 1286-1293 senelerinden muhatap, 1294-1313 tarihlerinde mukarrir olarak Huzur Dersleri’ne iştirak etmiştir. mekke ve 1310 tarihinde İstanbul pâyelerine nâil olmuştur. Gelibolu’da müftü olmuş ve orada oturmuştur. Âlim bir zât idi, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/101, 8 varak. Ramazan 1297 olmalı, 7. meclis; el-Aʻrâf 7/155, 10 varak. Ramazan 1302 olmalı, 4. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7323, 7324[97] 78. Ahmed Rüşdü Paşa v. 1315/1897, Terceme-i Hikmetü’l-beyân fî Sûreti’r-Rahmân, İstanbul 1305, Matbaa-i Ebu’z-Ziyâ, 77+2 sayfa. Müellif, daha önce aynı isimle Arapça olarak kaleme aldığı kitabını Türkçe’ye tercüme etmiştir. Hakâyık-ı Kur’âniyye’den Bir Nebze, Tâ’yînü’l-vezâif fî hakki’l-müteşâbih.[98] Hall-i Mes’ele-i Tûfân.[99] 79. Muhammed Hakkî Efendi v. 1315/1897, Nâzilli’den olup Nakşî ulemâsındandır, Tıbbu’l-Kur’ân Hubbu’r-Rahmân, Tefhîmü’l-ihvân fî tecvîdi’l-Kur’ân. Bu eserler Arapça olup bir mecmua içinde matbûdur.[100] 80. Anonim, Kur’ân Tahlilleri, Kazan 1897, 16 sayfa. 81. Sâlih Hüdâî v. 1317/1899, Eshelü’l-menâhic fî Sûreti’l-Meâric.[101] 82. Anonim, Kur’ân. Kelam-ı Şerif Tefsîri / Tefsîr-i Fevâid, 2 cilt, 378+480, Kazan, 1899/1900. 83. Mehmed Fevzî Efendi 1242-1318/1826-1900, Tefricü’l-kalak fî tefsîri Sûreti’l-Felak, İstanbul 1285, Arapça, 102 sayfa. Mev’iza tarzında bir tefsirdir, işârî yönü de vardır. Kudsü’l-ferah fî tefsîri Elemneşrah, İstanbul ts., Arapça, 51 sayfa. 1297 senesi Ramazan’ında Kudüs-i Şerif’te Mescid-i Aksâ’da halka verdiği vaazlardan teşekkül ediyor. Kudsü’l-irfân fî tefsîri Sûreti’n-Necm mine’l-Kur’ân, İstanbul 1304, Şirket-i Sahafiyye-i Osmaniye Matbaası, Arapça, 140 sayfa. Kudüs’te Kadı olarak bulunuşunun ikinci yılında yani 1298’de yine Ramazan ayında, önce vaaz olarak halka anlatılan bu sûre tefsîri, daha sonra kitap hâlinde neşredilmiştir. Tesyirü’l-fülk fî tefsîri Sûreti’l-Mülk, İstanbul 1307, Arapça, 104 sayfa. Mesiru’l-halâs fî tefsîri Sûreti’l-İhlâs, İstanbul 1309, Arapça, 69 sayfa. el-Havassü’n-nâfia fî tefsîri Sûreti’l-Vâkı’a, İstanbul 1313, Türkçe, 19 sayfa.[102] Risâle-i Rûhu’s-Salâh, İstanbul 1302, Karnik Matbaası, Türkçe, 24 sayfa. Namazda okunan âyet, tehlil, tesbih ve duaların anlamları bilinmedikçe namazın hakikatine ermenin mümkün olmayacağını söyleyerek bunların meallerini verir.[103] 84. İçelli Ermenekli Aynîzâde Muhammed Aynî Efendi v. 12 Receb 1318, Sudûr-i ızâm ve esâtize-i ulemadandır. 1287-1313 seneleri arasında Huzûr-i Hümâyun derslerine muhatap olarak iştirak etmiş, 1313’de mukarrirliğe terfi etmiştir. 1317’ye kadar bu vazifeye devam etmiştir. Aynı zamanda Buhârî-i Şerîf hocalarındandır, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/52, 12 varak. 19 Ramazan 1315, 6. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7325[104] 85. İstanbûlî Muhammed Eşref Efendi 2 Ramazan 1318, Huzur Dersleri’ne 1294-1298’de muhatap, 1299-1318’de mukarrir olarak iştirak etmiştir, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/47, 9 varak, Arapça-Türkçe. Ramazan 1315, 3. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7311[105] 86. Osman Nûri bin Ömer el-Çorumî, Ziyâu’l-bedr fî tefsîri Sûreti’l-Kadr, İstanbul 1319. 87. Mehmed Nûrî Efendi 1268/1851-1319/1901, Kutbu’r-rehâ fî tefsîri sûreti ve’d-Duhâ, yazma.[106] 88. Hamid Efendi Harputî el-Hâc Abdülhamid Hamdi Efendi v. 1320/1902, Tarîkat-ı İdrisiyye’de irşâd-ı nâsa mezun idi, Tabsıratü’l-hak ale’l-’ayân fî hurmeti’l-isti’câr alâ kırâati’l-Kur’ân. Matbu değildir.[107] 89. Refî Efendi Yanyavî v. 1320/1902, Nakşibendiyye tarikatındandır, İstanbul medreselerinde müderrislik yapmıştır. Muhtelif İslâmî ilimlerde eserleri vardır. Civâr-ı Hazret-i Hâlid’de Kaşgarî Dergâhı’na defnedilmiştir. Âyât ve Ehâdîs-i Erbaîn Tercemesi.[108] 90. Yanyalı Hacı Ömer Lûtfî Efendi v. 1320 civârı, Huzur Dersleri’ne 1282-1293’de muhatap, 1294-1298 senelerinde mukarrir olarak iştirak etmiştir. 1299’de Mahmûdiye müderrisliğine tâyin olunmuştur. 1295 Ramazanında ruûs derecesi, Süleymâniye olarak tesbit edilmiştir. Âhîren Medîne-i Münevvere müderrisliğine tayin buyrulmuş ve 1320 civârında o belde-i tâhirede vefât etmiştir, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/31, 6 varak, Ramazan 1293; el-Aʻrâf 7/35, 15 varak, Ramazan 1294, 2. meclis[109]; el-Aʻrâf 7/50, 26 varak, Ramazan 1295, 2. meclis; el-Aʻrâf 7/65-67, 45 varak, Ramazan 1296, 2. meclis; el-Aʻrâf 7/78-79, 13 varak, Ramazan 1297, 2. meclis olmalı. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7330, 7320[110] 91. Anonim, Hâmishi Tefsîr, İstanbul 1320, Bahriye matbaası, 616+5 sayfa. 92. Mustafâ Efendî, Terceme-i Tefsîr-i Sûre-i Kevser, telif tarihi 1321/1903, varak 86-89a, 21 satır. Fedâî Abdurrahim b. Ali’nin eserine tercümedir.[111] 93. Ali Rızâ Bey v. 1321/1903, Sırrı Sûreti’l-İhlâs Arapça.[112] İʻcâz-ı Kur’ân’dan Bir Nebze, 1318.[113] 94. Süleyman Sırrı Efendi 1240/1824-1321/1903, İstanbulludur, Dört sene devam eden Huzur Dersleri mukarrirliği esnâsında Sultan Abdülaziz Hân’ın iradesiyle Kâdî Beydâvî Tefsîri’nden takrir edilen âyetlerin tefsirlerini müstakillen Türkçe olarak cem, tertib ve telif ederek Sultan’a arz ve takdim etmiştir.[114] 95. Gümülcineli Hasan Hilmi Efendi 1251-1321, Gümülcine’nin Ada köyündendir. 12 yaşında İstanbul’a gelmiş, Gürcü Şerif Efendi’nin talebesi olmuştur. Evvelâ Fatih Medresesi müderrisi, sonra Mekke mollası, Anadolu ve Rumeli Kazaskeri olmuştur. Huzur Dersleri’nde 1296-1313 seneleri arasında muhatap, 1313-1320 arasında da mukarrir olarak vazife almıştır. 16 Şaban 1321’de vefat etmiş, Fâtih hazîresine defnedilmiştir. Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/53, 13 varak. Ramazan 1315, 7. meclis olmalı. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7332[115] 96. Yahya Hilmi b. Hüseyin Kastamonî 1321’den sonra Mısbâhu’l-ihvân li-taharriyat-ı âyi’l-Kur’ân, İstanbul 1322, Mahmud Bey matbaası, 319 sayfa. Mu’cemü’l-müfehres türü bir eser. 97. Hüseyin Rızâ Paşa v. 1322/1904, Şezerâtü’l-beyân fî tercümeti müfredatü’l-Kur’ân. İtmâmına ömrü vefâ etmemiştir. Matbu değil.[116] 98. Yakub Han Kaşgarî, v. 1325/1907, dokuz sene İstanbul’da kalarak Kuşadaviye kolundan hilâfet almıştır. Fusus Şârihi olarak meşhurdur, Tefsîr-i Kur’ân.[117] 99. Şeyhu’l-İslam Muhammed Hasan Şekevî 1907-1908 senelerinde Zakafkasya bölgesinde Şeyhülislam idi, Kitabu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, 2 cild. 492+538, 1. baskı 1324/1907; 2. baskı, Tiflis 1326, “Gayret” Matbaası; 3. baskı, Tebriz 1399/1979. Şekevî, eserinde bir ciltlik Tefsîr-i Kur’ân-ı Şerîf isimli bir eserden bahsetmekte ve onun mu’cizeleri aklîleştiren îzâhlarını tenkîd etmektedir. 100. Şeyhü’l-İslâm b. Esedullah el-Humeydî ?, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, Kazan 1907, Matbaai Kırımiyye, 2 cilt. 101. Süleyman Tevfik el-Hüseyni, Tafsîlu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, İstanbul 1325. Matbaa-i Âmire. 102. Yusuf Ziyâüddin Efendi 1277/1861-1325’ten sonra, Sivaslıdır, ed-Delâilü’l-muhkeme fî kırâeti Saddı’l-muʻceme ve Tâi’l-mühmele, İlm-i Kırâat ve Edâ’ya dâir Arapça bir risâle, Hayru’l-kelâm fî kırâeti’n-Nebiyyi Aleyhisselâm, Arapça bir risâle, Tecvîd-i Kebîr, Cezerî ve Şâtıbî’den cem ve tercüme edilmiş.[118] 103. Tosyavî İsmâil Zühdü Efendi 1326’dan sonra, 1314-1326 seneleri arasında Huzûr-i Hümâyun derslerine mukarrir olarak iştirak etmiştir, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/54, 4 varak. Ramazan 1315 olmalı, 8. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7321[119] 104. Sinoplu Hâfız Ebû Bekir Lûtfî Efendi 1326’dan sonra, 1318-1326 arasında Huzur Dersleri’ne mukarrir olarak iştirak etmiştir, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/172 [Ahd ü Mîsâk Risâlesi], 13 varak. Ramazan 1304. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7334[120] 105. Sâlih Kâmil Efendi 1259/1843-1326’da tekaüde sevk olundu, Niksarlı, Mecmau Hazâini’l-ğufrân alâ esâsi’l-Kur’ân, Arapça Fâtiha tefsiri.[121] 106. Ali Yekta Efendi v. 1327 Fâzıl bir zâttır. Ayasofya Câmi-i Şerîfi dersiamlarından âmâ Hafız Efendi’den icazet almıştır. Kendisi de icâzet vermeye muvaffak olmuştur. 1326-1327 senesinde Huzur Dersleri’nde muhatap olarak bulunmuştur. Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’nin hulefâsındandır. Sûre-i Rahmân Tefsîri yazma; Sûretü’l-Beled Tefsîri yazma.[122] 107. Muammer Saraczâde, Cevâhiru’l-irfân fî hazâini’l-Kur’ân, Dersaadet Ahmed Saki Bey Matbaası, 1327, 32 s., 21 cm. 108. Muhammed Burhâneddîn 1280/1864-1328/1910, el-Burhânü’l-münîr fî mâ câe ani’l-ulemâi fî sûreti ve’d-duhâ fi’t-tefsîr, yazma.[123] 109. el-Hâc Muhammed Emîn Geredevî 1246-1328/1830-1910, Nakşî meşâyıhından, Cevâhiru’l-Fâtihati’ş-Şerîfe, Dersaâdet 1329, Kanâat Matbaası, 30 sayfa, Türkçe. Müellif, mü’minin, îmânını kemâle erdirebilmek için bilmesi zarûrî olan esasları Fâtiha sûresinden çıkarıp maddeler hâlinde sıralamıştır. Sık sık tekrarlanması ve kolay ezberlenebilmesi için de eserini mücmelen cem etmiştir.[124] 110. Şeyh Hulûsi Efendizâde Abdülkâdir Râşid Efendi 1260-1328, İstanbul, Ayasofya’da doğmuştur. Babası Bergamalı Şeyh Mustafa Hulûsî Efendi’dir. Ayasofya müderrisi iken Anadolu Kazaskeri olmuştur. Huzur Dersleri’ne 1298-1311 tarihleri arasında muhatap, 1312-1318 yıllarında da mukarrir olarak iştirak etmiştir. Üsküdar’daki evinde veat etmiş, Eyüb’de Bahariye’ye defnedilmiştir, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/50-51, 11 varak. Ramazan 1315, 5. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7318[125] 111. Şeyh Şuayb Şerefeddîn Efendi 1258/1842-1329/1911, Gülşenî pîrlerinden, câmiu’t-turuk bir zâttır. Îzâhu’l-merâm fî meziyyeti’l-kelâm yâhûd Şerhu’n-noktati ve’l-kalem yy. ts., 64 s. Osmanlıca, Millet Ktp., Ali Emiri-Şer’iyye, no 1405. Bu eserin hakîkî mevzûu, نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ “Nûn. Kaleme ve yazdıklarına yemîn olsun ki!”[126] âyet-i kerîmesinin tefsîr-i bâtınisidir.[127] 112. Gümülcineli Ahmed Âsım Efendi 1252-1329, defâlarca icazet vermiş, Huzur Dersleri’nde uzun seneler muhatap ve mukarrir olarak vazife yapmış büyük bir âlimdir.[128] Huzur Dersi Takrirleri el-A’râf 7/14-16, 28, 40-41, 70-71, 96, 109-114, 132-133, 143, 150, 176-178, 189, 205-206; el-Enfâl 8/18-20, 30-31, 41, 52, 70; et-Tevbe 9/6, 19, 32-33, 55-57, 68-69, 84, 97-98, 113-114; Yûnus 10/1-2, 32-34, 53-56[129] 113. Nûman b. Emir b. Osman Molla, Tefsir-i Nûmânî Tefsir-i Kur’an-ı Kerim, Kazan 1911, 390 sayfa; Helsinki 1959. 114. Manastırlı İsmâil Hakkı 1263/1846-1330/1912, Tefsîr-i Sûre-i Yâ-Sîn, İstanbul 1316, Mekteb-i Şâhâne Destgahı, 110 sayfa. Müellif, Mekteb-i Mülkiye-i Şahane’de tefsîr müderrisi olduğu devirde bu eserini ders kitabı olarak hazırlamış veya sene sonunda ders notlarından tanzim edilerek bir sonraki sene okutulmak üzere hazırlanmıştır. Kitabın kapağında “Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne talebesine mahsus ve matbu’ı mahduttur.” notu bulunmaktadır.[130] Tefsîr-i Sûre-i Fâtiha, İsmail Hakkı Manâstırlı’nın Fatiha Sûresi ve vaazlarında anlattığı veya makale olarak yazdığı diğer müteferrik âyetlerin tefsîrleri Sırat-ı Müstakim[131] dergisinde neşredilmiştir. Şerhü’s-sadr ve fedâilü Leyleti’l-Kadr, İstanbul 1324, Türkçe, matbu. Fusûlü’t-teysîr. Tefsir usûlüne dâir.[132] 115. Maksud Efendi v. 1330/1912, Letâifü’t-te’vîl alâ Envâri’t-Tenzîl Âl-i İmrân sûresine kadar.[133] 116. Hüseyin Avni, İ’câz-ı Kur’ân ve Hakikat-ı İslâm, İstanbul Hukuk Matbaası, 1330, 48 s., 20 cm. 117. Mehmed Zekâî bin Mehmed el-Muğlavî 1266/1851-1330/1912, Hediyyetü’l-eslâf fî tefsîri Sûreti Kâf, yazma.[134] 118. Mehmed Efendi 1299/1883-1330’dan sonra, Köysancak’lıdır, Çelebizâde Mehmed Kemâleddin diye de bilinir, Matbu olmaya bazı eserleri yanında Beydâvî üzerine şerhi vardır.[135] 119. Şükrü Paşa v. 1331/1912, Cerrâhî halîfelerinden ehl-i tertîb bir zât idi, Tefsîru sûreti’l-Fâtiha Yedi aded enfüsî Fâtiha tefsîrini bir araya getirmiştir.[136] 120. Mustafa el-Vâiz 1263-1331/1847-1913, Tefsîru müfredâti’l-Kur’ân. Eser Petersburg’da bulunmaktadır. Bülûğu’n-nîl fi’l-kelâmi alâ âyeti “Ve etimmu’s-sıyâme ile’l-leyl”.[137] 121. İstanbullu Hacı Muhammed Hayri 1299-?, Fatih dersiamlarındandır, Tefsir-i Sûre-i Yûnus, İstanbul 1331/1915, 492 sayfa, Türkçe, matbû.[138] Ekseriyen Tefsir-i Medarik’ten takrir edilmiştir. Sonunda 16 sayfa Nisa-i Mükerremât risalesi vardır. 122. Cemâlüddîn el-Kâsımî 1283-1332, Mehâsinü’t-te’vîl, Şerhu’l-Meydâniyye fi’t-tecvîd.[139] 123. Hoca-zâde Ahmed Hilmi v. 1914, Ravzatü’l-kurrâ ve Târîh-i Kur’ân-ı Kerîm. Cerîde-i Sûfiyye’nin 62-67 numaralı sayılarında tefrika edilmiş, daha sonra lâtin harfleriyle neşredilmiştir İstanbul Türk Neşriyat Yurdu, 1959, 54 sayfa.[140] 124. Süleyman Vehbî Efendi 1263-1332, Bursalıdır, Hadâiku takrîbi’l-Kur’ân bi usûli’s-suveri ve’l-işârât, mahtût, Risâletü fi’r-Raât Fevâidü’l-Kırâat, mahtût, Rüküât-ı Kur’âniye, mahtût, Risâle-i Râiye, matbu.[141] 125. Mehmed Hamdi Efendi 1248-1332, Muşludur, lâkabı Hamidüddin, künyesi Ebü’l-Vefâ’dır. Dört eseri vardır. Bunlardan biri Fâtihatü’r-Rahmân’dır. Fâtiha ve Rahmân sûrelerinin önce toplu olarak, sonra da açıkça meziyetlerini beyan eder. Eserleri 1314’te basılmaya başlamıştır.[142] 126. Ubeydullah Efgani, Kavm-i Cedid’de Salavat Bahsine Mu’teriz Olanlara Kur’an-ı Azimü’ş-Şân’ın İnzâr ve İhtârı, İstanbul Şems Matbaası, 1332, 14 s., 16 cm. 127. Ali Haydar b. Hasan Fehmi v. 1333, Risâle fî tahkîki kavlihi Teâlâ Ve alleme Âdemel’-esmâe, yy., ts., 83-84 s. Arapça, Millet Ktp., Ali Emiri Arabi, no 3555. 128. Ahmed Remzi Efendi 1287-1335’ten sonra, Kayserili, İrşâdü’l-kârî fî meyâni’l-kâi’l-cârî, tecvide dâir gayr-i matbu.[143] 129. Mehmed Efendi 1268/1851 – Rûmî 1335’ten sonra, Sivas’lıdır, Hammadîzâde Mehmed Rahmî ismiyle de bilinir. Babası Nakşî halifelerinden Seyyid Nureddin Sivâsî sülâlesinden Şeyh Seyyid Ali Efendi’dir. Mehmed Efendi İstanbul’da medrese tahsili yaparken bir taraftan da Bâb-ı Âlî’deki Nekşibendî şeyhi Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddîn Efendi’den dînî ve Arabî ilimleri tahsil etmiştir. Mir’âtü’t-Tecvîd ve Reddü’l-Muʻtezile isimli iki risâle telif etmiştir.[144] 130. Nûh Efendi 1280-1335’ten sonra, Kayseri’lidir, Dedesi Hacı Torun Efendi’nin İşârât-ı Kur’âniye isimli eseri ikmâl üzere Rumuzât-ı Furkâniye isimli bir risâle telif etmiştir. Matbu değildir.[145] 131. Bereket-zâde İsmâil Hakkı v. 1267-1336/1851-1918, Envâr-ı Kur’ân, İstanbul 1331. Bakara 142’ye kadar tefsîr. Daha evvel Sırât-ı Müstakîm ve Kelime-i Tayyibe dergilerinde tefrika edildi. Necâib-i Kur’âniye, İstanbul 1331, 441 sayfa. Daha evvel Sırât-ı Müstakîm’de tefrika edildi. Sırat-ı Müstakim 1324, 1/2, 23-26; 1/3, 38-40; 1/4, 54-55; 1/6, 85-88; 1/7, 98; 1/8, 114-116; 1/9, 131-133; 1/10, 148-149; 1/12, 178-179; 1/13, 194-196; 1/14, 211, 212; 1/15, 227-228; 1/20, 307-309; 1/21, 321-323; II/27, 3-6; II/28, 18-20; II/37, 163-165; II/33, 98-100. 132. Eğinli Muhammed Hulûsi Efendi 1262-1336, pekçok talebeye icâzet veren büyük âlimlerdendir. 1304-1336 senelerinde Huzur Dersleri’ne muhatap ve başmuhatap olarak iştirak etmiştir. Muhammed Hulûsi Efendi, mutasavvıf, zühd ü takvâ sahibi büyük bir âlim idi. Hadîkatü’l-Evliyâ müellifi Ahmed Hilmi Bey’in babasıdır. Kıymetli eserleri vardır Âyât-ı Kur’âniye’den Bazı Nasihatler. Mahtût. Havâs-ı Süver-i Furkâniyye. Mahtût. Huzur Dersleri’nde tesbit ettiği notlar. Muhataplığı esnâsında takrir olunan âyetlerin tefsir ve îzâhını hâvî sual ve cevabı muhtevi el yazıları İstiâze, el-Enfâl 8/11-13, 30, 40, 50-51, 66; et-Tevbe 9/1-2, 11-12, 25-26, 36, 47, 58-59, 70-71, 85-87, 99-101, 115-117; Yûnus 10/1-2, 16-18, 32-33, 53-56, 71-74, 93-95; Hûd 11/1-4, 20-24, 41-43, 66-68, 87-90, 116-119; Yûsuf 12/21[146] 133. Mehmed Şükrü Efendi v. 1336, Umdetü’n-nesâyıh, İstanbul 1292. Muteber tefsirlere istinaden telif edilmiş Kâf Sûresi tefsiridir.[147] 134. Ömer Ziyâüddîn Dağistanî 1266/1851-1337, Gümüşhânevî Dergâhı şeyhi Ahmed Ziyâüddîn Efendi Hazretleri’nden ikmâl-i nüsah ederek icâzet almıştır. Daha sonra aynı dergâhta postnişin olmuş ve orada vefat etmiştir, et-Teshîlâtü’l-atıre fi’l-kırââti’l-aşere, yy. 1304, 100 s. Süleymaniye Ktp., Hasib Efendi, no 7, Âdâbu’l-Kur’ân, İstanbul Matbaa-i Osmaniye, 1326, 31 s. 20 cm., Tecvîd-i Umûmî, 1293’te Meşîhat’a takdim ettiği bu eserle takdire mazhar olarak taşra ruûsuna nâil olmuştur.[148] 135. Gazi Ahmed Muhtar Paşa v. 1337, Serâiru’l-Kur’ân fî tekvîni ve ifnâi ve iâdeti’l-ekvân, İstanbul 1336, Türkçe, 87 sayfa. Bir nüshası Süleymaniye Ktp., İzmirli İ. Hakkı, no 166/2’de mevcuttur.[149] 136. Tâhir el-Cezâirî 1268-1338, Şam’da doğmuş ve orada vefat etmiştir. Tefsîru’l-Kur’ân, Yazma büyük bir eserdir.[150] 137. Tikveşli el-Hâc Hâfız Yûsuf Ziyâeddin Efendi 15 Şaban 1245/1829 – 22 Safer 1339/1921, Fâtih Câmi-i Şerîfi mûciz dersiamlarındandır. “Reîsü’l-ulemâ” diye bilinir. Pek çok âlim yetiştirmiştir. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’ye intisâb etmiştir.[151] 1282’de Huzur Dersleri’ne muhâtab tayin edilmiş, 1291’de mukarrirliğe yükselmiştir. 1326’ya kadar uzun seneler “Huzur Dersleri” mukarrirliğinde bulunmuştur. 23 Ramazan 1317’de Rumeli Kazaskerliği pâyesini kazanmıştır. Fâtih Türbesi hazîresinde medfundur, Huzur Dersi Takrirleri el-A’râf 7/68-69, 9 varak, Ramazan 1296, 3. meclis; el-A’râf 7/152-153; el-Enfâl 8/72; et-Tevbe 9/44-46. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 4167, 7333[152] 138. Cebbârzâde Ârif Bey 1244/1828-1339/1921 Tarîkat terbiyesini, Şa’bâniye büyüklerinden Kuşadalı’nın nâibi Hammâmî Muhammed Tevfîk Efendi’den almıştır. Birçok eser telif etmiştir. Kitâbu’l-hakâyık Tefsîr, fıkıh ve serâir-i Kur’âniyyeye dâir dört cildlik bir eserdir.[153] 139. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi 1275-1339, Nakşibendî, Safvetü’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân İstanbul Matbaa-i Âmire, 1336. Bakara sûresinin 73. âyet-i kerîmesine kadar gelen Türkçe bir tefsîrdir. Yeri geldikçe tasavvufî mütâlaalar dercedilmiştir; Sûre-i İhlâs ve Alâk Tefsîri İstanbul 1334/1918, 16 s. Türkçe; Sûre-i En’âm’a kadar Türkçe bir tefsîr Müellif takrîr etmiş, Ahmed Midhat Efendi zabt ve tesbît etmiştir. Türkçe selis ifadeli bir tefsîr imiş ancak nerede olduğu bilinmiyor.[154] 140. Ömer Fuad bin Mustafa el-Kırîmî v. 1340/1921’den sonra, Tefsîru’l-âyet “Kul innemâ harrama Rabbiye’l-favâhişe…”, Türkçe. 29 R. Evvel 1340/1921 tarihinde İstanbul’da yazılmış, 142 s., 71 vr., 19 satır. Eser Aʻraf Sûresi’nin 33. âyetinin geniş bir tefsiridir. İlm-i Kelâm, Akâid, Tasavvuf, İlm-i Rûh, Hikmet, Tarih cihetinden tahlil edilmiştir. Müellif hattı olan tefsir, Dâru’l-Hilâfeti’l-Âliye Medrese-i Süleymaniye, Kelam ve Felsefe Şubesi son sınıf mezunuyet tezidir. Diyanet İşleri Başkanlığı Ktp., Yaz. D. no 669.[155] 141. Şeyh Muhammed Saîd Efendi 1277/1860-1340/1922. Bağdad’da doğmuş ve yine orada vefât etmiştir. Takriben otuz sene İstanbul’da yaşamıştır. Nakşiyye-i Hâlidiyye’dendir. İstanbul Vâlide Câmii’nde Beydâvî Tefsîri’ni ezberden okutarak dersler vermiştir. İstanbul ulemâsı irfanına ve beyanına meftun olmuşlardır. el-Kavlü’l-celîl fî müşkilâti Envâri’t-Tenzîl. Beydâvî Tefsîri’ndeki müşkilât-ı hakâyıkı hall vâdîsinde yazılmıştır.[156] 142. Kastamonulu Ballıklızâde Şeyh Ahmed Mâhir Efendi 1860-1922, Babası Seyyid Hafız Mehmed Said, de­desi Hafız Mehmed Nûreddin’dir. Bağlı bulunduğu aile aslen Kastamonulu olup Ballıklıefendizâde lakabıyla tanınmıştır. Ahmed Mahir şeyh ve âlim Ahmed Hicâb’dan icazet aldı 1300/1882-83. Ken­disi de ders okutarak birçok talebeye icazet verdi. 1901’de İstanbul’a gitti. Abdurrahman Paşa’nın himayesinde istînaf mahkemesi üyeliği ve çeşitli yer­lerde hâkimlik yaptı. Bir süre Şûrâ-yı Evkaf başkanlığında bulundu. 1908’den itibaren siyasî hayata geçerek Meclis-i Meb’ûsan’da yedi yıl, Büyük Millet Mec­lisi ikinci devresinde de iki yıl milletve­killiği yaptı. Meclis-i Meb’ûsan’da bulunduğu sırada geçici reislik ve birinci reis vekilliği gibi görevlerde bulundu. Emek­li olduktan sonra şehremaneti müşa­virliğine tayin edildi. Darülfünun İlahi­yat Fakültesi’nde ve Medresetü’l-vâizîn’de on üç yıl tefsir ve kelâm okuttu. İstanbul payesini, ikinci rütbe Mecîdî ve üçüncü rütbe Osmânî nişanlarını aldı. Ayrıca Sultan Reşad tarafından kıymetli bir kürk, ferace, çok değerli bir tesbih ve iki adet saatle mükâfatlandırıldı. Vazîfeli olarak Medîne-i Münevvere’ye ve Ru­meli’ye seyahatler yaptı. 4 Eylül 1922’de Kastamonu’da vefat etti. el-Muhkem fî şerhi’l-Hikem isminde hacimli bir eseri olup İbn Atâullah el-İskenderî’ye ait el-Hikemü’l-Atâ’iyye’nin şerhidir. Asıl eserde bulunan 321 hikmet, Arapça asılları ve tercü­meleri verildikten sonra oldukça geniş bir şekilde açıklanmıştır. Bu açıklama­lar tasavvufî ve dinî remizler ve tabirler bakımından çok zengindir. Eser iki cilt halinde basılmıştır. İstanbul 1323, 628 s.. el-Fâtiha fî tefsîri’1-Fâtiha. Müellifin tefsir dersi notlarından ibaret olup basılmıştır, İstanbul 1331, İstanbul Hukuk Matbaası, 69 sayfa. Mu’cizât-ı Kur’âniyye. Kita­bın birinci kısmı, müellifin 1324-1325 1908-1909 senelerinde gazetelerde neşredilmiş makalelerinden meydana gel­miş olup 1328’de İstanbul’da basılmıştır, 280 sayfadır. Aziz Demircioğlu’nun husûsî kütüp­hanesinde bulunan müellif hattıyla 278 sayfa olan ikinci kısmı ise henüz basılmamıştır.[157] Tefsîru’l-Kur’ân. Şeyh Ahmed Mâhir Efendi, Meclis’te yaptığı bir konuşmada bu eserinden bahisle şöyle der “Maatteessüf bazı zevât da dine hizmet ediyoruz» diye tefsir yapıyor. Ben Türkçe tefsirleri gördüm. Onbeş seneden beri de tefsirle iştigal ediyorum. Bugün 19 cüz’ünü de yazdım; 11 cüz’ü kaldı. Benim bu tahkikatıma göre Mevâkib’de pekçok yanlışlar vardır…”[158] 143. İstanbûlî Muhammed Esʻad Efendi v. 1341/1922, Kur’ân-ı Kerîm’i hıfzetmiş, ilm-i kıraat öğrenmiş, ulûm-i êliye ve âliyeyi tedris ederek icazet almıştır. Huzur Dersleri’ne 1293-1321 seneleri arasında muhatap, 1322-1326 arasında da mukarrir olarak iştirak etmiştir. Encümen-i Teftiş ve Muayene âzâlığında bulunmuştur. 2 Muharrem 1341 tarihinde vefat etmiştir, Huzur Dersi Takrirleri Yûnus 10/47; el-Mülk 67/25; el-Aʻrâf 7/188, 8 varak. Ramazan 1323, 7. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7316[159] 144. Mehmed Halid, Kur’an Muallimi, İstanbul Matbaa-i Âmire, 1341, 68 s. Tecvid’e dâir. 145. Seyyid Süleyman el-Hüseyni, Zübdetü’l-beyan fi’t-tefsirü’l-Kur’an Kur’ân-ı Kerimin tercüme ve tefsiri, İstanbul Amedi Matbaası, 1340/1342. 16, 7 s. ; 22 cm. 1. cüz. 146. Ahmed Bahaeddîn Efendi 1289/1872-1342/1923 Tarîkat-ı Aliyye-i Sinâniyye’den Şeyh İbrâhîm Şükrullâh Efendi’ye intisâb edip, onun irtihâlinde Pazar Tekkesi şeyhi Ahmed Zarifi Efendi’nin terbiyesine girenlerdendir. Ve’d-Duhâ’dan aşağı süver-i Kur’âniyye üzerine tefsîr Muhtelif tefsîrlerden derleyip telhis ederek kaleme almıştır.[160] 147. Çerkeşî Yûsuf Sıddîk bin Abdurrahman v. 1342/1923’den sonra Tefsîrini 1332-1342 tarihleri arasında Beylerbeyi’nde telif etmiştir. Tefsîru nûrin alâ nûr, yy. ts. İşârî ve dirayet ağırlıklı bir tefsirdir. Süleymaniye Ktp., Nuri Arlasez, no 194-221.[161] 148. Ahmed Nazmî Efendi 1342, Halvetiliği Hindistan’a götürüp neşreden Yakub Han Kaşgarî’nin hem damadı hem de halifesidir. “Cerrahpaşalı Nazmi” diye meşhurdur. Önceleri Râzî ve Beydâvî okutmuş, daha sonra bunlara ilâveten Mesnevî ve Fütûhât okutmasıyla ilim âleminde tanınmıştır, Bursevî Tefsîri’nden Bakara, Yûsuf, Yâsîn, Nebe, Rahmân sûrelerini tercüme etmiştir. Ticâret yapmak, ağaç dikmek ve hayvan yetiştirmek gibi muhtelif mevzularda eserler vermiştir.[162] 149. Debreli Vildan Fâik Efendi 1269-1343/1853-1924, Tefsîr-i Sûre-i Kâf, matbû değil. Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdai Efendi, no 129. el-Mevâizü’l-hisân fî mâ kurrire beyne yedeyi’s-sultân, Dersaâdet 1330, Matbaa-i Hayriye, 80 sayfa. Sultan Mehmed Reşâd devrinde Huzur Dersleri’nin yedinci­sine mukarrir olarak katılan Vildan Fâik Efendi, dört dersin takrir ve müzakere­lerini kitap haline getirmiştir.[163] Âyet Tefsîri, mahtût Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 65. Risâle fî tefsiri kavlihi teâlâ “İnnallâhe ye’müru bi’l-adl…”, Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdayi Efendi, no 125, 1b-8b.[164] Tavdîhu’l-mübhemât fî mâ verade fi’l-Kur’âni mine’l-kelimât, matbû değil. Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdayi Efendi, no 125. Tebyînü’l-edevât fî mâ verade fi’l-Kur’âni mine’l-kelimât, Türkçe, 14 varak, matbû değil, Hacı Selim Ağa, Hüdayi Efendi, no 123 el-Mültekât fî usûli’t-tefsîr Arapça 34 varak, matbû değil, Hacı Selim Ağa, Hüdayi Efendi, no 126 150. Bursalı Mehmet Tahir v. 1343/1925, Harîrî-zâde’ye müntesibdir, İlm-i tefsir ve müfredât-ı Kur’ân’a dâir malumât-ı icmâliye 1318, 33 vr., Türkçe[165]; Delîlü’t-tefâsîr İstanbul Hilâl Matbaası, 1324/1906, Türkçe. 151. Ahmed Hüsâmeddin Dağistânî v. 1925, Nakşibendî, es-Sohbetü’l-Melei’l-A’lâ fî tefsîri Abese ve tevellâ, İstanbul 1328, Rûhu’l-hikem fî tefsîri kelimeti Meryem, İzmir 1332, Huccetü’l-hucec fî tefsîri sûreti’l-Hac, İzmir 1332, Burhânü’l-asfiyâ fî tefsîri sûreti’l-Enbiyâ, İzmir 1332, Hikmetü’l-envâr fî tefsîri Kehfi’l-esrâr, İzmir 1332, Nûru’l-esrâr fî tefsîri sûret-i Tâhâ, İzmir 1332, Esrâr, İstanbul 1339 Müellifin Vecîzetü’l-hurûf alâ menâtıkı’s-süver isimli Arapça eserinin bazı kısımlarının tercümesidir. Edvâru’l-âlem. Yangından kurtarılan eserin bazı kısımları, müellifin oğlu Kâzım Öztürk tarafından Edvâr-ı Âlem’den Bazı Parçalar ismiyle neşredilmiştir. Mezâhiru’l-vücûd alâ menâbiri’ş-şühûd, İstanbul 1340. Eserin 2. Cildi Kehf, İsrâ, Nebe’ ve Mülk sûrelerinin tefsiridir. Kâzım Öztürk tarafından günümüz Türkçesiyle, Kur’ân’ın 20. Asra Göre Anlamı ismiyle neşredilmiştir. Ankara 1974, 1976 Esrâr-i Ceberûti’l-A’lâ, İstanbul 1342. Kâzım Öztürk tarafından Te’vîl ismiyle neşredilmiştir. İstanbul 1987 Mevâridü’t-Tenzîl fî tercemeti Kur’âni’l-Celîl.[166] 152. Bergamalı Ahmed Cevdet Efendi 1289-1344/1872-1926, Ayasofya Câmi-i Şerîfi Desiâmlarından Eğinli İbrahim Efendi’den icâzet almıştır. Dârulfünûn’un İlâhiyat şubesinde Fıkıh muallimi olarak Hidâye, Hukuk şubesinde de vekâleten Mecelle tedris eylemiştir. İlâhiyat’ın ilgası üzerine tesis edilen Medresetü’l-Mütehassısîn tefsir müderrisliğine tayin olunmuştur. 1338-1341 Huzur Dersleri muhataplığına, 1341 tarihinde mukarrirliğe nasbedilmiştir, Tefsîr Tarihi, 1927 tarihinde Ahmed Kâmil Matbaasında basılmıştır. Tefsîr-i Şerîf, Dâru’l-Fünûn Matbaası 1340/1924, 160 sayfa. Tefsîr-i sûre-i Hucurât, İstanbul 1341/1923, Dâru’l-fünûn matbaası. Dâru’l-fünûn ilâhiyât ders notları, 64 sayfa.[167] Sûretü’s-Saff Tefsîri, İstanbul 1341/1925, Dâru’l-fünûn matbaası, 16 sayfa. Tavzîh-i Müteşâbihât, Bir kısmı Mihrâb Mecmuası’nda ibaresi tasarruf edilerek dercedilmiş ise de müellif tasarrufa râzı olmadığından nâtamam kalmıştır.[168] 153. Midhat Behari, Rûh-i Kur’ân’dan Bir Sahife-i Nûr, İstanbul Ma’rifet Matbaası, 1926, 40 s., 24 cm. 154. Şeyh Muhammed Elif Efendi v. 1345/1927 Muhtelif tarikatlerden hilafeti vardır, ed-Dürru’l-mensûr fî hızâneti esrâri’n-Nûr, Arapça tefsîr, en-Nûru’l-furkân fî lügati’l-Furkân.[169] 155. Ahmed Münib Efendi 1275-?, Halvetî, Üsküdar Tavâşî Hasan Ağa Mahallesi’nde İnâdiye isimli mahalde bulunan Bandırmalı Yusuf Efendi Dergâhı şeyhi. Bu dergâh Hazret-i Hüdâî Âsitânesi’ne bağlıdır, Kavâidü’l-Kur’ân, mahtût, Terceme-i İhlâs-ı Şerîf, mahtût, Hasâisu İhlâs-ı Şerîf, mahtût, Yâdigâr-ı Tuhfetü’l-Furkân, mahtût.[170] 156. Osman-zâde Hüseyin Vassâf, 1289/1872-1348/1929, Yoğun bir tasavvufî hayatın yaşandığı aile muhiti sebebiyle, küçük yaşlardan beri tasavvufa ilgi duydu. Muhtelif üstadlardan Rûhu’l-Beyân, Mesnevî, Bostan, Gülşen-i Râz gibi tasavvufî eserler okudu. Kasımpaşa’daki Uşşâkî dergâhı şeyhi Hafız Mustafa Hilmi Efendi’den sülûkunu tamamlayarak icâzet aldı. 30 Haziran 1925’te postnişîn oldu, Esrâr-ı Kur’âniyeden Bir Nebze -Rûhu’l-beyân’dan Yâsîn-i Şerîf Tecümesi- Ahmed Nazmî Efendi ile birlikte. Telif 1320, 380 vr. Türkçe. Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 2312.[171] Güldeste-i Hakîkat Rûhu’l-beyân’dan iki cüzün tercümesi. Ahmed Nazmî Efendi ile birlikte.[172] 157. Muhammed Es’ad Erbilî, 1847-1931, Nakşî-Hâlidî ve Kâdirî meşâyıhındandır. Fâtiha-i şerîfe tercümesi İstanbul Mahmud Bey Matbaası, 1327/1911, 8 s. Ayrıca Risâle-i Es’adiyye ile birlikte İstanbul’da 1986 senesinde sadeleştirilerek neşredilmiştir.[173] Risâle-i Es’adiyye ve Mektûbât isimli eserlerinde de pek çok âyet-i kerimeyi tefsîr etmiştir. Es’ad Efendi Hazretleri, hemen her mektubunda mutlaka bir veya birkaç âyet-i kerimeyi îzâh etmiştir. Meselâ 4, 5 ve 97. mektublarda Hadîd Sûresi hakkında bazı îzahlar yapıp faziletinden bahsederek tefsîrinin genişçe mütâlaa edilmesini tavsiye eder. Muhammed Es’ad Efendi’nin Fâtiha tefsiri, diğer eserlerindeki âyet tefsîrleri ve değerlendirmeleriyle alâkalı geniş bir çalışma yapılmıştır.[174] 158. Süleyman Sırrı Efendi 1855-1931, Ermenek’lidir, Esbâbü’l-felâh, Tefsîre dâir Arapça bir eser.[175] 159. Hüseyin Kâzım Kadri 1870-1934, Nûru’l-beyân, Matbaa-i Âmire 1340, Kur’ân-ı Kerîm tercümesi, Tefsîr-i Sûre-i Mülk, mealin sonunda neşredilmiştir.[176] 160. Mehmed Âkif Ersoy 1290/1873-1936, Asr Sûre-i Celîlesinin Tefsîri, Muhammed Abduh’tan tercüme, Sebîlürreşâd’daki tefsir yazıları. Bu yazıları şu eserde toplu olarak bulmak mümkün Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Mehmed Âkif’in Kur’ân-ı Kerîm’i Tefsîri, Ankara 1992. 161. Milaslı İsmail Hakkı 1870-1938, Kur’ân Tercüme Edilebilir mi? Fâtiha Tercüme ve Tefsîri, bu iki eser 1335’te Hukuk Matbaası’nda tab edilmiştir.[177] 162. Serbest-zâde Ahmed Hamdi 1864-1939, Tercümân-ı Kur’ân Tefsîru Kâdî Beydâvî. Beydâvî tefsirinin şerh ve tercümesi mahiyetinde yedi ciltten oluşan ve oğlu Süreyya Serbest’in husûsî kütüphanesinde yazma ha­linde bulunan bu eserin ilk üç cildi En’âm sûresinin sonuna kadar temize çekilmiş, diğer ciltleri ise müsvedde ha­lindedir. Eserin sonunda müellifin oto­biyografisi de yer almaktadır.[178] 163. Hoca Râsim Efendi 1880-1939, Mesneviyyât-ı Avniyye isimli eserinin başında Erbilli Muhammed Esʻad Efendi ile Ali Nazif Sürûrî Bey’in birer takrizi bulunmakta­dır, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Tercümesi, matbu değil.[179] 164. Mîr Muhammed Kerîm Necel el-Hâc Mîr Ca’fer el-Alevî el-Hüseynî el-Mûsevî el-Bâküvî 1853-1939, Keşfu’l-Hakâik an nüketi’l-âyâti ve’d-dekâik, Türk Azarbaycan dilinde, 3 cilt, Bakü 1322/1904. İkinci baskısı Tebriz 1373. 165. Muğlalı Ali Rızâ Efendi 1277/1861-1943, 1334/1915 senesinde Huzur Dersleri’ne mukarrir olarak iştirak etmiş ve bu vazîfesine üç sene devam etmiştir, Takrîru’l-beyyinât fî tefsîri sitti mine’l-âyât, Arapça, mahtut Tahrîru’l-kavli’l-enfa’ fî tefsîri’l-âyâti’l-erba’, Arapça, mahtut.[180] 166. Tavaslı Hâfız Hasan Efendi 1281/1864-1945, Cem’u âyâti’l-müteşâbihât elif-bâiyyen, yazma.[181] 167. Şerafeddin v. 1367/1947, Tarih-i Kur’ân-ı Kerim, İstanbul Kader Matbaası, 1331, 45 s. 168. Ahmed Nazmi Türe 1876-1950, Mecmuatü’t-tefâsir, Arapça-Türkçe, muhtelif tefsirlerden nakiller yapılmış. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 66-22 ile 66-31 arası[182] 169. Ahmed Hamdi Akseki 1887-1951, Ve’l-Asr Sûresi Tefsîri, İstanbul 1346/1928. Daha sonra Ertuğrul Özalp tarafından sadeleştirilerek neşredilmiştir. 170. Tâhiru’l-Mevlevî 1284/1877-1951 Mevlevî Es’ad Dede’den Farsça ve Mesnevî-i Şerîf icazetleri aldı. Hicaz’a gitti. Burada Kâdirî ve Rufâî tarîkâtlerinden hilâfet aldı. Kendini, Mevlevîliğin hizmetine verdi. Fatih Camii Şerîfi’nde Mesnevî-i Şerîf dersleri verdi, Tercüme-i Tefsîr-i Hüseynî Hüseyin Vâiz-i Sebzevârî’nin tefsîrinin Bakara sûresi sonlarına kadar tercümesi; Mahfil dergisindeki tefsîr yazıları.[183] Kendi neşrettiği bu aylık edebî dergide yazdığı makâlelerin birinin başlığı şöyledir “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Nâzil Olan Âyetleri”, Mahfil, cilt I, sayı 5, İstanbul 1339/1920, s. 74-75.[184] 171. Manisalızâde Mustafa Şevket Efendi Şevket Molla 1295/1877-1951, Fâtiha ve diğer bazı sûrelerin tercümeleri, Kâdî Beydâvî ile Ebu’s-Suûd arasında bir mukâyese.[185] 172. Mustafa Sabri Efendi 1286/1869-1373/1954, İlim hayatına memleketi Tokat’ta başlayan Sabri Efendi on yaşında hafızlığını tamamlamıştır. Zûniyezâde Ahmed Efendi’den icâzet almıştır. Kayseri’de Mehmet Emin Efendi, İstanbul’da Ahmet Asım Efendi’den ders görerek icâzetnameler almıştır. 1307/1890 tarihinde ruûs imtihanını kazanarak Fatih Camii müderrisliğine tayin edilmiştir. 1313/1896 yılında Beşiktaş Âsâriye Camii imamlığına getirilmesinden iki yıl sonra Huzur Dersleri’ne katılan en genç üye ünvanını almıştır. Medresetü’l-Vâizin’de tefsir, Medresetü’l-Mütehassisîn ile Süleymaniye Medresesi’nde hadis müderrisliği yapmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Tokat milletvekili olarak Meclis-i Mebusan’a girmiştir. 1337/1919 tarihinde Şeyhülislam olmuştur, Mes’eletü Tercemeti’l-Kur’ân, Kahi­re 1932. Namazda Kur’an’ın Türkçe mealinin okunması teşebbüslerini savu­nanlara karşı bir reddiye olan eseri Süleyman Çelik Kur’an Tercü­mesi Meselesi adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir İstanbul 1993. 173. Kâmil Miras 1291/1874-1957, Kur’ân ve Tefsîr Tarihi, Kur’ân’ın Cemʻi[186] 174. Mehmed Efendi 1299/1883-?, Hâşiye alâ tefsîri’l-Beydâvî, yazma.[187] 175. Haşımzâde Ahmed İsrafiloğlu 1896-1979, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 4 cilt. Azerbaycan dilinde, yazma hâlinde.[188] 176. Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu 1892-1984 Nakşbendî ve Kâdirî meşâyıhındandır. Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’nin Kelâmî Dergâhı’nda terbiye görmüş ve icâzet almıştır, Fatiha Sûresi Tefsiri İstanbul Erkam Yay., 1987; Bakara Sûresi Tefsiri İstanbul Erkam Yay., 1985; Uhud Gazvesi İstanbul Erkam Yay., 1982. İlgili âyetlerin tefsiri; Bedir Gazvesi ve Enfal Sûresi Tefsiri İstanbul Erkam Yay., ts.; Tebük Gazvesi İstanbul Erkam Yay., 1981. Tevbe Sûresi tefsiri; Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsiri İstanbul Erkam Yay., 1983; Hazreti Yusuf aleyhisselam İstanbul Erkam Yay., 1980. Yûsuf Sûresi tefsiri; Hazreti İbrahim aleyhisselam İstanbul Erkam Yay., ts. Hz. İbrahim ile alâkalı âyetlerin tefsiri. 177. Mahmud bin Seyyid Tırazî, Kur’ân-ı Kerîm mütercem ve muhaşşâ bi’l-lugati’t-Türkistâniye, Katar, ts.[189] B. Daha Önce Telif Edilip Tanzimat Devrinde Neşredilen Eserler 1. Molla Fenârî v. 834/1431, Sadreddin Konevî’nin halîfeleri vâsıtasıyla tasavvufa intisâb etmiştir. Babasından Ekberiyye, Abdüllatif Kudsî’den Zeyniyye, Somuncu Baba’dan Erdebiliyye kollarına bağlanmıştır. Kabir taşında Zeyniyye tarikatının işâreti vardır. Aynu’l-a’yân, İstanbul 1326/1908, 376 sayfa, Bahsün fi’n-nâsih ve’l-mensûh min tefsîri’l-Fâtiha.[190] 2. İbn-i Arapşah, Şihab Ahmed b. Muhammed el-Hanefî v. 854/1451, Nebe’ Tefsîri Tercümesi, 72 sayfa, Dersaadet, 1317/1899, Cemal Efendi Matbaası. Ebü’l-Leys Semerkandi’nin v. 373/983 Tefsîr-i Cüz’i Nebe’ isimli eserinin tercümesidir.[191] 3. İbn-i Kemâl v. 940/1534, Tefsîru’l-Fâtiha, İstanbul 1316, İkdam Matbaası. Tercümesi Manastırlı Davud Paşa, Din-i İslam Hediyesi, İzmir 1326-1328/1911-1912, 36 sayfa. Tefsîru’l-Fecr, İstanbul 1316, İkdam Matbaası.[192] Tefsiru sûrati’l-Mülk, nşr. Hasan Ziyaeddin Itr, Beyrut 1986. Nebe’, Nâziât, Târık ve Asr sûrelerinin yazmaları mevcuttur. 4. Galatalı Muhammed b. İbrahim v. 1005/1596, Kıssa-i Zîbâ tercüme-i Yusuf u Züleyhâ aleyhissalatü ve’s-selâm benamı Ahsenü’l-Kasas, İstanbul 1293, Şevki Efendi Matbaası. 315 sayfa. Te’lif tarihi 994/1585. Ktp. Üsküdarlı, no 131’de bir nüshası mevcuttur. Bu eser, bazı listelerde Sûre-i Yûsuf Tefsîri” şeklinde zikredilir. Hûd ve İbrahim Sûreleri Tefsîri.[193] 5. Okçuzâde Mehmed Şâhî, v. 1039/1629, Celvetiye tarîkatı pîri Aziz Mahmûd Hüdâyi Hazretleri’ne müntesibdir, Nazmü’l-Mübîn fi’l-âyâti’l-erbaîn, Kostantiniyye, 1311, Matbaa-i Âmire, haz. Hâfız Refî’, Türkçe, manzum, 8 sayfa.[194] 6. Vardarî Mahmud b. Mustafa v. 1055/1645, Tertîb-i zîbâ fî beyâni ta’dâdi’l-âyât, İstanbul, 1284. 132 sayfa. Tefsîr, hadis, tarih ve diğer kitaplarda yeri geldikçe zikrolunan âyet-i kerimelerin Kur’ân-ı Kerim’de hangi sûrenin kaçıncı âyeti olduğunu kolayca bulmaya yardımcı olmak için tertîb edilmiştir. Alfabatiktir. 132. sayfadan 143. sayfaya kadar Kur’ân’ın sûre, âyet, kelime ve harflerinin adedini bildiren Arapça bir bölüm vardır. Burada sûrelerin Mekkî veya Medenî oldukları bildirilmiş, istisnâ olan âyetler gösterilmiştir. Bu bölümün kenarında el yazısıyla “Envâru’l-Aşıkîn’den ahzolunmuştur” ibaresi yer almaktadır.[195] 7. Şehsuvaroğlu Ali Şeyhî, Riyâdu’l-ğufrân, İstanbul 1313, Süleyman Sakıp Efendi Matbaası, 86 sayfa. Telif tarihi 1058. Türkçe, manzum Yâ-Sîn Sûresi tefsîri.[196] 8. Ayntâbî Muhammed bin Hamza v. 1111/1699 Nakşbendiyye tarîkatındandır. Tefsîrî lâkabıyla meşhurdur.[197] Terceme-i Tefsîr-i Tibyân 4 cilt, Kahire, H. 1257/1841-1842. Tercüme tarihi 1110/ 1698. Bu tefsîr, Hıdr b. Abdurrahman el-Ezdî’nin v. 773 et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân isimli Arapça tefsîri esas alınarak hazırlanmıştır. Arapça aslının telif tarihi H. 773’tür.[198]; Hâşiye alâ Beydâvî Zâriyât Sûresi’nden Nâs’ın âhirine kadar. 9. Ahmed Salih b. Abdullah Ğurab-zâde en-Nâsıh el-Bağdadî ?, Zübedü’l-âsâr el-Mevâhib ve’l-Envâr, 2 cilt, İstanbul, 1290/1875-1877. Telif tarihi 1096/1684. Müellif, diğer kaynakların yanında en çok Beyzâvî’nin Envârü’t-Tenzil’inden ve Kâşifi’nin Mevâhibül-ledünniyye’sinden istifade ettiğinden dolayı eserinin ismini bu iki tefsîrden birer kelime alarak koymuştur. 10. İsmail Ankaravî v. 1402/1632, Mevleviyye meşâyıhından, Fatiha tefsiri Fütûhât-ı Ayniyye, 1037/1627 târihinde Türkçe olarak telif edilmiş İşârî bir tefsir. 220 sayfa, İstanbul 1328/1910 Matbaa-i Ahmed Kamil.[199] Misbâhü’l-esrâr. Nûr sûresi 35. âyetin tefsîri. 11. Yakub b. Mustafa el-Afvî el-Celvetî v. 1149/1736, Netîcetü’t-tefâsîr fî Sûret-i Yûsuf. Müellif Arapça bir tefsîr yazmış ve bunu sayfanın ortasına yerleştirerek kenarlara da yine Arapça olarak haşiye yazmıştır. Sayfanın ortasındaki çerçevenin içinde bulunan Arapça tefsîrin yanında Türkçe tefsîrî tercümeler yer almaktadır. Bunlar Tibyân tefsîrinden alınmıştır. Mustafa Celvetî, Arapça tefsîrlerden birçok nakillerde bulunduktan sonra tercüme başlığı altında Tibyân’dan nakillerde bulunmakta ve sûreyi baştan sonuna kadar eksiksiz olarak Türkçe tefsîr de takip etmektedir. Eser, 1133 senesi Muharrem ayında nihayete ermiştir. 3+116 sayfadır. 1266/1849, 1279/1862 ve 1318/1900 tarihlerinde tab edilmiştir.[200] 12. Kazabâdî, Ebu’n-Naki Ahmed bin Mehmed bin İshak v. 1163/1749, Hâşiye alâ tefsîri Sûreti’l-Fâtiha min Envâri’t-Tenzîl, İstanbul 1286.[201] 13. Şeyhülislâm Muhammed Esʻad v. 1166/1753 Âyete’l-Kürsi Tefsiri Tercümesi, İstanbul ts., Cemal Efendi Matbaası, 16 sahife, Türkçe.[202] 14. Konevî, Hâfız İsmail bin Mehmed bin Mustafa 1194/1779, Hâşiye alâ Tefsîri’l-Beydâvî, İstanbul 1285/1868.[203] 15. Tırabzonî Şâkir Ahmed Paşa v. 1235/1819, Tertîb-i Nefîs, İstanbul 1269, Takvimhane-i Amire, 54 sayfa, Türkçe, manzum. Müellif, her sûreye üç beyit tahsis ederek sûrelerin isimlerini, sıralarını, âyet sayılarını, âyetlerin üzerinde ittifak ve ihtilaf edilenlerini ve cüzlerin bitiş ve başlangıçlarını beyân etmektedir.[204] Add-i âyi’l-Kur’ân, manzûme, gayr-ı matbû. 16. Ortaköylü Ferruh İsmail Efendi v. 1256/1840, Tefsîr-i Mevâkib/Terceme-i Tefsîr-i Mevâhib, 2 cilt, İstanbul, 1282/1865, tercüme tarihi 1246/1830[205] Hüseyin b. Ali el-Kâşifi’nin v. 900/1494 el-Mevâhibü’l-Aliyye isimli Farsça tefsîrinin tercümesidir.[206] 17. Kazanlı Muhammed Sâdık bin Molla Şâh Ahmed bin Ebû Yezid bin Rahmetullah bin Îmânkulî v. 1911’den sonra, Teshîlü’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân. Kâşifi’nin el-Mevâhibü’l-Aliyye isimli Farsça tefsîrinin Kazan Türkçesi’ne Tatarca tercümesidir. Tercüme 1318-1328 1900-1910 yılları arasında yapılmış ve iki cilt hâlinde neşredilmiştir. Kazan 1911 Bu tercüme sonradan tıpkıbasım olarak yeniden tabedilmiştir. Doha-Katar 1996 18. Osman b. İbrahim el-Bosnevî, Sübha-i Sibyân, İstanbul 1251, Matbaa-i Âmire, 35 sayfa, manzum Kur’ân lügati.[207] 19. Mehmed Necib, Hediyetü’l-ihvân fî şerh-i Sübha-i Sıbyân, 1256, 265 sayfa. Tahlîl ve Netîce Tanzimat devrine kadar tefsir alanında pek çok eser ortaya konmuş, yazılması gereken çoğu şey yazılıp söylenmiştir. Hatta bazı âlimler tafsîlâta ve işin sanat tarafına yönelmeye başlamıştır. Sadece noktasız harfleri kullanarak tefsir yazmak, manzum tefsir ve tefsir usûlü yazmak bunun bir tezâhürüdür. Belli bir istikrarı yakalayan tefsir faaliyetleri, Tanzimat devrinde de devam etmiştir. Ancak bu devirde iki mühim gelişme yaşanmıştır. Biri, yazılan eserlerin matbaa yoluyla çoğaltılarak daha çok insana ulaştırılması, diğeri de Türkçe eser yazıp basmaya ve tercüme faaliyetlerine ağırlık verilmesidir. Tanzimat devrinde az sayılmayacak kadar eser ortaya konulmuştur. Bu eserler, o günkü toplumun ihtiyacına cevap verecek nicelik ve niteliktedir. Bu dönemde yazılan eserleri “Çığır açacak farklı fikirler ortaya koyamamışlardır” diye tenkid etmenin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Zira belli kâide ve sınırları olan ve asırlar boyunca belli bir istikrâra kavuşmuş bulunan köklü bir ilmin mecrâsını değiştirmek, o alanda çok farklı bir çığır açmak hiç de kolay değildir. Mevcut bilgi güzelce insanlara aktarılıp hayata tatbik edilebilse, o bile insanlığın ihtiyâcına kâfî gelirdi. Ancak asıl mesele, insanların fikir yapılarındaki kayma ile istek ve arzularının değişmesidir. Dünyevî menfaat ve nefsânî heveslerin peşinde koşmayı isteyen idareci ve insanların çoğalması, tefsirlerde açıkça îzâh edilen faydalı bilgilere rağbeti azaltmıştır. Bunun neticesi de tembellik, çalışmadan haksız kazanç peşinde koşmak, insanlığın ve vatanın iyiliği için çalışmayı terk etmek ve nihayet maddî ve mânevî alanlardaki gerileme olmuştur. Böyle bir ortamda bir âlimin çıkıp Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerine çok farklı yorumlar getirmek sûretiyle âdeta sihirli bir değnek gibi insanları, içine düştükleri bu kötü hâlden kurtarıvermesini beklemek ne derece doğru olur! Kur’ân-ı Kerîm’in; boş durmayıp devamlı çalışmak, insanlığa faydalı olmak için say ü gayret etmek, ilmi devamlı artırmak gibi emirleri herkes tarafından bilinmektedir. Güzel bir eğitimle sadece bu emirler bile yerine getirilebilse, o toplumun geri kalması mümkün değildir. Ancak Osmanlı toplumunun 17. asrın başlarından îtibâren hem iktisâdî, hem de fikrî alanda bir gerileme yaşadığı mâlumdur. Tanzimat devrinde iyice hissedilmeye başlayan bu gerileme, neticede ilim erbâbına büyük bir darbe indirmiştir. İlmî faaliyetlerin azalmasına sebep olan en mühim âmil ise, âlimlere sağlanan maddî desteğin tükenme noktasına gelmesidir. Şöyle ki Osmanlı devleti ilmî, fikrî ve iktisâdî sahalarda zayıflayınca, Avrupa ve Rusya’nın genişleme ve istilâ emellerine karşı duramaz oldu. Avrupalılar, dâhilde fikrî tesirlerine müsait bir ortam hazırlanması için Osmanlı memleketlerinin bütün yabancılara serbestçe açılmasını istiyorlardı. Ardından da, her Avrupalının bulunduğu yerde iktisâdî istilâya çalışması ve binâenaleyh hem dâimâ kalabilmek hem de Osmanlı arazilerinde mülk sahibi olabilmek, bu arazilerde yalnızca yabancı fertlerin değil, mânevî şahısların, hatta şirketlerin de istimlâk yapabilmelerini temin eylemek istiyorlardı. Ancak Osmanlı arazisinde tam olarak temlik olunabilecek yer pek azdı. Bunların bir kısmı arâzî-i emîriye, mühim bir kısmı da vakıflardı. Avrupa bu arazilerin tamamen pazara çıkabilecek bir mal hâline gelmesini ve bunlar üzerinde ahâlînin mânevî bağlılığının şiddetli olmamasını arzu ediyordu. Bu husûsu her vesileyle gündeme getiriyorlardı. Meselâ 1860’da İngiliz hükûmetinden borç taleb edildiğinde, onların ileri sürdüğü şartların başında “Vakıf sisteminin kaldırılması” da yer alıyordu.[208] Yine 1867’de Paris kabinesi Bâb-ı Âlî’ye mürâcaat ederek vakıf usûlünün esaslı bir sûrette tâdilini, emlâk ve arazinin mülke tahvilini, müslümanların kendi emlâkini serbestçe kullanmaktan men eden ahvâlin ortadan kaldırılmasını tavsiye etti. Fransa Hükûmeti’nin teklifine nazaran, arazi ve emlâk muâmelâtıyla iştigal etmek üzere bankalar tesis edilecekti. Bâb-ı Âlî bu tavsiyeleri kısmen tatbîkâta koydu.[209] Zaman içinde Avrupalıların ileri sürdüğü şartların hepsi kabul edildi ve netîcede vakıfların pek çoğu tasfiye edildi.[210] Bu husustaki siyâsî vesîkalar da ilim erbabına açılmadı.[211] İlgâsı kolay olmayan vakıflar için, daha önce 1242/1826’da Evkâf Nezâreti teşkil edilmişti. Bu nezâret, “Câmi şahs-ı mânevîsi” ve “cihet-i dîniyye” hatıra gelmesin diye Meşîhat’a da bağlanmayıp müstakil bulundurulmuştu. Neticede memleketimizdeki İslâmî vakıflardan pek çokları elden çıkmış, eskisine nisbetle bugünkü vakıflar pek az miktarda kalmış oldu. Diğer taraftan, zamanın îcabı olarak gösterilen icâreteyn, tevsî-i intikâl ve gedik gibi vakıfların faydasına olmayan tatbîkat ile vatandaşlar vakıf kurmaktan soğutuldu.[212] Devletin mâlî durumu bozuldukça elde kalan vakıfların bir kısım gelirleri, artan bir tempo ile devletin ihtiyaç duyulan diğer sektörlerine aktarıldı.[213] Neticede, finans kaynağı tamamen vakıflara bağlı olan dînî eğitim müesseseleri ile ulemânın nüfûzu kırılmış oldu. Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasıyla siyasî nüfûzunu kaybeden Şeyhülislamlık makâmı, vakıf gelirlerinin başka alanlara aktarılmasıyla ekonomik gücünü de kaybederek merkezî otoriteye bağlı bir memuriyet hâline geldi.[214] Zamanla vakıf gayrimenkulleri alınıp satılır hâle getirildi, hatta çok cüz’î mukâtaa bedelleri karşılığında gayrimüslimlere intikalleri sağlandı. Bunun üzerine yüzlerce vakıf arsa ve arazi üzerine azınlıklar tarafından kilise, mektep, rahip ve râhibe okulları, sosyal tesisler yapıldı.[215] Bu acı hakîkat, ulemâyı geçim derdine ve muhtelif imkânsızlıklara düşürdüğü, daha da mühimi toplum nazarındaki îtibârını azalttığı için tabiî olarak ilmî verimliliği de asgarîye indirmiş oldu. Bu hususta Elmalı’lı Muhammed Hamdi Efendi şöyle der “Bu gelişmeler erbâb-ı maârifi memur durumuna düşürmüş ve devlet tarafından verilen maaşla yetinmek mecbûriyetinde bırakmıştır. Bu durum, toplumumuzda ilmî çalışmaların yapılmasına menfî yönde tesir etmiş, hey’et-i ictimâîde ve ulûm u maârifte çalışma fikri, yerini cehâlete bırakmıştır.”[216] Umûmî olarak Osmanlı döneminde, husûsî olarak da Tanzimat devrinde dikkat çeken diğer bir husus da, âlimlerin çoğunun tasavvuf erbabı olmasıdır. 19. asırda tefsir alanında yazılan eserlerin yüzde elliden fazlasının tasavvuf erbabı tarafından kaleme alındığı görülmektedir.[217] Bu da o zamanki toplumun yapısını resmeden mühim bir noktadır. Netîce îtibariyle kütüphanelerimizde bekleyen bu kıymetli eserler, bizim için çok kıymetli hazînelerdir. Onların bir an evvel gün yüzüne çıkarılması, ilim dünyamız için büyük bir kazanç olacaktır. Geçmişini bilmeyen, geleceğe emîn adımlarla ilerleyemez. Târihimizdeki bilgi birikimini güzelce tahlil edip ortaya koymanın, yeni bilgi üretimini kolaylaştıracağı ve bu yolda harcanacak zamanı kısaltacağı âşikârdır. Ancak şu acı gerçeği de üzülerek ifade edelim ki, bu eserleri anlayıp gün yüzüne çıkarabilmek için ilmî ve edebî seviyemizi daha fazla yükseltmeye ihtiyacımız olduğu âşikârdır. Kitâbiyât Abdullah Ceyhan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserler Kataloğu, Ankara ts. Abdülkadir Erdoğan, “Kur’ân Tercümelerinin Dil Bakımından Değerleri”, Vakıflar Dergisi, c. 1 Ankara 1938, s. 47-51. Abdülkadir İnan, “Kur’ânın Eski Türkçe ve Oğuz-Osmanlıca Çevirileri Üzerine Notlar”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 1960, s. 79-94. ‒‒‒‒‒‒, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Tercümeleri Üzerine Bir İnceleme, Ankara, 1961. Ahmed Topaloğlu, “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhiru’l-Asdâf”, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 27 1983, s. 61. ‒‒‒‒‒‒, Cevâhiru’l-Asdâf Üzerine Yapılan Çalışmalar ve Zajackowski’nin Eseri, İstanbul 1987. Ali Şavvâh, Mu’cemu Musannefâti’l-Kur’âni’l-Kerîm, Beyrut 1984, 4 cilt. 3281 eser tanıtılıyor. Bağdâtlı İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn esmâü’l-müellifîn ve âsâru’l-musannifîn, İstanbul 1951. Brockelmann, Carl, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, I-IX, Mısır 1995. Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1333. Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul 1997. Davud Aydüz, “Sırat-ı Müstakim ve Sebilü’r-Reşâd’da Çıkan Tefsîr İle İlgili Yazılar”, Sakarya Ünv. İlahiyat Fakültesi Dergisi, , sy. 1 1996, s. 27-56. Dücane Cündioğlu, Bir Kur’ân Şâiri -Mehmed Âkif ve Kur’an Meâli-, Bîrun Yayıncılık, İstanbul 2000. Ebü’l-ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1951-1966. Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Ahkâm-ı Evkâf, tâbii Ahmed Hâlid, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1326. ‒‒‒‒‒‒, Ahkâm-ı Evkâf, Tâbii Mehmed Şükrü, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1327. ‒‒‒‒‒‒, İrşâdü’l-Ahlâf fî Ahkâmi’l-Evkâf, Ahmed Kâmil Matbaası, İstanbul 1330. Gözübüyük-zâde İbrahim Efendi, Mecmûatü’l-kavâid, 1274, Necib Efendi Taş Destgâhı. Hayreddin Zirikli, el-Alâm, I-XI, Beyrut, ts. Hür Mahmud Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl, İnsan Yayınları, İstanbul 2004. Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz, İstanbul Kitabevi Yay., 2006. İshak Doğan, Osmanlı Müfessirleri, İz Yayıncılık, İstanbul 2011. Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, İstanbul 1971. Macid Yaşaroğlu, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Terceme ve Tefsîrleri Bibliyografyası, Ankara 1991. Mehmet İpşirli, “Huzur Dersleri” mad., Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi DİA, c. XVIII İstanbul 1998, s. 441-443. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, haz. Seyyit Ali Kahraman, Nuri Akbayar, İstanbul 1996. M. Seyfeddin Özege, Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, İstanbul 1971. Muhammed Abay, “Osmanlı Döneminde Yazılan Tesir ile İlgili Eserler Bibliyografyası/Tefsîrler, Haşiyeler, Sûre Tefsîrleri, Tercümeler”, Dîvân, yıl 4, sy. 6 1999/1, s. 249-303. Muhammed Hamidullah, “Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Yazma Tercümeleri”, Türkiyat Mecmuası, XIV, 1964-65, s. 65-80. ‒‒‒‒‒‒, Fehmü’l-Kur’âni’l-Kerim li-men lâ yantiku bi-lügati’d-Dâd, Tebliğ, 1986. en-Nedve. ‒‒‒‒‒‒, Kur’ân Tarihi Fransızcadan Çeviren Mehmed Said Mutlu, Ankara 1991. ‒‒‒‒‒‒, Aziz Kur’ân, trc. Abdülaziz Hatip-Mahmud Kanık, İstanbul 2000. Mustafa Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler I”, Dokuz Eylül Ünv. İlâhiyat Fak. Dergisi, sy. 15, İzmir 2002. ‒‒‒‒‒‒, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler II”, Dokuz Eylül Ünv. İlâhiyat Fak. Dergisi, sy. 16, İzmir 2002. Müjgan Cumbur, “Kur’ân-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve Tefsîrleri”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, 1961-1962, s. 123-141. ‒‒‒‒‒‒, “Türkçe Kur’ân Tefsîr ve Çevirileri Bibliyografyası”, Yeni Yayınlar, c. 4, sy. 4 1959, s. 111-124. ‒‒‒‒‒‒, Türkiye Basmaları Toplu Kataloğu/Arap Harfli Türkçe Eserler 1729-1928, Ankara, 1990-1994. D. Kaya ile birlikte Nail Bayraktar, Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 1993. Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Ankara 1991. Nesîmi Yazıcı, “Tanzimat ve Abdülhamit Döneminde Din Görevlilerinin Yetişme Ortamı”, AÜİFD, c. 30, sy. 2 1994, s. 33. ‒‒‒‒‒‒, “Tanzimat Dönemi Ramazanlarında Vaaz ve İrşad Hizmetleri Üzerine Değerlendirmeler”, Diyanet İlmi Dergi, c. 41, sy. 3 2005, s. 113-116. Sâdık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul 1996. Süleyman Mollaibrahimoğlu, Yazma Tefsir Literatürü, Damla Yay., İstanbul, 2007. Şeyh Ali Efendi-zâde Muhyiddin, Medreselerin Islâhı, İzmir 1314. Ömer Çelik – Murat Sülün, Türkiye Kur’ân Makaleleri Bibliyografyası, İstanbul, 1999. Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Tefsîr Tarihi, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1973. Ömer Rızâ Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn, Risâle, Beyrut, 1414/1993. Ömer Yılmaz, Edirne Müftüsü Mehmed Fevzî Efendi, Ankara 2008. Z. Velidi Togan, “Türkiye Kütüphanelerindeki Bazı Yazmalar”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt II, cüz 1 İstanbul 1957, s. 59-88. ‒‒‒‒‒‒, “Londra ve Tahrandaki İslamî Yazmalardan Bazılarına Dair”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt, III, cüz 1-2 İstanbul 1960, s. 133-160. [1] Osman Keskioğlu, “Fatih Devrine Aid iki Ku’ân-ı Kerîm Tercümesi”, Vakıflar Dergisi, IV 1958, s. 93. [2] Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Tefsîr Tarihi, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1973, c. II, s. 788. [3] Bu tefsîri Arapça telif eden Ebü’l-Leys hakkında Kâtip Çelebi’de şu kayda tesadüf ediyoruz “Tefsîr-i Ebi’l-Leys. Sahibi Nasr ibni Muhammedini’l-Fakîhü’s-Semerkandîyyü’l-Hanefî, h. 383’de vefat etmiştir. Bu eseri Türkçe’ye çeviren Ahmet ibni Muhammed el-Maruf b. Arapşahi’l-Hanefi h. 854’de vefat etmiştir.” Keşfü’z-Zünûn, I, 305, İstanbul 1310 Bursalı Mehmed Tâhir, Delilü’t-tefâsîr isimli eserinde ve Osmanlı Müellifleri’nde aynı tefsîrin İbn-i Arapşah ve bir de Musa el-İznikî 933 h. tarafından terceme edildiğini kaydediyor ve ikincisinin adını “Enfesü’l-cevâhir” olarak naklediyor. Kütüphanelerimizde mevcut Ebü’l-Leys tefsîri tercemelerinin hepsi birbirinin aynıdır. Müstensihlerin ilavelerinde bazen “İbn-i Arapşah” bazan “Musa el-İznikî” isimlerine tesadüf edilmektedir. “Enfesü’l-cevâhir” ismine de rastlanır. Bkz. Macid Yaşaroğlu, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Terceme ve Tefsîrleri Bibliyoğrafyası, Ankara 1991, s. 130 [4] Ahmed Topaloğlu, “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhiru’l-asdâf”, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 27 1983, s. 61. [5] “Cevâhiru’l-asdâf, lisan-ı Türkî üzerine muharrer olup İsfendiyar Bey zamanında yazılmıştır ki bu ci­hetle tarih-i tahriri 797 ila 883 olmak lazım gelir.” Bursalı Mehmed Tahir, Delilü’t-tefâsîr Bu eserin kütüphanelerdeki nüshaları için bak. Yaşaroğlu, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Terceme ve Tefsîrleri Bibliyoğrafyası, s. 128. Eser hakkında yapılan çalışmalar için bkz. Ahmet Topaloğlu, Cevâhiru’l-asdâf Üzerine Yapılan Çalışmalar ve Zajackowski’nin Eseri, İstanbul 1987. [6] Topaloğlu, “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhiru’l-asdâf”, s. 64. [7] Şeyh Ali Efendi-zâde Muhyiddin, Medreselerin Islâhı, İzmir 1314, s. 18, 21-22; Nesîmi Yazıcı, “Tanzimat ve Abdülhamit Döneminde Din Görevlilerinin Yetişme Ortamı”, AÜİFD, c. 30, sy. 2 1994, s. 33. [8] Hür Mahmud Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, s. 798. [9] Nesîmi Yazıcı, “Tanzimat Dönemi Ramazanlarında Vaaz ve İrşad Hizmetleri Üzerine Değerlendirmeler”, Diyanet İlmi Dergi, c. 41, sy. 3 2005, s. 113-116. [10] İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, nr. 4167, 6708, 7297, 7311, 7312, 7316, 7317, 7318, 7320, 7321, 7322, 7323, 7324, 7325, 7326, 7328, 7329, 7331, 7332, 7333, 7334. Bu ders notları hakkında bilgi için bkz. Ebü’l-ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul İsmail Akgün matbaası, 1966, c. II-III, s. 1106-1108. [11] Mehmet İpşirli, “Huzur Dersleri” mad., Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi DİA, c. XVIII İstanbul 1998, s. 441-443. [12] Ahmed Atâ, Atâ Tarihi, I, 212; Ebü’l-ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul İsmail Akgün matbaası, 1951, c. I, s. 14. [13] “Hatta Üçüncü Selim devrinde mukarrir ve muhatapların her birine hiçbir şeyden çekinmeyerek ve her türlü tesirden âzâde kalarak düşüncelerini lâyık olduğu tarzda serbestçe izhar etmeleri keyfiyeti, dersten evvel padişah tarafında irâde-i katʻiyye hâlinde bildirilir ve bu teminat dolayısıyla bazen küstahane vâki tecâvüzlerin bile affı cihetine gidilirdi.” Mardin, Huzur Dersleri, c. I, s. 25 [14] Mardin, Huzur Dersleri, c. I, s. 7-8, 80. [15] Mardin, c. I, s. 14-26. [16] Lütfî Efendi, Lütfî Târihi, İstanbul Matbaa-i Âmire, 1292, III, 170. Bu hususta ayrıca bkz. Takvîm-i Vekâyi, Ramazan 1247, sayı 16; Mardin, I, 244. [17] Lütfî Efendi, Lütfî Târihi, V, 38. [18] Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’ân ve Cumhuriyet İdeolojisi, İstanbul 1998, s. 19. [19] İnan, 1960, s. 90. [20] Süleymaniye Kütüphanesi H. Hayri-H. Abdullah 36. [21] Bu eser, basılan ilk Türkçe tefsir olmalıdır İstanbul 1254/1838, Dâru’t-Tıbaati’l-Âmire. Bkz. Alpay Kabacalı, Türk Yayın Tarihi, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 1987, s. 55 [22] Müjgan Cumbur, “Kur’ân-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve Tefsîrleri”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, 1961-1962, s. 140. [23] Tirmizî, Tefsîr, 1/2951. [24] Tirmizî, Tefsîr, 1/2952. [25] Abdullah Ceyhan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserler Kataloğu, Ankara ts., I, 117-118. Ayrıca Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ktp. no 4656’daki, müellifin muhtelif risâlelerini bir araya getiren Mecmûatü’l-kavâid’in 1. sayfasında ifade edilmektedir. [26] Gözübüyük-zâde İbrahim Efendi, Mecmûatü’l-kavâid, 1274, Necib Efendi Taş Destgâhı; Bilmen, Büyük Tefsîr Tarihi, c. II, s. 739/425. [27] Bkz. Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, İstanbul Sebil Yay., 1996, III, 279; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1333, c. I, s. 350; Bilmen, II, 739-740/426; Mardin, c. I, s. 167; İshak Doğan, Osmanlı Müfessirleri, İz Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 216. [28] Mardin, c. II-III, s. 142, 1106. [29] Kabacalı, Türk Yayın Tarihi, s. 55. [30] Bu eser üzerine bir çalışma yapılmıştır Ömer Pakiş, Molla Halil es-Siirdî ve Tefsirdeki Metodu, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1996. [31] Bursalı, Osmanlı Müellifleri, c. II, s. 37; Bilmen, c. II, s. 741/429; Doğan, Osmanlı Müfessirleri, s. 175; Salih Uçan, Nakşbendî Şeyhlerin Mukaddes Sözleri, İstanbul Huzur Yay., 1983, s. 136. [32] Bursalı, c. I, s. 89; Bilmen, c. II, s. 740-741/428; Doğan, s. 205-206. [33] Bursalı, c. I, s. 381; Bilmen, c. II, s. 741/430; Doğan, s. 48. [34] Bursalı, c. I, s. 285; Doğan, s. 118. [35] Muhammed Abay, “Osmanlı Döneminde Yazılan Tesir ile İlgili Eserler Bibliyoğrafyası/Tefsîrler, Haşiyeler, Sûre Tefsîrleri, Tercümeler”, Dîvân, yıl 4, sy. 6 1999/1, s. 273. [36] Bursalı, c. I, s. 317. [37] Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl, s. 175. [38] Bursalı, c. III, s. 24-26 [39] Köprülü Ktp., Türkçe Yazmalar kısmı, no 13. [40] Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, no 197, 198. [41] Brockelmann, IX, 344; Bursalı, c. I, s. 278; Doğan, s. 277. [42] Mardin, c. I, s. 133; c. II-III, s. 1106. [43] Bilmen, c. II, s. 742/431. [44] Bursalı, c. I, s. 300; Bilmen, c. II, s. 742/432. [45] Bkz. Es’ad Sâhib, Buğyetü’l-vâcid fî mektûbâtı Hadrati Mevlânâ Hâlid, Dımaşk 1334, s. 296-297; Bilmen, c. II, s. 743/433; Doğan, s. 59, 264. [46] Bursalı, c. I, s. 142; Yücer, s. 256-257. [47] İstanbul Ünv. Ktp., İbnü’l-Emîn, no 2649, vr. 30-33; Bursalı, c. I, s. 244. [48] Bursalı, c. I, s. 215-216; Doğan, s. 49. Ktp., no 29129. [49] Bayraktar, Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 1995, II, 104. [50] Bilmen, c. II, s. 751/434. [51] Bursalı, c. I, s. 38. [52] Bursalı, c. I, s. 202; Doğan, s. 226, 246; Yücer, s. 315. [53] Bilmen, c. II, s. 752/435. [54] Süleymaniye Ktp., M. Hafid Efendi Mülhakı, no 56; Düğümlü Baba, 4m. [55] Nakşbendî, Tefsîru dürreti’l-yetîme, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, no 82, vr. 485b. [56] Süleyman Mollaibrahimoğlu, Yazma Tefsir Literatürü, İstanbul Damla Yay., 2007, s. 601-606. [57] İst. Büyükşehir Bld. Kitaplığı, Osman Nûri Ergin Yazmaları, no 1548/4, vr. 72a-75b. [58] Bursalı, c. I, s. 343-344. [59] Bursalı, c. I, s. 285; Bilmen, c. II, s. 752/436; Yücer, s. 796. [60] Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, c. III, s. 524; Bursalı, c. I, s. 330 Süleyman Hakkı Efendi Eskişehrî’nin tercüme-i hâli içinde; Mardin, age, II-III, 311; Bilmen, c. II, s. 752-753/437. [61] Ktp., Şişli, no 20. Bu tefsirin mütercimi çoğu zaman karıştırılmaktadır. Bayezit Devlet Kütüphanesi fiş kataloğunda Cemâleddin Han ile Hayreddin Han birleştirilmiş, bir de bunların yanına Afgânî eklenerek şu isim ortaya çıkmıştır AFGÂNİ Cemâleddin Mehmed Hayreddin. Bu vesileyle burada kütüphanelerimizin kataloglarının tekrar düzenlenmesi ve tasnif edilmesi gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Bilgisayar ile çalışan kütüphanelerin kayıtlarında dahi konular ve diller birbirine girmiş durumdadır. [62] Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz, İstanbul Kitabevi Yay., 2006, c. II, s. 399-400; Mustafa Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsîr Tarihinden Bazı Portreler II”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 16, 2002, s. 115-116. [63] Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler II”, sy. 16, s. 115-116. [64] Ktp., Öğüt, no 1169; Süleymaniye Ktp, Hasib Efendi, no 25. [65] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 1106. [66] Bu iki eser Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde ve Osmanlılar Ansiklopedisi’nde Akkirmani’ye atfedilmektedir. Şerhu’l-Hadisi’l-Erbain ile aynı eserin tercümesi olan Burhânü’l-Müttakîn Tercüme-i Hadisi’l-Erbain de iki ayrı esermiş gibi Akkirmani’ye izafe edilmektedir. Hâlbuki birinci kitabı 6. hadîse kadar Birgivî yazmış, yedinci hadisten itibaren Arapça olarak Akkirmanî tamamlamıştır. İkinci eser ise bu kırk hadis şerhinin Mustafa Cem’î tarafından yapılmış olan tercümesidir. [67] Bu risâleler Mustafa b. Halil Zağravî tarafından Arapça telif edilmiş olup 1317’de basılan bir Mecmuatü’r-Resâil içerisinde bulunmaktadır. Mustafa Cem’î, bu risaleleri tercüme ederek, yine kendisinin tercüme ettiği el-Bürhânü’l-müttakîn tercüme-i Hadîs-i Erba’în isimli eserin baş tarafında neşretmiştir. İstanbul 1298 Bir nüshası Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, no 523’te, diğer bir nüshası da Ktp., Öğüt, no 1101’de bulunmaktadır. [68] Bursalı, c. I, s. 155-157. [69] “Rabbinin ismini zikret…” Müzzemmil, 8 [70] Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, c. III, s. 123. [71] Bursalı, c. II, s. 40; Bilmen, c. II, s. 753/438; Doğan, s. 183. [72] Bursalı, c. II, s. 39-40; Doğan, s. 166. [73] Bursalı, c. II, s. 37-38. Süleymaniye Ktp., Lâleli, no 319. [74] Hikmet Gazetesi, sy. 3, 25 Rebîu’l-Âhir 1328, s. 2-3. [75] Bursalı, c. I, s. 285-286; Doğan, s. 117, 245, 250, 260. [76] Bursalı, c. I, s. 385-387; Bilmen, c. II, s. 755/441; Doğan, s. 40, 239, 281. [77] Bayraktar, Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 2001, III, 22. [78] Bayraktar, Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, II, 31. [79] Bilmen, c. II, s. 756/442. [80] Bayraktar, Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 1993, I, 105, 107; Mustafa Özel, “Muhammed Nûru’l-Arabî’nin Fâtiha ve Kevser Sûreleri Tefsîri”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 28, 2008, s. 1-10. [81] Bayraktar, c. III, s. 74. [82] Mardin, c. II-III, s. 139, 1107. [83] Eser hakkında iki yüksek lisans çalışması yapılmıştır A. Kadir Kaptan, Muhammed b. Ahmed el-İskenderânî’nin “Keşfü’l-esrâri’n-nûrâniyyeti’l-Kur’âniyye” Adlı Eserinin Tahlili, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1992; Abdurrahman Ateş, İskenderânî ve İlmî Tefsirdeki Yeri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1994. [84] Mardin, c. II-III, s. 175-176, 780, 856, 1107. [85] Bursalı, c. II, s. 58-59; Bilmen, c. II, s. 759/444; Doğan, s. 225; Özel, sy. 16, s. 119. [86] Bursalı, c. I, s. 318; Bilmen, c. II, s. 760/445; Doğan, s. 200. [87] Özel, sy. 16, s. 120. [88] Bursalı, c. II, s. 422-426; Yücer, s. 798. [89] Bursalı, c. I, s. 318; Bilmen, c. II, s. 760/446; Doğan, s. 202. [90] Bursalı, c. I, s. 265; Bilmen, c. II, s. 761/447; Doğan, s. 203, 255. [91] Bursalı, c. I, s. 134. [92] Özel, sy. 16, s. 120. [93] Bursalı, c. II, s. 129-132. [94] Mardin, c. II-III, s. 150-151, 1107. [95] Bilmen, c. II, s. 761/448; Ayrıca bkz. Ekrem Gülşen, Giridli Sırrı Paşa ve Tefsir İlmindeki Yeri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1992. [96] Yücer, s. 797. [97] Mardin, c. II-III, s. 146, 1107. [98] Uludağ Ünv. İlh. Ktp., no 4322. [99] Bursalı, c. II, s. 213. [100] Bursalı, c. I, s. 65; Doğan, s. 123. [101] Özel, sy. 16, s. 123. [102] Ktp., Öğüt, no 1099. [103] Ktp., Hakses, no 640. Diğer eserleri için bkz. Bilmen, c. II, s. 762/449; Ömer Yılmaz, Edirne Müftüsü Mehmed Fevzî Efendi, Ankara 2008, s. 82-122; Mustafa Uzun, “Fevzi Efendi”, DİA, XII, 506. [104] Mardin, c. II-III, s. 143, 1107. [105] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 840, 1107. [106] Albayrak, Sâdık, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul 1996, c. III, s. 272; Özel, sy. 16, s. 142. [107] Bursalı, c. I, s. 287-288; Doğan, s. 125. [108] Bursalı, c. I, s. 318-319. [109] Bu takrir, mukarririn vefâtından birkaç sene sonra h. 1326’da Ebu’r-Rızâ-zâde Rızâ tarafından Mekârim-i Ahlâk dergisinde neşredilmiştir. 1 Şevval 1326 / Ekim 1324, sayı 5, sayfa 35 [110] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 863, 1106-1107. [111] İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kitaplığı, Osman Ergin Türkçe Yazmaları. [112] Bursalı, c. II, s. 209. [113] Ktp., Öğüt, no 1159. [114] Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, c. IV, s. 316-317. [115] Mardin, c. I, s. 114, 445-496; c. II-III, s. 150, 833, 1108. Bu eser neşredilmiştir Mustafa Ünver, “Sarayda Abdülhamid Han Huzurunda Bir Tefsir Dersi ve Neşri”, Dinsel ve Kültürel Farklılıkların Birarada Yaşanması/İstanbul Tecrübesi, editörler Mehmet Fatih Arslan – Muhammed Veysel Bilici, İstanbul 2010, s. 333-353. [116] Bursalı, c. II, s. 212-213. [117] Vassâf, c. IV, s. 136; Yücer, s. 150, 784. [118] Albayrak, c. IV, s. 388-389. [119] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 1108. [120] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 1107. [121] Albayrak, c. IV, s. 280-281. [122] Bursalı, II, 59-60; Bilmen, Tefsîr Tarihi, II, 771, no 451; Mardin, c. II-III, s. 288; Doğan, s. 224. [123] Albayrak, c. III, s. 54; Özel, sy. 16, s. 142. [124] Ktp., Genel, no 045514. Hidâyet Zertürk tarafından sadeleştirilerek neşredilmiştir. İstanbul 2008 [125] Mardin, c. II-III, s. 179-180, 1107. [127] Vassâf, c. III, s. 269. Bu eser Divan ve İz Yayınları tarafından İstanbul’da neşredilmiştir. [128] Mardin, c. I, s. 102; c. II-III, s. 147-149. [129] Süleymaniye Ktp., İzmirli İsmail Hakkı, no 1493; Mardin, c. II-III, s. 461-580, 1106. [130] Bu kitap bazı listelerde isim benzerliği sebebiyle Bursevî’ye v. 1137/1724 izâfe edilmektedir. Hâlbuki Bursevî’nin eserleri arasında müstakil Yasin tefsirinden bahsedilmez. Bkz. Bilmen, c. II, s. 714/392. [131] Sırat-ı Müstakim, 1324, 1/3, 33-34; 1/4, 49-50; 1/5, 65-66; 81-82, 97-98, 113-114, 129-130, 145-146, 161-162, 177-178, 193-194, 225-227, 1/19, 289-290. [132] Bursalı, c. I, s. 251; Bilmen, c. II, s. 771/452; Albayrak, c. II, s. 275. [133] Özel, sy. 16, s. 123-124. [134] Albayrak, c. III, s. 373; Abay, “Osmanlı Döneminde Yazılan Tesir ile İlgili Eserler Bibliyografyası” s. 284; Özel, sy. 16, s. 141. [135] Albayrak, c. II, s. 351. [136] Bursalı, c. III, s. 277-278; Özel, sayı 16, s. 124. [137] Kehhâle, Muʻcem, III, 884; Brockelmann, IX, 367; Doğan, s. 188. [138] Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, no 128. [139] Bilmen, c. II, s. 773/454. [140] Bursalı, c. III, 27-28; “Hocazâde Ahmed Hilmi”, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 207. [141] Albayrak, c. IV, s. 322-323. [142] Albayrak, c. III, s. 172-173. [143] Albayrak, c. I, s. 264-265. [144] Albayrak, c. II, s. 358-359. [145] Albayrak, c. IV, s. 152-153. [146] Mardin, c. II-III, s. 238-240, 376-442, 927; Albayrak, c. III, s. 201-202; Özel, sy. 16, s. 125-126. [147] Albayrak, c. III, s. 350. [148] Albayrak, c. IV, s. 242-244. [149] Bu eser, Ali Turgut tarafından Yaratılış ve Ötesi ismiyle sadeleştirilip neşredilmiştir İstanbul 1989. Hayatı Hakkında bkz. Bursalı, c. III, 299-300. [150] Bilmen, c. II, s. 775/456. [151] İrfan Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, İstanbul 1984, s. 65-66. [152] Mardin, c. II-III, s. 181-182, 390-395, 404-413, 581-644, 779, 783, 859-860, 1107; Albayrak, c. IV, s. 390-391. [153] Vassâf, c. IV, s. 212-214. [154] Bilmen, c. II, s. 774, no 455; Albayrak, c. III, s. 390-391; Doğan, s. 187; İsmail Kara, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi, İstanbul Dergâh Yay., 2011, I, 107-108. [155] Abdullah Ceyhan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserler Kataloğu, Ankara Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 1994, II, 134-135. [156] Vassâf, c. II, s. 395, 398. [157] A. Abdülkâdiroğlu, “Ahmed Mahir Efendi”, DİA, II, 98. [158] TBMM Zabıt Ceridesi, Altmışbirinci İctima, 21 Şubat 1341 Cumartesi, İkinci Celse; Dücane Cündioğlu, Bir Kur’ân Şâiri -Mehmed Âkif ve Kur’an Meâli-, İstanbul 2000, s. 120, 292. [159] Mardin, c. II-III, s. 156, 839, 1108. [160] Vassâf, c. IV, s. 269-270. [161] Mollaibrahimoğlu, Yazma Tefsir Literatürü, s. 613-616. [162] Vassâf, c. IV, s. 104; Vicdânî, 223; Yücer, s. 151. [163] Mardin, c. II-III, s. 140-141, 828-829; İpşirli, “Huzur Dersleri”, s. 443; Albayrak, c. IV, s. 352-353. Bu notların bir kısmını Mardin misal olarak nakleder Huzur Dersleri, II-III, 443-460. [164] Bu risâle neşredilmiştir. Bkz. Mustafa Özel, “Nahl/16 Sûresinin 90. Âyetinin Tefsîri”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, X/2 – 2006, s. 135-147. [165] Bayraktar, c. I, s. 22. [166] Turan Alptekin, “Ahmed Hüsameddin”, DİA, II, 91; Özel, sy. 16, s. 127-128 [167] Süleymaniye Ktp., İzmirli İ. Hakkı, no 3819. Kitap burada Ahmed Cevdet Paşa’ya izâfe ediliyor. Herhalde isim benzerliği sebebiyle karıştırılmış. [168] Mardin, c. II-III, s. 133-134, 824. [169] Albayrak, c. III, s. 72-73; Nihat Azamat, “Elif Efendi, Hasîrîzâde”, DİA, XI, 37-38; Özel, sy. 16, s. 129-130. [170] Albayrak, c. V, s. 92-93. [171] Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, “Hüseyin Vassâf”, DİA, XIX, 18-19; Özel, sayı 16, s. 130-131. [172] Vassâf, c. I, s. XXVII. Hüseyin Vassâf, Ahmed Nazmî Efendi’nin tercüme-i hâlini yazarken şöyle der “Kendisiyle hukûk-ı kadîmem olup bir zamanlar beraber çalışmak sûretiyle Sûre-i Bakara ve Sûre-i Yâsîn’i Rûhu’l-Beyân’dan tercüme etmiş ve Sûre-i Yâsîn Tefsîri tercümesine birçok hakâyık daha ilâve etmiş idik.” Vassâf, IV, 148 [173] Albayrak, III, 123-124; Ercan Alkan’ın eser hakkında kısa bir tanıtımı için bk. Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı 27, 2011, s. 365. [174] Ömer Çelik, “Muhammed Es’ad Erbilî’nin 1847-1931 Kur’ân-ı Kerim Âyetlerini Yorumlama Yaklaşımı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı 6, 2001, s. 177-210. [175] Albayrak, c. IV, s. 314-315. [176] Özel, sy. 16, s. 132. [177] Özel, sy. 16, s. 134. [178] Kâmil Şahin, “Ahmed Hamdi, Serbestzâde” mad., DİA, İstanbul 1989, II, 72; Özel, Mustafa, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler I”, Dokuz Eylül Ünv. İlâhiyat Fak. Dergisi, sy. 15, İzmir 2002, s. 79. [179] Ali Birinci, “Hoca Rasim Efendi” mad., DİA., İstanbul 1998, XVIII, 194-195; Özel, sy. 16, s. 135. [180] Mardin, c. II-III, s. 167-170; Özel, sy. 16, s. 135-136. [181] Özel, sy. 16, s. 136-137. [182] Bayraktar – Hüseyin Türkmen, İstanbul 2003, c. IV, s. 155-157. [183] Vassâf, c. I, s. 411-412; Özel, sayı 16, s. 139. [184] Vassâf, c. I, s. 411-412; Özel, sy. 16, s. 139. [185] Mardin, c. II-III, s. 317-320; Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler I”, sy. 15, s. 91. [186] Özel, sy. 15, s. 87. [187] Özel, sy. 16, s. 143. [188] El Yazmaları Enstitüsü, C-697/9650-C-699/9650. [189] Dergah Edebiyat Ansiklopedisi, VI, 2, “Kur’an” mad. [190] Bursalı, c. I, s. 390-392; Bilmen, c. II, s. 590-592/273; Doğan, s. 167-170. [191] Semerkandi’nin Nebe’ cüzü tefsîri Mustafa Küçük tarafından günümüz Türkçesine kazandırılmış ve Amme Cüz’ünün Tercüme ve Tefsîri ismiyle İstanbul’da 1984 tarihinde 247 sayfa halinde Sezgin neşriyat tarafından neşredilmiştir. Bu durum, Semerkandi’nin tefsîrine olan tarihî alâkanın günümüzde de devâm ettiği anlamına gelmektedir. [192] Abay, s. 276. [193] Bursalı, c. I, 390; Abay, s. 271. [194] Ktp. Ayasbeyoğlu, no 342; Öğüt, no 1130. [195] Süleymaniye Ktp., H. Reşid Efendi, no 12; Konya Bölge Yazma Eserler Ktp., Konya İl Halk Ktp., 42 Kon 5756/2. [196] Ktp., Arapgirli, no 571. [197] Bk. Mehmed Şeyhî, Vekâyiu’l-fudala, II, 158; Mehmed Süreyyâ, c. IV/1, s. 235. [198] Terceme-i Tefsîr-i Tibyân, Arap harfleriyle dokuz kez basılmıştır. 4 cilt, Kâhire 1257/1841-1842, 1849, 1866-1867 İstanbul, Matbaa-i Sultaniye, 1875, 1890-1891, 1891, 1899-1900, 1902-1903, 1905- 1906. İki kez de Latin harfleriyle basılmıştır. 1956-1957’de Süleyman Fahir tarafından latinize edilip sadeleştirilerek Kur’ân-ı Kerim Meali ve Tefsîri ismiyle İstanbul’da basılmıştır. 1980-1981’de Ahmed Davudoğlu tarafından tekrar neşredilmiştir. [199] Erhan Yetik, “Tasavvufi Açıdan Fâtiha Tefsiri İsmail-i Ankaravi’nin Fütûhât-ı Ayniye’si Üzerine Bir Çalışma”, On Dokuz Mayıs Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, sy. 8 Samsun 1996, s. 45-107. [200] Bazı kütüphane fişlerinde ve bunların tesiriyle Kur’ân tercümeleri listelerinde bu eser İsmail Hakkı Bursevî’ye v. 1137/1724 izâfe edilmektedir. Bu hata muhtemelen iki büyük âlimin de sahip olduğu el-Celvetî nisbesinden kaynaklanmaktadır. [201] Abay, s. 280. [202] Bu kitap IRCICA’nın yayınladığı World Bibliography’de ve Muhammed Hamidullah’ın vermiş olduğu tercüme listelerinde, isim benzerliği sebebiyle, Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’ne v. 1350/1931 nisbet edilmektedir. Hâlbuki Es’ad Erbilî Hazretleri’nin Âyetü’l-Kürsî ile alakalı müstakil bir eseri bulunmamaktadır. [203] Abay, s. 281. [204] Süleymaniye Ktp. M. Arif – M. Murad, no 167/2; Ktp., Genel, no 1759. [205] Bursalı, c. I, s. 394; Bilmen, c. II, s. 740/427; Doğan, s. 142. Ferruh Efendi’nin tefsîrinde her ne kadar Mevâhib esas kabul edilmiş olsa da Tibyân, Beydâvî, Keşşâf ve Hâzin tefsîrleriyle karşılaştırılması yapılmıştır. Âyetlerin nüzul sebebleri ve bazı tefsîrcilerin beyânları âyet meallerinin altına yazılmıştır. Halkın kolayca anlaması hedeflendiğinden müteşabih kelimelerden kaçınılmıştır. Mevâkib’ın baskısı, II. Meşrutiyet’e kadar 1865, 1870, 1879, 1899, 1902-1903, 1905, 1905-1906 tarihlerinde tam 7 kez tekrarlanmıştır. Süleyman Fahir tarafından Latin harflerine aktarılmıştır. Kur’an-ı Kerîm ve Meali Mevâkib Tefsiri, İstanbul 1959. 1987 yılında Ahmet Ağırakça ile Beşir Eryarsoy tarafından, Nüzul Sebebli Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Meali adıyla yeniden düzenlenerek neşredilmiştir. [206] Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, İstanbul 1971, c. I, s. 446. Bu tefsire Tefsîr-i Hüseynî de denmektedir. [207] Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Ef., no 5487. [208] E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara 1976, IV, 212. [209] Ed. Engelhard, Türkiye ve Tanzimat, trc. Ali Reşat, 1328, s. 179. [210] Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Ankara 1991, s. 698-886. [211] Elmalı’lı Muhammed Hamdi Efendi bu hususta şöyle şikâyetlenir “…Bâb-ı Âlî’nin hazîne-i evrâkındaki siyâsî vesîkaların bu noktadan tetkîkinde, elde edilecek mâlûmât mühimdir. Ne çare ki, milletin mütefekkirlerinin edây-ı istifâdesine geçebilmek de müşkilcedir. Bunları ve bu gibi ahvâlin belki umumunu Avrupa devletleri hiç olmazsa sarı, yeşil, kırmızı ve mavi kitaplarla milletlerine neşrederek, ilim erbabının fikrî inkişâfından istifade ettikleri halde, biz evvelâhir bunun aksine mahkûmuz. Bu babdaki siyâsî zorlamaların rûhu meçhûlümüz kalır ve erbâb-ı ilim, lâzım gelen ictihadlarını yürütemez. Çünkü fikrî ızdırârı hissettirecek vesîl yoktur.” Elmalı’lı M. Hamdi Yazır, Ahkâm-ı Evkâf, Tâbii Mehmed Şükrü, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1327, s. 129 “Bu memlekette, icraya tesir edecek hâricî zorlamaların millete duyurulmadan tatbîke konulması, Avrupa’nın bizde muvaffak olduğu teshîr-i tâiâneden birisidir. Bilmem ki bu da onlardan mıdır? Yoksa bizden midir?” Elmalı’lı, Ahkâm-ı Evkâf, İstanbul 1327, s. 136 [212] Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Ahkâm-ı Evkâf, tâbii Ahmed Hâlid, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1326, s. 14. Hamdi Efendi, vakıfların azalma sebeplerinden birini de şöyle îzâh eder “Ümmet-i İslâmiye, sahip olduğu yüce mevkiini ve servet istihsalindeki eski kuvvetini zayi etmeye başlamasıyla Avrupa’nın tasallutu ve milletlerarası münasebetin genişlemesi ve değişikliği yüzünden, memleketimiz bir takım ahid ve kayıtlar altında müthiş bir rekabet ve helak edici bir felâket içinde ezildikçe, gayet tabîi olarak, bir taraftan umumî servetlerimiz noksanlaşmış, diğer taraftan pek cüz’î istihsâlâtımız da büyük mecralardan sürekli bir şekilde akıp gitmeye başlamıştır. Bu sebeple hayatî ihtiyaçlarımızın artışı nisbetinde genişlemesi şöyle dursun, malî vasıtalarımız daraldıkça elimizde mevcudiyetini zannedebildiğimiz servet kaynaklarımızın sarf ve istihlâkini bir kurtuluş çaresi telâkki etmek, yani hazıra göz dikmek tabii bir âdet olmuştur. Bu sûretle malların müebbeden hapsine vakfedilmesine karşı bir hoşnutsuzluk ve kamuya faydalı hayrat ve meberrât ihdasında da bir imkânsızlık meydana gelmiştir. Binâenaleyh, yalnız İmâm-ı A’zam mezhebine doğru bir istikâmet almakla kalmayıp, belki lüzumuna hükmedilmiş bulunan eski vakıflara da sirayet ve yontulma nokta-ı nazarından daha ileri gidecek arzu ve eğilimler meydân almıştır. Hilâfet-i İslâmiye’nin sâha-i himâyetine nisbeti pek manevî olarak kalan ve fiilen ağyârın taht-ı tahakkümüne düşen Cemaat-ı İslâmiye’nin, yegâne içtimaî sermayeleri vakıflarından ibaret olabildiğine nazaran İslâm Ümmeti’nin asr-ı hâzırda en mühim içtimaî menfaatleri de vakıflara medyun olmak iktiza ediyor.” Elmalı’lı M. Hamdi Yazır, İrşâdü’l-ahlâf fî ahkâmi’l-evkâf, Ahmed Kâmil Matbaası, İstanbul 1330, s. 171-172 [213] BOA/Cevdet 1255 32489; John Robert Barnes, An Introduction TO, Religious Foundationsin the Ottoman Empire, Brill, 1986, s. 86. [214] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, trc. Metin Kıratlı, Ankara 1988, s. 94-95, 97-98. [215] Nazif Öztürk, Elmalı’lı M. Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, s. 9-12, 187-197. [216] Elmalı’lı, Ahkâm-ı Evkâf, İstanbul 1326, s. 14. [217] Yücer, s. 795. Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an MealiMuhammed sadece bir peygamberdir; ondan önce de peygamberler gelip geçti. Öyleyse, o ölür yahut öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Kim topukları üzere geri dönerse Allah'a zarar veremez; fakat şükredenlerin ödülünü Allah Okuyan Kur’an Meal-TefsirMuhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler elbette geçmiştir. O ölür veya öldürülürse, topuklarınız üzerine geriye, eski dininize mi döneceksiniz? Kim böyle iki topuğu üzerine geri dönerse, bilsin ki Allah'a asla zarar veremeyecektir. Allah şükredenleri ileride Yüksel Mesaj Kuran ÇevirisiMuhammed sadece bir elçidir ve ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. Ölür yahut öldürülürse geriye mi döneceksiniz. Dönekler ALLAH'a hiçbir zarar veremez. ALLAH şükredenleri ancak bir resuldür. Ondan önce de resuller gelip geçti. Eğer o ölür ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz. Kim topukları üzerinde gerisin geri dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiMuhammed sadece bir elçi­dir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz? Gerisin geri dönenin Allah'a bir zararı olmaz. Allah, görevini yapanları* Rıza Safa Kur'an-ı Kerim GerçekMuhammed, bir elçiden başkası değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi, O ölürse veya öldürülürse, topuklarınızın üzerinde geriye döneceksiniz; öyle mi? Kim topuklarının üzerinde geriye dönerse, Allah'a, asla dokunca veremez. Ve Allah, şükredenleri, yakında ödüllendirecektir.*Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anMuhammed yalnızca bir elçidir; ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. O halde o ölür ya da öldürülürse, topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Fakat kim topukları üzerinde geriye dönerse, iyi bilsin ki Allah'a hiç bir zarar veremez; halbuki Allah şükredenlerin karşılığını Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiMuhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıMuhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında sadeleştirilmiş Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. Şimdi o, ölür veya öldürülürse, siz gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim geri dönecek olursa, kesinlikle Allah'a bir zarar veremeyecektir. Fakat Allah, şükredenleri yakında Esed Kur'an MesajıMuhammed yalnızca bir elçidir; ondan önce de başka elçiler gelip geçtiler Öyleyse, o ölür yahut öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Ama, topukları üzerinde gerisin geri dönen kişi hiçbir şekilde Allah'a zarar veremez. -halbuki Allah, Kendisine şükreden herkesin karşılığını İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe MealiMuhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye eski dininize mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiMuhammed de ancak bir Resuldür ondan evvel Resuller hep geldi geçti, şimdi o ölür veya katledilirse siz ardınıza dönüverecek misiniz? Her kim ardına dönerse elbette Allaha bir zarar edecek değil, fakat şükredenlere Allah yarın mükafat verecekSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiMuhammed, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse, Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah, şükredenleri yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz kalebtüm? İki topuğu üzerinde geri dönen yenkalib kimse Tanrı'ya kesinlikle zarar veremez. Tanrı, şükredenleri pek yakında Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i KerimMuhammed bir peygamberden başka bir şey değildir. Ondan evvel daha nice peygamberler gelib geçmişdir. Şimdi o, ölür yahud öldürülürse ökçelerinizin üstünde gerisin geri mi döneceksiniz? Kim böyle iki ökçesi üzerinde ardına dönerse elbette Allaha hiç bir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah şükür ve sebat edenlere mükafat sadece bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o, ölür veya öldürülürse; geriye mi döneceksiniz? Kim geriye dönerse; Allah'a hiç bir zarar vermez. Allah, şükredenlerin mükafatını Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıMuhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de, elçiler gelip geçmiştir. Öyleyse şimdi, O, ölür veya öldürülürse topuklarınızın üstünde geri mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geri dönerse, Allah'a hiç bir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri Yıldırım Kuran-ı Kerim ve MealiMuhammed, sadece resuldür, elçidir. Nitekim ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, Siz hemen gerisin geriye dinden mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah'a asla zarar veremez. Ama Allah hidayetin kadrini bilip şükredenleri bol bol Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüMuhammed, Rasulden başka bir şey değildir. Ondan önce de Rasuller gelip geçti. Şimdi o ölse veya öldürülse, siz inancınızdan - davanızdan geri mi döneceksiniz? Her kim geri dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez! Allah şükredenleri cezalandıracaktır değerlendirenlere bunun getirisini yaşatacaktır.Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran ÇevirisiMuhammed sadece bir elçidir ve ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. Ölür yahut öldürülürse geriye mi döneceksiniz. Dönekler ALLAH'a hiç bir zarar veremez. ALLAH şükredenleri ödüllendirecektirErhan Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anMuhammed, ancak bir rasuldür. Ondan önce de rasuller gelip geçti. Eğer o ölür ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz. Kim topukları üzerinde gerisin geri dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri Khalifa The Final TestamentMuhammad was no more than a messenger like the messengers before him. Should he die or get killed, would you turn back on your heels? Anyone who turns back on his heels, does not hurt GOD in the least. GOD rewards those who are Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationAnd Mohammed is but a messenger, like many messengers who have passed before him. If he dies or is killed will you turn back on your heels? And whoever turns back on his heels, he will not harm God in the least. And God will recompense the Quran A Reformist TranslationMuhammed is but a messenger, like many messengers that have passed before him. If he dies or gets killed, will you turn back on your heels? Whoever turns back on his heels, he will not harm God in the least. God will reward the thankful. 03- ÂL-U İMRAN SÛRESİ آل عمرانAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym وَسَارِعُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ 133- Ve sariu ila mağfiretin min Rabbiküm ve cennetin arduhes Semavatu vel Ardu, u`ıddet lil müttekıyn; 133- Koşuşun, Rabbinizden hakikatinizdeki Esmâ bileşiminden kaynaklanacak olan mağfirete ve semâlar idrak mertebeleri ile arz kuvveler platformu genişliğindeki Allâh Esmâ`sının kuvveleriyle tahakkuk ortamı olan cennete… Korunanlar için hazırlanmıştır o! الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ 134- Elleziyne yünfikune fiys serrai ved darrai vel kazımiynel ğayza vel afiyne aninNas* vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn; 134- Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allâh için karşılıksız bağışta bulunurlar, kızdıklarında öfkelerini kontrol ederler, insanların kusurlarını affederler. Allâh ihsan edenleri sever. وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَىٰ مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ 135- Velleziyne izâ fe`alu fahışeten ev zalemu enfüsehüm zekerullahe festağferu li zünubihim* ve men yağfiruz zünube illAllâh* ve lem yusırru alâ ma fe`alu ve hüm ya`lemun; 135- Onlar utanılacak bir iş yaptıklarında veya Allâh`tan perdelenerek nefslerine zulmettiklerinde; Allâh`ı düşünüp yaptıkları yanlış, kusur dolayısıyla istiğfar ederler. Suçları da Allâh`tan başka kim bağışlayabilir ki! Onlar yaptıkları yanlışlarda ısrarlı değillerdir. أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ 136- Ülaike cezauhüm mağfiretün min Rabbihim ve cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve nı`me ecrul amiliyn; 136- İşte onların yaptıklarının karşılığı cezası, Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Sonsuza dek orada kalırlar. Ne güzel mükâfattır bu yararlı iş yapanlara. قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ 137- Kad halet min kabliküm sünenün fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn; 137- Sizden önce kendine özgü yaşam tarzları olan toplumlar gelip geçti. Arzda fiilen veya bilgi yollu gezinin de hakikati yalanlayanların sonu ne oldu görün. هَٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ 138- Hazâ beyanun linNasi ve hüden ve mev`ızatün lil müttekıyn; 138- Bu, insanlar için açıklama ibret, korunanlar için de hidâyet ve öğüttür aydınlatma. وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ 139- Ve lâ tehinu ve lâ tahzenu ve entümül a`levne in küntüm mu`miniyn; 139- Gevşemeyin, hüzünlenmeyin; siz en üstün olanlarsınız, eğer iman edenlerseniz. إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ ۚ وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ 140- În yemsesküm karhun fekad messel kavme karhun mislüh* ve tilkel eyyamu nüdavilüha beynen Nas* ve liya`lemAllâhulleziyne amenû ve yettehıze minküm şüheda`* vAllâhu lâ yuhıbbuz zalimiyn; 140- Eğer size bir yara -nın ızdırabı dokunuyorsa, o topluluğa da bir benzeri dokunmuştur. Böyle günler, devridaim olur insanlar arasında. İman edenlerin Allâh`ça bilinmesi varlığındaki Esmâ mertebesince açığa çıkarılanın sonucunun meydana getirilmesi ve hakikate hayatları pahasına şehâdet edenlerin oluşması içindir. Allâh zulmedenleri nefslerinin veya başkalarının hakkını vermeyenleri sevmez. وَلِيُمَحِّصَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ 141- Ve li yümahhısAllâhulleziyne amenû ve yemhakal kafiriyn; 141- Ve dahi bu yaşanılanlar, Allâh`ın iman edenleri bu olayları yaşatarak arındırması; hakikati örtenleri de bu yoldan mahvetmesi içindir. أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ 142- Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemma ya`lemillâhulleziyne cahedu minküm ve ya`lemes sabiriyn; 142- Yoksa siz zannetiniz mi ki Allâh, içinizden o mücahede edenleri aziym ve kararlılıkla hakikati yaşamak için mücadele edenleri belli etmeden, bu yolda sabırla devam edenleri ortaya çıkarmadan, cenneti yaşayacaksınız! وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ 143- Ve lekad küntüm temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fekad raeytümuhu ve entüm tenzurun; 143- Andolsun siz, ölümle karşı karşıya kalmadan önce şehîd olmayı temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, bakıp duruyorsunuz! وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ ۚ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ ۚ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا ۗ وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ 144- Ve ma Muhammedün illâ Rasûl* kad halet min kablihirRusül* efein mate ev kutilenkalebtüm alâ a`kabiküm* ve men yenkalib alâ akıbeyhi felen yadurrAllâhe şey`a* ve seyeczillahuş şakiriyn; 144- Muhammed, Rasûlden başka bir şey değildir. Ondan önce de Rasûller gelip geçti. Şimdi o ölse veya öldürülse, siz inancınızdan – davanızdan geri mi döneceksiniz? Her kim geri dönerse, Allâh`a hiçbir zarar veremez! Allâh şükredenleri cezalandıracaktır değerlendirenlere bunun getirisini yaşatacaktır. وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا ۗ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا ۚ وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ 145- Ve ma kâne li nefsin en temute illâ Biiznillâhi Kitaben müeccela* ve men yürid sevabed dünya nü`tihi minha* ve men yürid sevabel ahireti nü`tihi minha* ve senecziş şakiriyn; 145- Varlığındaki Allâh Esmâ`sının oluşturduğu “B”iiznillâh değişmez programı kitaben müeccela elvermedikçe hiç kimse ölmez! Kim dünyanın nimetlerini isterse, ona dünyada veririz. Kim de sonsuz gelecek sürecinin nimetlerini arzu ederse, ona da ondan veririz. Biz şükredenlerin cezasını karşılığını veririz değerlendirenlerin değerlendirmelerinin sonucunu yaşatırız. وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ 146- Ve keeyyin min Nebiyyin katele meahu ribbiyyune kesiyr* fema vehenu lima esabehüm fiy sebiylillâhi ve ma daufu ve mestekânu* vAllâhu yuhıbbus sabiriyn; 146- Nice Nebiler, beraberlerinde Rablerinin kulluğu içinde olduklarını yaşayanlar olduğu hâlde savaştılar da; Allâh yolunda başlarına gelenler yüzünden gevşemediler, zaaf göstermediler ve boyun eğmediler. Allâh güçlüklere tahammül edenleri sever. وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ 147- Ve ma kâne kavlehüm illâ en kalu Rabbenağfir lena zünubena ve israfena fiy emrina ve sebbit akdamena vensurna alel kavmil kafiriyn; 147- Onların söyledikleri şu idi “Rabbimiz suçlarımızı ve yaptıklarımızdaki aşırılığı bağışla; bize metanet ve sebat ver; hakikati inkâr edenlere karşı bize yardım et, zafer ver. فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ 148- Fe atahumullâhu sevabeddünya ve husne seva Bil` ahireti, vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn; 148- Allâh da onlara hem dünya sevabını verdi hem de sonsuz gelecek sürecinin en güzel sevabını verdi. Allâh ihsan edenleri sever. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ 149- Ya eyyühelleziyne amenû in tütıy`ulleziyne keferu yerudduküm alâ a`kabiküm fetenkalibu hasiriyn; 149- Ey iman edenler, eğer kâfir olanlara hakikati inkâr edenlere uyarsanız, sizi topuklarınızın üzerinde geri döndürürler de hüsrana uğrayanlar olarak kalırsınız. بَلِ اللَّهُ مَوْلَاكُمْ ۖ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ 150- Belillâhu mevlâküm* ve HUve hayrun nasıriyn; 150- Doğrusu mevlânız Allâh`tır! O yardımıyla zafere ulaştırandır. سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا ۖ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۚ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ 151- Senulkıy fiy kulubil`leziyne keferürru`be Bima eşrekû Billâhi ma lem yünezzil Bihi sultanen ve me`vahümün nar* ve bi`se mesvez zalimiyn; 151- Kendilerine tanrı oldukları yolunda hiçbir delil inzâl edilmemiş olanları, hakikatlerindeki Allâh Esmâ`sına şirk koştukları için, kâfirlerin kalplerinde korku oluşturacağız, yaşam ortamları da ateştir. Zâlimlerin ulaştığı son ne kötüdür! وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ ۚ مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ ۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ ۖ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ ۗ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ 152- Ve lekad sadakakümullâhu va`dehu iz tehussunehüm Biiznihi, hatta izâ feşiltüm ve tenaza`tüm fiyl emri ve asaytüm min ba`di ma eraküm ma tuhıbbun* minküm men yüriydüd dünya ve minküm men yüriydül ahirete, sümme sarafeküm anhüm liyebteliyeküm* ve lekad `afa anküm* vAllâhu zü fadlin alel mu`miniyn; 152- Uhud`da Allâh elbette size sözünü tuttu; varlığınızdaki Allâh Esmâ`sının elverdiği kuvve ile Bi-iznihi onları yok etmek üzereydiniz. Ancak Allâh size sevdiğinizi zafer ve ganimet gösterdiğinde zayıflık gösterdiniz ve size verilmiş olan hükme isyan edip tartıştınız. Sizden kimi dünyalığı istiyordu görev yerini bırakıp ganimete koştu, kimi de sonsuz geleceği Rasûlün hükmüne uyup direndi ve şehîd oldu. Sonra Allâh, size ne durumda olduğunuzu göstermek için geri çevirdi. Bununla beraber sizi affetti. Allâh iman edenlere fazl sahibidir. إِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُونَ عَلَىٰ أَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ ۗ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ 153- İz tus`ıdune ve lâ telvune alâ ehadin ver Rasûlü yed`uküm fiy uhraküm feesabeküm ğammen Bi ğammin likey lâ tahzenu alâ ma fateküm ve lâ ma esabeküm* vAllâhu Habiyrun Bi ma ta`melun; 153- Hani Rasûl, arkanızdan sizi çağırırken, siz kimseye bakmadan kaçmaktaydınız. Bunun yüzünden Allâh, içinizde üzüntü üstüne üzüntü ile cezalandırdı ki kaybettiğinize üzülmek ya da size isâbet etmiş olanla kalmayasınız diye zafer, ganimet elinizden kaçmış, üstelik utanç verici bir duruma düşmüştünüz. Allâh yapmakta olduklarınızı yaratan olarak, her şeyden haberi olandır. ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشَىٰ طَائِفَةً مِنْكُمْ ۖ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ ۖ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ ۗ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ ۗ يُخْفُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَ ۖ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هَاهُنَا ۗ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَىٰ مَضَاجِعِهِمْ ۖ وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 154- Sümme enzele aleyküm min ba`dil ğammi emeneten nü`asen yağşa taifeten minküm ve taifetün kad ehemmethüm enfüsühüm yezunnune Billâhi ğayrel Hakkı zannel cahiliyyeti, yekulune hel lena minel emri min şey`* kul innel emre küllehu Lillâhi, yuhfune fiy enfüsihim ma lâ yübdune leke, yekulune lev kâne lena minel emri şey`ün ma kutilna hahüna* kul lev küntüm fiy buyutiküm le berezelleziyne kütibe aleyhimül katlü ila medaci`ıhim* ve liyebteliyAllâhu ma fiy suduriküm ve liyumahhısa ma fiy kulubiküm* vAllâhu Aliymun Bi zatis sudur; 154- Sonra gamın ardından bir güven duygusu inzâl ederek içinizi yatıştırdı. Bir grup da münafıklar – ikiyüzlüler kendi canlarının çıkarlarının kaygısına düşmüştü. Allâh`a karşı cahiliye zannı ile düşünerek “Bu karara bizim bir katkımız mı var” diyorlardı. De ki “Hüküm – karar tümüyle Allâh`a aittir!” Onlar dışa vurmadıklarını içlerinde sakladılar. “Bu hüküm – kararda bir hissemiz olsaydı burada öldürülmezdik” dediler. De ki “Evlerinizde dahi kalsaydınız, haklarında öldürülme yazılmış programlanmış olanlar her hâlükârda evlerinden çıkıp, düşüp kalacakları öldürülecekleri yere giderlerdi. Allâh içinizdekini dışınıza vurup ne olduğunuzu size göstermek ve yanlış fikirlerden arınmanızı sağlamak için bunu yaşattı. Allâh içinizdekileri bilir, zira sinelerinizin hakikati O`nun Esmâ`sıdır. إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا ۖ وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ 155- İnnelleziyne tevellev minküm yevmel tekal cem`ani innemestezellehümüş şeytanü Bi ba`dı ma kesebu* ve lekad afAllâhu anhüm* innAllâhe Ğafûr`un Haliym; 155- İki ordu karşı karşıya geldiğinde sizden kaçanlar, bunu, şeytanın vehmin kendilerinde oluşmuş yanlış fikirleri tahrik etmesi sonucu ortaya koymuşlardır. Allâh onları affetti. Allâh Ğafûr`dur, Haliym`dir. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَٰلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ 156- Ya eyyühelleziyne amenû lâ tekûnu kelleziyne keferu ve kalu li ıhvanihim izâ darebu fiyl Ardı ev kânu ğuzzen lev kânu `ındena ma matu ve ma kutilu* li yec`alellahu zâlike hasreten fiy kulubihim* vAllâhu yuhyiy ve yümıt* vAllâhu Bi ma ta`melune Basıyr; 156- Ey iman edenler… Dünyada gezip dolaşan ya da savaşa çıkan kardeşleri için “Eğer yanımızda kalsalardı ölmemiş veya öldürülmemiş olacaklardı” diyerek hakikati inkâr edenler gibi olmayın! Allâh bu fikri onların içinde bir hasretlik acısı olarak meydana getirdi. Allâh diriltir ve Allâh öldürür sebepler değil! Allâh yapmakta olduklarınızı Esmâ`sı itibarıyla onların hakikati ve dahi yaratıcısı olması ile Basıyr`dir değerlendirendir. وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ 157- Ve lein kutiltüm fiy sebiylillâhi ev müttüm le mağfiretün minAllâhi ve rahmetün hayrun mimma yecme`un; 157- Andolsun ki, Allâh uğruna öldürülmeniz veya ölmeniz karşılığında elde edeceğiniz bağışlanma ve rahmet, onların toplamakta olduklarından dünyalıktan daha hayırlıdır. وَلَئِنْ مُتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ 158- Ve lein müttüm ev kutiltüm le ilAllâhi tuhşerun; 158- Andolsun ki, ölseniz veya öldürülseniz Allâh`a haşr olunacaksınız değerlendirilmeniz hakikatiniz olan Allâh Esmâ`sıyla yapılacaktır. فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ۖ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ 159- FeBima rahmetin minAllâhi linte lehüm* ve lev künte fazzan ğaliyzal kalbi lenfaddu min havlike, fa`fü anhüm vestağfir lehüm ve şavirhüm fiyl emr* fe izâ azemte fe tevekkel alAllâh* innAllâhe yuhıbbül mütevekkiliyn; 159- Allâh`ın, hakikatinden açığa çıkardığı rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer sert ve keskin olsaydın onlar dağılıp giderlerdi. Onları affet ve bağışlanmalarını iste. Toplumsal konularda karar verirken onların fikirlerini al. Karar verip uygulamaya koyulduktan sonra da Allâh`a güven! Muhakkak ki Allâh kendisine tevekkül edenleri hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman edenleri sever. إِنْ يَنْصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ ۖ وَإِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذِي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهِ ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ 160- İn yensurkümullâhu fela ğalibe leküm* ve in yahzülküm femen zelleziy yensuruküm min ba`dih* ve alAllâhi felyetevekkelil mu`minun; 160- Eğer size Allâh yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Şayet sizi yardımsız kendi hâlinize bırakırsa, bunun sonucunda size kim yardımcı olabilir! İman edenler sadece Esmâ`sıyla hakikatleri olan Allâh`a tevekkül etsinler. وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَغُلَّ ۚ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 161- Ve ma kâne li Nebiyyin en yeğull* ve men yağlül ye`ti Bi ma ğalle yevmel kıyameti, sümme tüveffa küllü nefsin ma kesebet ve hüm lâ yuzlemun; 161- Bir Nebinin emanete hıyanet etmesi mümkün değildir. Her kim hıyanet ederse, hıyaneti boynunda asılı olarak gelir! Bundan sonra her nefse yaptıklarıyla kazandığı tam olarak verilir; onlara zulmedilmez! أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَنْ بَاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ 162- Efemenittebe`a rıdvanAllâhi kemen bâe Bi sehatın minAllâhi ve me`vahu cehennem* ve bi`sel masıyr; 162- Allâh rıdvanına Esmâ kuvvesinin, hakikatindeki varlığına tâbi olan kimse, Allâh`ın hışmının açığa çıktığı, yaşayacağı ortam cehennem olan kişi gibi midir? O ne kötü sondur! هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ 163- Hüm derecatün indAllâh* vAllâhu Basıyrun Bi ma ya`melun; 163- Onlar Allâh indînde, ilim – irfan anlayış farkları nedeniyle birbirlerinin üstünde olan farklı derecelerdedir. Allâh yapmakta olduklarınızı Esmâ`sı itibarıyla onların hakikati ve dahi yaratıcısı olması ile Basıyr`dir değerlendirendir. لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ 164- Lekad mennAllâhu alel mu`miniyne iz baase fiyhim Rasûlen min enfüsihim yetlu aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yuallimuhümül Kitabe vel Hikmete ve in kânu min kablü lefiy dalalin mubiyn; 164- Andolsun ki Allâh iman edenlere bir lütuf olarak, içlerinde nefslerinden bir Rasûl bâ`s etti aralarından kendi türlerinden bir Rasûl ortaya çıkardı, O`nun işaretlerini okuyor; onları arındırıyor, onlara hakikat bilgisini ve Hikmeti her şeyin oluş sistem ve düzenini öğretiyor. Hâlbuki onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler! أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّىٰ هَٰذَا ۖ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ 165- Evelemma esabetküm musıybetün kad esabtüm misleyha, kultüm enna hazâ* kul huve min ındi enfüsiküm* innAllâhe alâ külli şey`in Kadiyr; 165- Düşmanlarınıza iki katını tattırdığımız bir musîbet sizin başınıza gelince “Bu nasıl, neden oldu?” diyorsunuz. De ki “O, nefsaniyetinizin getirisidir!” Kesinlikle, Allâh her şeye Kaadir`dir. وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ 166- Ve ma esabeküm yevmeltekal cem`ani fe Biiznillâhi ve li ya`lemel mu`miniyn; 166- Uhud`da iki topluluğun savaşında başınıza gelenler, hakikatiniz olan Allâh Esmâ`sının getirisinin iman edenlerde açığa çıkıp, kimin ne olduğunun bilinmesi içindir. وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا ۚ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوِ ادْفَعُوا ۖ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْ ۗ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْإِيمَانِ ۚ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ 167- Ve li ya`lemelleziyne nafeku* ve kıyle lehüm te`alev katilu fiy sebiylillâhi evidfe`û* kalu lev na`lemu kıtalen letteba`naküm* hüm lilküfri yevmeizin akrebu minhüm lil iyman* yekulune Bi efvahihim ma leyse fiy kulubihim* vAllâhu a`lemu Bi ma yektümun; 167- Ayrıca bir de münafık ikiyüzlü olanların bilinmesi içindi. Bunlara “Gelin Allâh uğruna savaşın ya da müdafaa yapın” denildiğinde, “Savaş yapılacağını bilseydik, gelirdik arkanızdan” dediler. O gün onlar imandan çok küfür hâline yakındılar. Gerçek fikirlerini dillendirmiyorlardı! Allâh gerçeği bilirken, neyi içlerinde gizlemeye çalışıyorlardı! الَّذِينَ قَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا ۗ قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ 168- Elleziyne kalu li ıhvanihim ve kaadu lev etauna ma kutilu* kul fedreu an enfüsikümül mevte in küntüm sadikıyn; 168- O savaşa katılmayanlar, kardeşleri için “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” dediler. De ki “Dediğiniz doğru ise ölümü uzak kılın başınızdan bakalım!” وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ 169- Ve lâ tahsebennelleziyne kutilu fiy sebiylillâhi emvata* bel ahyaun `ınde Rabbihim yurzekun; 169- Allâh uğruna öldürülmüş olanları “ölü”ler sanmayın! Bilakis Rableri indînde hayattadırlar, rızıklanmaktadırlar! Özet* Tanzimat sonrası Osmanlı Tefsir çalışmalarını sözlü ve yazılı diye ikiye ayırmak mümkündür. Sözlü olanlar; medrese dersleri, halka açık dersler, cami ve tekkelerdeki Cuma, bayram ve diğer vaazlar ile saraydaki Huzûr Dersleri’dir. Yazılı olanlar ise tam tefsirler, cüz ve sûre tefsirleri, âyet tefsirleri, tefsîr usûlü çalışmaları, tercümeler, şerh ve hâşiyelerdir. Osmanlı tarihinde belli bir seviye kazanan tefsir faaliyetleri, Tanzimat devrinde iki farklı gelişme yaşamıştır. Bunlardan biri, yazılan eserlerin matbaa yoluyla çoğaltılarak daha çok insana ulaştırılması, diğeri de Türkçe eserlerin telifine, basımına ve tercüme faaliyetlerine daha fazla ağırlık verilmesidir. Tanzimat devrinde az sayılmayacak kadar eser ortaya konulmuştur. Umûmî olarak Osmanlı döneminde, husûsî olarak da Tanzimat döneminde ulemânın ekseriyeti tasavvuf erbabı olduğundan eserleri de ağırlıklı olarak işârî tefsir türündendir. Bu da o zamanki toplumun yapısını ortaya koymaktadır. Anahtar kelimeler Tefsir, Sûre, Âyet, Tercüme, Tanzimat. Abstract The commentary studies after Tanzimat era may be divided in two; as oral and written studies. Courses in theological schools, special courses open to public, preaches in mosque and dervish convents during Friday prayer and religious festivals and special lessons in palace are oral studies. Written studies includes entire commentary, surah and verse commentaries, commentary methods and translations. Reaching to a certain level in Ottoman era, commentary activities has taken two different roots in Tanzimat era. One of them is to increase the work of arts by printer and distribute them to people, the other one is to concentrate on complying and pressing Turkish work of arts and translation activities. There were enough work of arts in Tanzimat era. Genarally in Ottoman era and especially in Tanzimat era most of the scholars are expert in mysticism. This shows the social structure of the society in that time. Key words Commentary, Surah, Verse, Translation, Tanzimat. Giriş Osmanlı devletinde ulemâ ve halk, Tefsîr ilmine ayrı bir alâka duymuş ve bu alandaki çalışmalara devamlı destek vermişlerdir. Osmanlı ulemâsı tefsir eserlerini daha çok Arapça kaleme almışlardır. Bunun bir sebebi, tefsir kitaplarının, her isteyen tarafından kolayca okunup anlaşılacak türden olmayışıdır. Tefsîr, pek çok ilmi bilmeyi gerektiren geniş bir ilim dalıdır. Bu sebeple tefsir kitapları, bir âlimden tedrîs edilmelidir ki yanlış ve eksik anlamaların önüne geçilebilsin. Durum böyle olunca, Türkçe tefsîr kitabı yazmayı gerektiren sebepler azalmaktadır. Medreselerde tâlim gören talebelere de zâten Arapça kitaplar okutulmaktadır. Böylece insanların tefsir ihtiyâcı iki yoldan karşılanmaktadır. Bunların biri medresedeki dersler, diğeri de ulemânın halka açık dersleri ve vaazları. Medreselerin az olduğu taşrada, Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde ve Beyliklerde Türkçe telif ve tercümelerin arttığı görülmektedir. Arapça tedrisatın bol olduğu İstanbul bu lüzumu pek hissetmemiş gibidir. Bu tercümelerin az yapılmasında, tercümenin caiz olup olmadığı münakaşalarının da tesiri olabilir. Zira İslâm uleması Kur’ân’ı daha ziyade tefsîr vâsıtasıyla anlatma yolunu tutmuşlardır.[1] Arapça telife ağırlık verilmesinin bir sebebi de tercümenin zorluğudur.[2] Osmanlıdaki Türkçe tefsîr faaliyetleri ise üç koldan ilerlemiştir 1. Kur’ân’ın “satır-arası” kelime kelime tercümeleri. 2. Kur’ân’ın uzun tefsîrlerle Türkçe’ye çevrilmesi. Bu tefsîrlerin çoğu, Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin v. 383/993 tefsîri[3] esas alınarak yapılmıştır veya bu tefsîrin aynen tercümesidir.[4] 3. Cevâhiru’l-Asdâf.[5] Bu eser “satır-arası” Kur’ân tercümeleriyle “tefsîr”ler arasında üçüncü bir grubu teşkil etmektedir. Âyetlere önce kelime kelime mana verilmesi bakımından da “tefsîr”lere benzemektedir. Fakat tercümelerden daha muhtasardır. Bu bakımdan bu esere “Tefsîrî tercüme” diyebiliriz. Bu tür, Ebu’l-Leys tercümesine nisbetle daha kısa ve hacim bakımından daha küçük olması nedeniyle medrese talebesi arasında ve halk içinde daha çok tutulmuştur.[6] Osmanlı devri tefsir çalışmaları, çok büyük bir hacme sahip olduğu için biz bu makalede sadece Tanzimat’tan sonraki tefsir faaliyetleri üzerine teksif olacağız. Bu dönemdeki çalışmaları öncelikle iki kısımda mütâlaa edebiliriz I. SÖZLÜ TEFSİR FAALİYETLERİ 1. Medreselerdeki tefsir dersleri. Tanzimat devrine gelindiğinde Osmanlı topraklarında medreselerin sayısı iyice artmıştı. Öyle ki kasabalarda birden çok medrese olduğu gibi nâhiyelerde, hatta köylerde bile medrese bulunuyordu. 1910 senesinde medrese sayısı 2490 idi.[7] Buralarda ders gören talebeler, muhtelif tefsir kitaplarından ders görüyorlardı. 2. Cuma, bayram ve diğer günlerde halka yönelik vaazlar. Ulemâ vaaz kürsüsünde sık sık insanlara âyet ve sûrelerin tefsirini anlatırdı. Hatta bazı âlimler, câmideki ve tekkedeki vaazlarında belli bir tefsîri tâkip eder, baştan sona okuyup îzâh ederdi. Bilhassa Tasavvuf erbâbının şifâhî tefsir faaliyetlerine çok ağırlık verdiği görülmektedir. Mesela Mısrıyye Tarîkatı’ndan Şeyh Abdüllatîf Efendi’nin Bursa Ulu Camii’nde, Nakşibendiyye’den Kerküklü Şeyh Muhammed Emin Efendi’nin Ayasofya Camii’nde, Nakşibendiyye’den Şumnulu Şeyh Yûsuf Efendi’nin Edirne Eski Camii’nde, Şâzeliyye Tarîkatı’ndan Harputlu Abdurrahman Efendi’nin medresesinde, Konyalı Ali Behcet Efendi ve Hoca Hüsâmeddin Efendi’nin haftada bir gün tekkesinde ömrünün sonuna kadar tefsîr okuttuğu nakledilir.[8] 3. Cuma ve bayram vaazları hâricinde medrese hocaları ve talebeleri üç aylarda taşraya yayılarak halkı irşâd ederlerdi. Bu derslerde en çok Kur’ân tefsiri yapılırdı. Medrese hocaları, üç aylarda ve bilhassa da Ramazanlarda selâtîn câmilerinde halka Tefsîr ve Hadîs dersleri vermekteydiler. İdarecilerin isteği üzerine medresede yaptıkları dersleri halka açmışlardı. Ancak bu derslerin halka ağır geldiği görüldü.[9] 4. Huzur Dersleri. Osmanlılar’da 1759’dan 1924 yılında hilâfetin kaldırılmasına kadar Ramazan ayında padişahın huzurunda tefsir dersleri yapılırdı. Dersi takrir eden âli­me “Mukarrir”, müzakereci durumunda olan âlimlere önceleri “Tâlip”, daha sonra “Muhatap” denilmiştir. Bir mukarrir ve beş muhatapla başlayan bu derslerde muhatapların sayısı zaman içinde artıp eksilmiş, ders adedi, dersin günleri, saatleri ve müddeti değişikliğe uğramıştır. Tam bir ilmî serbestiyet içinde yapılan derslerde bir âyet okunarak mukarrir ta­rafından onun tefsiri yapılır, muhatapların sorularına ve itirazlarına mukarrir cevap verir, böylece ilmî bir mübâhase cereyan ederdi. Dersler umûmiyetle Kâdî Beydâvî tef­sirinden yapılırdı. Her dersin mukarrir ve muhatapları farklı olurdu. Derslere şehzadeler ve devlet vükelâsı da dâvet edilirdi. Harem kadınları ise dersleri bir paravana arkasından takip ederdi. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde, Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nden intikal eden yirmiden fazla mükem­mel nesih ve talîk hatla yazılmış, tezhipli “Huzûr-ı Hümâyûn Ders Takrîri Defter­leri” bulunmaktadır.[10] Bu derslerin sonuncusu 1341 Ramazanında Mayıs 1923 yapılmış, 26 Receb 1342 4 Mart 1924 tarihinde hilâfetin ilgası ile birlikte huzur dersleri de tarihe karışmıştır. Böylece bu dersler 1172’den 1341’e kadar 169 sene devam etmiştir.[11] Huzur Dersleri, ilim adamları ve Tefsir ilmi açısından son derece teşvik edici olmuş, pekçok âlim bu vesile ile Tefsir alanında çalışmalar yapmıştır. Atâ Târihi’nden naklettiğimiz şu cümleler bu sözümüz tevsik eder vasıftadır “Huzur Dersleri Devlet-i aliyye-i Osmaniye’nin şeriat-ı garrâ ve ulûm-i hidâyet-nümâya olan fart-ı rağbet ve riâyet-i âlîsinden ileri gelmiş ve bu şerefe nâiliyet arzusu birçok fuhûl ve fuzalâ-yı ulemanın takdim-i emâsil ve akârib eylemeye sa’y ve gûşişlerine memalik-i mahrûse-i şâhâneden Haleb ve Şam ve Mısır ve Hâdim ve Kayseri ve Karaman gibi ulemâ yetiştiren memalikten mâadâ İran ve Turan ve Horasan ve Dağıstan ve Hindistan ve Buhâra’dan bir nice efâdılin merkez-i saltanat-ı seniyyeye kudümle arzı kemâlât-ı müktesebe eylemelerine bâdî olmağın Dersaadet elhak menba-ı ulûm-i aliyye ve âliye denmeye kesb-i salâhiyet eylemiştir. Zehî hüsn-i ahlâk, salâtîn-i âl-i Osman anınla tezyin-i vücûd-i hilâfet-ünvân etmişlerdir.”[12] Bu hususta Ebü’l-ulâ Mardin şöyle der “Mâlum olduğu veçhile, son iki asrın Ramazan aylarında memleketin irfan merkezi olan İstanbul’da yüksek ilim mahfilleri, huzur derslerine âit şuûn ile uğraşır ve padişah huzurunda takrir olunan münazaralı tefsir derslerinin mübahase ve münakaşalarında varılan neticeler her ilim müntesibini ilgilendirirdi. Havas için Ramazan feyizlerinden biri de bu derslerin muhassalalarından istifade idi. Tefsirde ihtilaflı telâkkîlerden, yüksek ve salâhiyetli ilim meclislerinin tasvibine mazhar olanını öğrenmek, zamanımızda Temyiz Mahkemesi içtihadlarına vukuf derecesinde amelî bir ehemmiyeti hâizdi ve takarrür eden neticede de itmi’nânı temin bakımından müstesnâ bir kuvvet mündemiçti. Çünkü takrir ve tefsir olunacak âyetler üzerinde mütehassıslarca padişah huzurunda mahcub olmamak endişesi de munzam olarak teksif olunan cehd ve mesâi ve çalışma mevzuu olan âyet-i kerîmeye hakkıyla nüfuz için hey’et müntesiplerince kütüphanelerde bütün sene devam eden mükibbâne gayret ve nihayet hararetli bir mübâhase ve münâkaşa süzgecinden geçirilerek ve bazen de seçilen hakemin kararına mutâvaat edilerek tesbit olunan netice, telâkkînin isabetini kabul için katʻî bir karine idi. Bu muntazam ve gayet dikkatli âzamî cehd, şeyhülislam Ebu’s-Suûd merhum gibi mümtaz müfessirler yetiştiren memleketimizde tefsir ilminin de inkişafına medar oluyordu. Derslerin fâidelerini tamim için takrirlerin, “ilim lisanıdır” diye Arapça değil, Türkçe yazılarak bir eser hâline ifrâğı, İkinci Abdülhamid devrinin evâsıtına doğru h. 1315 emrolunmuş ve bu iradeden sonra mukarrirlerden bazıları takrirleriyle sual ve cevapları Türkçe birer risale hâlinde tedvin ve zât-ı şâhâneye takdim ettikleri cihetle, masruf mesai bu sâyede kısmen olsun muhâfaza olunabilmiştir. Tesâdüf edilen risâlelerde muhatapların, suallerini zâtî mühürleriyle de tevsik ettikleri görülmektedir. Memlekette temeyyüz eden ve diğer resmî vazifelerden tecerrütle kendilerini tamamen ilme hasreyleyen zamanın Osmanlı ve yabancı güzîde büyük İslâm âlimlerinin, halife huzurunda resmî mâhiyeti hâiz olarak akdettikleri münâzaralı meclislerde, Kur’ân’ın tefsiriyle ilgili bahisleri aklî ve naklî muhtelif ilimlerden bi’l-istifâde en hurde teferruata kadar serbest tenkit ve münâkaşa yoluyla tesirden mümkün olduğu kadar âzâde sûrette[13] taʻmîk ve tetkik edip aralarında katʻî bir neticeye varmış olmaları ve bazen de ilmî kudretleri müttefekun aleyh olan mümtaz ve reyi muta zevâtın padişah vâsıtasıyla hakemliğine müracaat edilerek bu kudretli şahsiyetin reyine müttefikan âmil olmaları şüphesiz ki ilmî büyük bir hâdisedir.”[14] 5. Osmanlı Sarayı’ndaki Mûtad Tefsir Dersleri. Bunlar Huzur Dersleri’nden farklıdır; sene boyunca devam eder ve sarayda padişahın istediği herhangi bir yerde yapılabilir. Hatta bazen seher vakti, sarayda vazife sahibi büyük hocalar tarafından münâvebe yolu ile tefsir tedris edilir. Ramazan’da bir taraftan Huzur Dersleri devam ederken, diğer taraftan da mûtad tefsir derslerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Huzur derslerinde mubâhese ve münâzara vardır. Hâlbuki mûtad tefsir dersini yalnızca mukarrir verir, ders devam ederken kimse konuşarak ders veren zâtın huzurunu ihlal edemez.[15] Gerek Huzûr Dersleri’nde gerekse mûtad tefsir derslerinde, bu vesîle ile ilim ve fazîlet erbabına hürmet ve ikrâm kasdı da bulunmaktadır “Devlet-i aliyye-i Osmaniye -dâmet bi’s-saâdeti’l-ebediyye-’nin ibtidâ-yı nûr-u zuhûr-u cihân-ârâsından beri ulûm-i şerîfeye olan rağbet-i mahsûsası cihetiyle erbâb-ı ulûm ve fazâile hürmet ve ikrâma bahane olmak üzere eyyâm-ı meserrette ve bazı evkât-ı mes’ûde ve mahsûsada huzur-i humâyunda meclis-i şerîf-i ilmî akdi âdet-i kadimedir.”[16] “İlmi terğîb eylemektir, ehl-i ilme iltifat!”[17] II. YAZILI TEFSİR FAALİYETLERİ Yazılı tefsir faaliyetleri de kendi içinde muhtelif kategorilere ayrılabilir 1. a. Tam Tefsirler, b. Sûre Tefsirleri, c. Âyet tefsirleri, d. Ulûmu’l-Kur’ân’la alâkalı eserler. 2. a. Yazma Olarak Kalanlar, b. Matbû Olanlar. ba. Daha Evvel Telif Edilip Tanzimat Devrinde Basılanlar bb. Bu Devirde Yazılanlar. 3. a. Telif Eserler, b. Tercüme Eserler. 4. a. Müstakil Telif Eserler, b. Şerh ve Hâşiye Olanlar. 5. a. Kur’ân-ı Kerîm’i Sadece Tercüme Edenler, b. Hem Tercüme Hem de Tefsir Edenler. 6. a. Tâlim Maksadıyla Telif Edilenler, b. Halk İçin Kaleme Alınanlar. 7. Bir de Sırât-ı Müstakîm, Sebîlürreşâd, Beyânü’l-Hak gibi mecmualarda tefrika edilen, tefsir ve usûle dâir makâleler mevcuttur. Tanzimat devrinde, daha önceki tefsir faaliyetleri devam etmekle birlikte bu devirde çok mühim bir gelişme olmuştur. O da daha önceki yazma eserlerin veya yeni telif edilen tefsir kitaplarının matbaa yoluyla yaygınlaştırılarak geniş kitlelere ulaştırılmasıdır. Bir diğer husus da bu devirde Türkçe telif ve tercümeye biraz daha fazla ehemmiyet verilmesidir. Daha önce de olduğu gibi Türkçe eserler daha çok talebelerin Arapça öğrenmesine yardımcı olması için hazırlanıyordu. Meselâ Anadolu beyliklerinde ilk önce kısa sûrelerin İhlâs, Yâsîn, Tebâreke gibi tercümeleri beyzâde ve şehzâdelere Kur’ân ile beraber Arap dilini de öğretmek maksadıyla yazılmışlardır. İhtimal ki satır arası, tefsîrsiz tercümeler de medrese talebelerine Kur’ân lügatini öğretmek için yazılmış olabilirler.[18] Meselâ Mehmed Sâid Efendi v. 1257, yazma hâlindeki Tefsîr-i Sûre-i ve’l-Adiyât[19] isimli eserinin mukaddimesinde, eserini Türkçe olarak yazmasına sebep olarak talebelere kolaylık sağlamayı ve halktan istekli olanların ihtiyaçlarına cevap vermeyi göstermektedir. Bâzı âlimler de mühim bilgilerin büyük tefsirlerden bulunup okunması zor olduğu için kısa sûre ve âyet tefsirlerini yazmışlardır. Seyyid Muhammed Ârif, Tefsir-i Sûre-i Mülk; Anonim, Nebe’ Sûresi Tefsiri ve Yakub el-Afvî, Yusuf Sûresi Tefsiri gibi bazı eserler, aslında Arapça yazılmışlardır. Ancak tefsirini yaptıkları âyetlerin küçük bir çerçeve içinde bir de Türkçe tercümesini veya muhtasar tefsirini vermiş, Arapça bilmeyenlerin de istifadesini düşünmüşlerdir. Anonim, Tercüme-i Nuhbetü’l-menkûl fî kavlihi Teâlâ “Ve mâ Muhammedün illâ rasûl” isimli eserde ise, cümle cümle önce Arapça metin, sonra Türkçe tercümesi verilmiştir.[20] İlk devir yazma tercümelerin umûmiyetle aynı eserden kaynaklanması ve birbirlerine çok benzemelerine rağmen 19. yüzyılın ortasından günümüze kadar basılmış Kur’ân-ı Kerîm Türkçe tefsîr ve tercümelerinde, birkaçı müstesna, fazla bir benzerlik yoktur.[21] Osmanlı müfessirleri umûmiyetle, şahsî fikir, kanaat ve yorumlarını serdetmekten kaçınmış, daha çok önceki tefsirlerden nakillerde bulunmuş veya kendilerine göre bazı sentezler yapmışlardır. Bunun en mühim sebebi de Rasûlullâh Efendimiz’in şu hadîs-i şerifleridir “Kim Kur’ân hakkında kendi re’yi yani görüşü ile söz söylerse Cehennem’deki yerine hazırlansın!”[22] “Kim Kur’ân hakkında kendi re’yi ile bir şey söylerse, bu görüşünde isabet etse bile hatâ etmiştir.”[23] Meselâ Ankaravî, Fütûhât-i Ayniyye isimli eserinin 4. sayfasında, yukarıdaki hadîs-i şerifleri zikrederek onların bahsettiği kimselerden olmamak için evvelâ önceki tefsirleri tetebbu edip onlardan istihraç ettiği maârif-i celîle ve meânî-yi lâtîfeyi tercüme ettiğini ifade etmektedir. Yine bu devirdeki tefsîrler, umumiyetle tasavvufî neş’eyle kaleme alınmıştır. Zira Osmanlı toplumunda daha çok tasavvufî tefsirler rağbet görmüştür. Kısaca bunları ifade ettikten sonra şimdi Tanzimat sonrasında yapılan tefsir çalışmalarının bir listesini takdim edebiliriz. Şüphesiz ki bizim ulaşamadığımız başka eserler de vardır. Bunlar ya kütüphane kayıtlarına girmemiş veya şahsî kütüphanelerde kalmış eserlerdir. Listeyi hazırlarken müelliflerin vefat tarihlerini esas aldık. Vefat tarihi bilinmeyen zâtların eserlerini de yazma ise telif tarihine, matbû ise basım tarihine göre sıraladık. Daha evvel yazılıp Tanzimat devrinde basılan eserleri farklı bir liste hâlinde tanzim ettik. Listede, zaman zaman müellifler ve eserleri hakkında kısa notlara da yer verdik. A. TANZİMAT SONRASI TEFSİR ÇALIŞMALARININ LİSTESİ 1. Gözübüyük-zâde İbrahim el-Kayserî 1160-1253/1838, Tefsîru Cüz’i’n-Nebe’ Amme Cüz’ü’nün tefsirini ihtivâ eden eser Nas Sûresi’nin sonunda nihayete ermektedir. Arapça. 120 vr., 19 satır. Diyanet İşleri Başkanlığı Ktp., Yaz. D. no 95[24]; Risale fî hakkı Besmele Mecmûatü’l-kavâid içinde; Tercüme-i Sûre-i Duhâ ve’l-Kadr ve’l-Asr İstanbul 1287, küçük boy, 24 s. Türkçe.[25] 2. Şeyhülislâm Kadızâde Tâhir Efendi v. 1254/1839 Huzur Dersi hocalarındandır. 1205/1790 senesindeki 4. meclise muhatap olarak iştirak etmiştir., Sûre-i İhlâs Tefsîri.[26] 3. Eğinli İbrahim Efendi v. 1254, Huzur Dersi Takrirleri Âl-i İmrân 3/145, 10 varak. II. Mahmud devri, 1238 Ramazan’ı 6. meclis mukarriri iken kaleme aldığı ders notları. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7295[27] 4. Anonim, Tercüme-i Nuhbetü’l-menkûl fî kavlihi Teâlâ “Ve mâ Muhammedün illâ rasûl”, İstanbul 1254/1838, Dâru’t-Tıbaati’l-Âmire, 73 sayfa, Arapça, Türkçe.[28] 5. Molla Halil Siirdî v. 1257/1841, Basîratü’l-kulûb fî kelâmi Allâmi’l-ğuyûb. 372 varaklık tam bir tefsirdir[29]; Tefsîru’l-Kur’ân Kehf Sûresi’ne kadar.[30] Öncekine göre daha mufassal bir tefsirdir. 152 varaktır. 6. Kayseri’li Mehmed Saîd Efendi 1257/1841, Tefsîr-i Sûre-i ve’d-Duhâ; Tefsîr-i Sûre-i ve’l-Âdiyât. Bu iki tefsir de Beşiktaş’ta Yahya Efendi Kütüphanesi’nde mevcuttur.[31] 7. Seyyid Abdüsselâm Efendi 1200-1259/1786-1843, Şerh-i Fâtiha-i Şerîfe bi-hurûfi’l-mühmele min sınââti fenni’l-Bedî’. Müellif, noktasız harflerle yazdığı bu eseri, Bağdat vâlisi Ali Rıza Paşa’ya ithaf etmiştir; Risâle fi’r-reddi ale’t-tâinîn fî i’câzi’l-Kur’ân.[32] 8. Hadim Ahmed Efendi Nevşehri-Rûhîzâde 1260/1844, Risale fi Kelâmillâhi Teâlâ; Tefsiru “Vemâ teşâûne illâ en yeşâ Allah”. Bunlara ilaveten birkaç risâlesi daha bir araya getirilerek tab edilmiştir.[33] 9. Hammâmî-zâde Ali ?, Tefsîru Sûreti Yâsîn, İstanbul 1263, 49 sayfa; İstanbul 1273, 39 sayfa; İstanbul 1294, 1306; İstanbul 1318, 48 sayfa; Tefsîru Sûreti ve’d-Duhâ, Beyazıt Devlet Ktp., Genel, 44344.[34] 10. Hacı Muhammed Rağıb Efendi Âmidî v. 1264/1847, Risale-i mühimme fi tefsiri’l-âyâti ve şerhi’l-ehâdisi’l-vâride fi hakkı’l-ğuzât.[35] 11. Mehmed Emîn Efendi v. 1264/1847, Ashâbu’l-Kehfi ve’r-Rakîm İstanbul Matbaa-i Âmire, 1264/1848, 63 s. Osmanlıca[36] 12. Sahaflar Şeyhizade, Mehmed Esad b. Ahmed el-Arabkiri v. 1264/1848, Risâle fî kavlihi Teâlâ Li’z-zekeri mislü hazzi’l-Ünseyeyn, müellif hattı, 1258/1842, 12-13 vr. Osmanlıca, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3842.[37] 13. Ahmed İzzî b. Muhammed Lütfî ?, Tefsîr-i Sûre-i Nebe, telif tarihi 1264/1848, 32 varak.[38] 14. Anonim, Nebe’ Sûresi Tercüme ve Tefsîri, İstanbul, 1264/1848, Matbaa-i Amire, 32 sayfa. 15. Seyyid Muhammed Ârif ?, Tefsîr-i Sûre-i Mülk, 55 sayfa, Taşbasma İstanbul, 1264/1848, Daru’t-Tıbaati’l-Amire. İkinci baskı İstanbul 1303, Arapça, Türkçe. Türkçe kısımlar umûmiyetle Tibyân tefsîrinden nakledilmektedir.[39] 16. Muhammed bin Muhammed Şehrî 1266/1849’dan sonra, Hülâsatü’t-tefâsîr, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, no 172. 204 varak, 29 satır. Tam tefsir. 17. Âkif Efendi ?, Mir’âtü’l-Kur’ân. 1266’da telif edilmiş, Mu’cemü’l-müfehres tarzında mufassal bir eserdir. Bir nüshası Hâlis Efendi kütüphanesinde mevcuttur. Tevfik Bey tarafından, usûl ve idâre-i atîka hakkındaki mevzuları çıkarılarak 1287 tarihinde tercüme ve tab olunmuştur. Hicaz eski vâlisi Ahmed Reşîd Paşa tarafından da tercüme ve aslıyla beraber 1331’de Mekke-i Mükerreme’de tab olunmuştur.[40] 18. Faşlı Süleyman Hâlid Efendi 1267’den sonra, Huzur Dersi Takrirleri el-Mâide 5/1, 26 varak, 1266 Ramazan’ı ibtidâsında takrir ettiği dersin notları. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 6708[41] 19. Mîrgânî Muhammed Osman 1208-1268/1793-1851, Tâcu’t-tefâsîr li-kelâmi’l-Meliki’l-Kebîr. İki cüz hâlinde Bulak’ta tab edilmiştir.[42] 20. Burdurî Halil Efendi v. 1269/1852, Nüveyrî Hâşiyesi. Kıraat ilmine dâir.; Kâdı Beydâvî’nin pek çok yerine tâlîkât.[43] 21. Âlûsîzâde Mahmûd Efendi 1217/-1270/1802-1854, Rûhu’l-meânî fî tefsîri Kur’âni’l-azîm ve’s-Seb’i’l-mesânî. Âlûsî, yazdığı tefsîrin ilk kısımlarını Sultan Mahmûd’un kütüphânesine hediye etmiş, daha sonra yazdığı üç cildi Sultan Abdülmecid’e ithâf etmiş, son iki cildini de 1267’de tamamlayarak bizzat İstanbul’a getirip Sultan Abdülmecid’e takdim etmiştir. Abdülmecid de 9 ciltlik bu yazma nüshayı 1268 tarihinde Koca Râgıb Paşa Kütüphanesine vakfetmiştir. nr. 185-193.[44] 22. Ferdî Abdullah Efendi Mağnîsâvî v. 1274/1858, Âyât-ı Mensûha Tercüme ve Şerhi, İmam Süyûtî’nin Âyât-ı Mensûha risâlesini 1259’da manzum olarak tercüme ve şerh etmiştir. Kendi el yazısıyla bir nüshası Turgutlu Hüseyin Ağa Kütüphânesi’nde mevcuttur.[45] 23. İmamzâde Es’ad Efendi v. 1276/1859, Bakara Sûresi 212. Âyet-i Kerîme’nin Tefsîri.[46] 24. Anonim, Haftyek. Kitab-ı şeref Maab Haftyek Tefsîri, Türki dilinde, 351 sayfa, Kazan 1276/1860, Kazan Üniversitesi Tabhanesi. 25. Muhammed bin Osman el-Hilmi el-Adavî el-Muhâcir v. 1278/1861, Tefsir-i Sûre-i Vâkıa, İstanbul 1288, 1305, 1310. Arapça, 460 sayfa. Müellif, bu eserini, vâizîn-i kirâma hediye olmak üzere muteber kitaplardan cem etmiş ve A’lâ Sûresi 18-19. âyetlere imtisâlen me’hazlarını tasrîh eylemiş, 1267’de tamamlamıştır.[47] 26. Abdullah bin Selâm ?, Hadîsü Mûsâ Arapça, yazma. Telif tarihi 1279/1861, Balıkesir İl Halk Kütüphanesi, 10 Hk 628/01, 4b-29b. Hz. Mûsâ ve Hârûn -aleyhimesselâm- ile alâkalı âyetlerin tefsîri mâhiyetindedir. 27. Anonim, Tefsiru’l-Kur’ân ve tebyinu sirri’l-Furkân, 1279, 157 vr., 23 satır. Baştan Aʻrâf Sûresi’nin 40. âyet-i kerimesine kadar. Arapça. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, nr. 1879[48] 28. Molla Ebû Bekr el-Külâlî v. 1280/1863, Safvetü’t-tefâsîr.[49] 29. Kütahyalı Evliyâzâde İsmâil Hakkî Efendi v. 1282/1865, Miftâhu’t-tefâsîr, mufassal Fâtiha-i Şerîfe tefsîri, matbu.[50] 30. Şumnulu Yûsuf Efendi v. 1282/1865, Nakşî meşâyıhından ve İlm-i Kıraat mütehassıslarındandır. Edirneli Şeyh Dâvud Efendi’nin en meşhur halifesidir. Eski Câmi’de Arapça ve Tefsîr dersleri okutmuştur, İm’ân fî cem’i’l-Kur’ân. Kur’ân-ı Kerîm’in cem’i ve tertîbi hakkındadır.[51] 31. Muhammed bin Mustafa bin Abdurrahim Turhalî ?, Cüz’-i Nebe’ Tefsîri, İstanbul 1282, Matbaa-i Es’adiyye. 32. Şeyh Ebû Bekir el-Bennânî v. 1284/1867, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm. İşârî tefsirdir.[52] 33. Mehmed Şerif b. Abdullah Kütahya müftüsü v. 1286/1869, Mısbâhu’l-âyâti’l-celîleti’l-Furkâniyye ve miftâhu’t-tefâsîri’l-cemîleti’l-Kur’âniyye, İstanbul 1289, Matbaa-i Âmire, 8+296 sayfa. Âyet-i kerîmelerin Kur’ân-ı Kerîm’in hangi cüz ve sahifesinde olduğunu ve âlimler ve talebeler tarafından çokça kullanılan matbu yedi tefsîrin hangi cild ve sahifesinde bulunduğunu düzenli bir cetvel halinde göstermektedir.[53] 34. Ebû Bekir en-Nakşbendî v. 1287/1870, Tefsîru dürreti’l-yetîme tahte hakîkati’l-Muhammediyye Arapça, 485 vr., 24 satır. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, no 82.[54] 35. Muhammed Ali Sirozi ?, Tefsîru cüz’-i Nebe, İstanbul 1287, Matbaa-i Es’adiye, 96 sayfa. Hacı Selim Ağa Ktp. Hüdayi Efendi Bölümü’nde bir nüshası mevcut. 36. Hoca Sâdık Efendi Pirâvâdî v. 1290/1873, Risâle fî tefsîri ba’di’s-süver/Bazı Sûre-i Şerîflere Tefsir.[55] 37. Hâmid Efendi Karsî v. 1291/1874, Sûre-i Abese tefsîri. Yazma hâlindedir.[56] 38. Osman Necâtî Eskişehrî 1226-1293/1811-1876, Tefsîru’n-necât, İstanbul 1288, Türkçe, 427 sayfa.[57] 39. Muhammed Hayruddin Han Hindi Haydarabadi 1294’ten sonra, Kitâbu’t-Tefsîri’l-cemâlî ale’t-Tenzîli’l-Celâlî, 4 cilt, Kahire, 1294/1877, Bulak Matbaası.[58] Şah Veliyyullah ed-Dihlevî tarafından Fethu’r-Rahmân ismiyle yapılan Farsça Kur’ân tefsîrinden Şeyh Muhammed Cemaleddin Dehlevî’nin ricası üzerine Muhammed Hayreddin Han’ın bazı ilâvelerle Türkçe’ye yaptığı tercümedir. 40. Seyyid Şeyh Süleyman Hoca v. 1294/1877, İ’câzü’l-Kur’ân[59] Arapça. Yazma, Üsküdar, 1328, 66 vr. Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 1367; İʻcâzü’l-Kur’ân.[60] 41. Necef Ali b. Hasan Ali Han el-Cihânâbâdî et-Tebrizî, v. 1295/1878, Mişkâtü’l-hayât fî tefsîri’l-âyât, İstanbul 1289/1874, Türkçe, 102 sayfa, telif tarihi 1289. Zülkarneyn hakkındaki âyetleri tefsir ediyor.[61] 42. Vodineli Ömer Hulûsi Efendi v. 1295’ten sonra, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/54, 15 varak. Ramazan 1295. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7329[62] 43. Abdü’l-Fettâh-zâde lâkaplı Vehbî bin Abdü’l-Fettâh el-Konevî ?, Dürretü’l-bahr alâ Sûreti’l-Asr, İstanbul 1297. 44. Anonim, Kur’ân, Sûretü’l-Kehf, Kazan 1297/1880, Türkçe, 95 sayfa. 45. Mustafa Cem’î ?, Risale-i Teavvüz ve Risale-i Besmele,[63] İstanbul 1298, Türkçe, 52 sayfa.[64] 46. Harîrî-zâde Seyyid Muhammed Kemâleddîn Efendi 1267-1299/1851-1881, el-Mevridu’l-hâs bi’l-havâs fi tefsîr-i sûret-i İhlâs. Arapça’dır, müellif hattıyla muharrer nüshası Yahya Efendi Kütüphânesi’ndedir.[65] Yakup Çiçek tarafından İhlâs Sûresi Tefsîri ismiyle 1996 senesinde neşredilmiştir.; Sırru’t-Tevessül fi’z-Zikri ve’t-Tebettül. وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ[66] âyet-i kerîmesinin tefsîridir.[67] 47. Şeyhülislâm Ahmed Muhtar Bey 1222-1300, Tuhfetü’l-Muhtâr, Trablus 1317. Celâleyn tefsîrinin üzerine yapılan Cemel hâşiyesinin hülâsasıdır.[68] 48. Mıhallıçcıklı Hacı Mustafa Efendi v. 1300/1883, Risale-i Mahzûfâtü’l-Kur’ân[69] 49. Hacı Sait Efendi Ünsizade, Sûre-i Fâtiha ile Yâ-Sîn-i şerif tercümesi, Tiflis 1300/1883. 50. Maksûd bin Şah Vali Efendi Süleymânî v. 1300/1883?, Letâifu’t-te’vîl alâ Envâri’t-Tenzîl, Kâdî Beydâvî tefsîri üzerine Âl-i İmrân sûresine kadar hâşiyedir. Arapça, yazma, 164 varak.[70] 51. Midhat Paşa 1822-1884, Besmele ve Fâtiha Tefsiri[71] 52. Hacı Torun Mehmed Sâlih b. Abdullâh Kayserî v. 1302/1885 , İşâretü’l-Kur’ân. Kur’ân-ı Kerîm’in rumuzları hakkındadır. Arapça. Telif tarihi 1258/1842. İstinsah tarihi 1258/1842 Karahisar, 40 varak, 15 satır, Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 06 Mil Yz. A 3509. Sultan Abdülmecid adına yazılmıştır.; Hissü’l-hakk ve’z-zahr. Kur’ân-ı Kerîm kıraatinden sonra “Sübhâne Rabbike Rabbi’l-izzeti…” âyet-i kerîmesinin “Sübhâne Rabbinâ…” şeklinde okunmasının daha doğru olduğunu îzâh eden ve delillerini serdeden bir eserdir. Telif tarihi h. 1268’dir.; Risâletü’l-İndirâciye. Kırâât-i Aşere’nin tertîbi mevzuundadır.[72] 53. Kilisli Abdullah Efendi en-Nakşî v. 1303/1885, Hâşiye alâ Tefsîr-i Beydâvî. Vefâtı sebebiyle ikmâl edememiştir.; Zübde. Kırâât-ı Seb’a ve Aşere’ye dâirdir.[73] 54. Abdurrahim bin Ali Fedâî v. 1303, Tefsiru sûreti’l-Kevser, 11b-14a, Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 580/6, 1623/2[74]; Sûre-i Kevser Tefsiri’nin Tercümesi, 1321, Mütercim Menlik Müftüsü Mustafa Efendi, 86-89a vr. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 901/2[75] 55. Anonim, Tefsîr Tercümesi Âyetü’l-Kürsî, İhlâs, Felak, Nâs, Fâtiha, Asr, Kevser Sûreleri, İstanbul 1303, 22 sayfa. 56. Mahmûd Hamza b. Muhammed Nesîb b. Hüseyn b. Yahya el-Hüseynî 1237/1821-1305/1887, Dürrü’l-esrâr, Dımeşk 1306, Beyrut 1326. Noktasız harflerle yazılmış, Sultan Abdülmecid’e takdim edilmiş ve tek cilt hâlinde tab edilmiştir.[76] 57. Şeyh Seyyid Hâce Muhamed Nûru’l-Arabî 1228/1813-1305/1887, Şerhu Esrâri’l-Fâtiha Arapça. 5 vr. Bayezid Devlet Ktp., no 105765; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 2997/10; Tefsîru sûreti’l-Kevser Atatürk Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 1548/4-5[77]; Tefsir-i Sure-i İhlâs 1 yaprak, 18 satır. Türkçe. Osman N. Ergin Yazmaları, no 542/20, 201b.[78] 58. Dağıstanlı İbrahim Nâtıkî Efendi v. 1305, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/100, 12 varak. Ramazan 1297 olmalı, 6. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7322[79] 59. İskenderânî, Muhammed b. Ahmed v. 1306/1889, Keşfü’l-esrâri’n-nûrâniyyeti’l-Kur’âniyye, Kâhire 1297, 3 cilt.[80] 60. Priştineli Hacı İlyas Efendi v. Ğurre-i Receb 1307, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/156, 9 varak. Ramazan 1302, 5. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7317[81] 61. Keşfî Hacı Mustafa Efendi el-Halvetî v. 1308/1890, et-Ta’lîkât alâ tefsîri Beydâvî.[82] 62. Râif Efendi İstanbûlî v. 1309/1891, Tefsir-i Şerif, Tefsir-i Raif. Gayr-ı matbû.; Yunus Sûresi Tefsiri Gayr-ı matbû.[83] 63. Vecîhî Paşazâde Kemâl İsmâil Sâdık v. 1310/1892, Tefsîru sûreti’l-İhlâs.[84] 64. Muallim Nâci 1265/1849-1310/1893, Hulâsatu’l-İhlâs, İstanbul 1304/1888, Matbaa-i Ebuz-Ziya, 36 sayfa, Fahreddîn Râzî’den tercüme.; İ’câzü’l-Kur’ân, İstanbul 1301; İstanbul 1997.; Muammây-ı İlâhî Yahud Bazı Süver-i Kur’âniyenin Evâilindeki Hurûf-i Teheccî, İstanbul, 1302/1885, Matbaa-i Ebüzziya, 47 sayfa, Fahreddîn Râzî’den tercüme.[85] 65. Hacer-zâde Receb Efendi Fereciki v. 1311/1893, Tefsîr-i sûre-i Mutaffifîn, Arapça, matbu.; Vesîletü’s-seâde alâ sûreti’n-Nebe’, İstanbul 1287, 1305, 1320, Arapça.; Tefsîru Cüz’i’n-Nebe’.[86] 66. Sabit Mehmed Kayserî Efendi, v. 1311/1893, Mir’âtü’l-hâmidîn fî keşfi esrâri’l-muhakkıkîn, Dersaadet 1309. Fâtiha tefsîri, Arapça, İstanbul’da tab edilmiş. Sâbık Edirne müftüsü Mehmed Fevzî Efendi, Kayseri nâibi iken bu esere takriz yazmış.[87] 67. Azmi Hüseyin Dede v. 1311/1893, Temyizü’l-Emreyn. “Yef’alü’llahü mâ yeşâü ve yahkümü mâ yürîd” âyet-i celîlesindeki “meşiyyet” ile “irâde”nin temyîzine dâirdir. Gayr-ı matbûdur.[88] 68. Ebü’l-Ferec el-Hatîb v. 1311/1893, et-Tenzîl ve esrâru’t-te’vîl.[89] 69. Anonim, Süver mine’l-Kur’ân, 1, 2, 36, 78, 112, 113, 114, 35 sayfa, Kazan 1311/1893, 1895, 1898, 1903, 1904 36 sayfa, 1905 56 sayfa, 1907. 70. Anonim, Tefsîr-i Haftyek min Tefsîri’t-Tibyân, Kazan 1895; 2. baskı, 238 sayfa, Kazan 1895, 232 sayfa. 71. Anonim, Yâ-Sîn-i Şerif Tefsîri, Kazan 1895, 1898, 1899, 1903, 1907, 48 sayfa. 72. Ahmed Cevdet Paşa v. 1312/1895, Hulâsatü’l-beyân fî te’lîfi’l-Kur’ân, İstanbul 1303. Ali Osman Yüksel tarafından tercüme edilerek Muhtasar Kur’an Tarihi ismiyle neşredilmiştir. İstanbul 1985[90] 73. Hâdımî Muhammed Hulûsî Efendi v. 1312, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/103, 16 varak. Ramazan 1297 olmalı, 8. meclis, Kadir Gecesi. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7312[91] 74. Sırrı Giridî 1260-1313/1844-1895, Sırr-ı Kur’ân Râzî tefsîrinden, 3 cild, 280+240+287 sayfa, İstanbul 1302-1303/1886-1887 Matbaa-i A-K-T. Şirket-i Mürettibiye Matbaası.; Ahsenü’l-Kasas Tefsîr-i Sûre-i Yusuf Aleyhisselam, 3 cilt, 204+372+470 sayfa, İstanbul 1309/1893, Şirket-i Mürettibiye Matbaası.; Sırr-ı Tenzil. 3 cild, 117+68+28 sayfa, 1311/1895, Diyarbakır matbaası.; Sırr-ı Meryem / Tefsîr-i Sûre-i Meryem, Diyarbekir 1312. Telif tarihi 1308.; Sırru’l-İnsân / Tefsîr-i Sûre-i İnsan, 238+4 sayfa, İstanbul 1312, Eski zabtiye caddesinde 61 numaralı matbaa.; Sırr-ı Furkân / Tefsîr-i Sûre-i Furkân, 2 cilt, 316+309 sayfa, İstanbul 1312, Eski zabtiye caddesinde 61 numaralı matbaa. Telif tarihi 1309.; Sırr-ı İstivâ; Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn, Dersaâdet 1312/1894, Matbaa-i Osmaniye, 30 sayfa.[92] 75. Şeyh İbrahim Şevkî Efendi v. 1313/1895, Kenz-i Mahfî. Yazma bir tefsirdir.[93] 76. Gelibolulu Muhammed Âdil Efendi v. 1313, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/101, 8 varak. Ramazan 1297 olmalı, 7. meclis; el-Aʻrâf 7/155, 10 varak. Ramazan 1302 olmalı, 4. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7323, 7324[94] 77. Ahmed Rüşdü Paşa v. 1315/1897, Terceme-i Hikmetü’l-beyân fî Sûreti’r-Rahmân, İstanbul 1305, Matbaa-i Ebu’z-Ziyâ, 77+2 sayfa. Müellif, daha önce aynı isimle Arapça olarak kaleme aldığı kitabını Türkçe’ye tercüme etmiştir.; Hakâyık-ı Kur’âniyye’den Bir Nebze; Tâ’yînü’l-vezâif fî hakki’l-müteşâbih[95]; Hall-i Mes’ele-i Tûfân.[96] 78. Muhammed Hakkî Efendi v. 1315/1897, Tıbbu’l-Kur’ân Hubbu’r-Rahmân; Tefhîmü’l-ihvân fî tecvîdi’l-Kur’ân. Bu iki eser Arapça olup bir mecmua içinde matbûdur.[97] 79. Anonim, Kur’ân Tahlilleri, Kazan 1897, 16 sayfa. 80. Sâlih Hüdâî v. 1317/1899, Eshelü’l-menâhic fî Sûreti’l-Meâric.[98] 81. Anonim, Kur’ân. Kelam-ı Şerif Tefsîri / Tefsîr-i Fevâid, 2 cilt, 378+480, Kazan, 1899/1900. 82. Mehmed Fevzî Efendi 1242-1318/1826-1900, Tefricü’l-kalak fî tefsîri sûreti’l-Felak İstanbul 1285, Arapça, 102 sayfa. Mev’iza tarzında bir tefsîrdir, işârî yönü de vardır; Kudsiyyü’l-ferah fî tefsîri Elemneşrah İstanbul ts., Arapça, 51 s. 1297 senesi Ramazan’ında Kudüs-i Şerîf’te Mescid-i Aksâ’da halka verdiği vaazlardan teşekkül ediyor; Kudsiyyü’l-irfân fî tefsîri sûreti’n-Necm mine’l-Kur’ân İstanbul Şirket-i Sahafiyye-i Osmaniye Matbaası, 1304, Arapça, 140 s. Kudüs’te Kadı olarak bulunuşunun ikinci yılında 1298 yine Ramazan ayında, önce vaaz olarak halka anlatılan bu sûre tefsîri, daha sonra kitap hâlinde neşredilmiştir; Tesyirü’l-fülk fî tefsîri sûreti’l-Mülk İstanbul 1307, Arapça, 104 s.; Mesiru’l-halâs fî tefsîri sûreti’l-İhlâs İstanbul 1309, Arapça, 69 s.; el-Havassü’n-nâfia fî tefsîri sûreti’l-Vâkı’a İstanbul 1313, Türkçe, 19 s. Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Ktp., Öğüt, no 1099; Risâle-i Rûhu’s-Salâh İstanbul Karnik Matbaası, 1302, Türkçe, 24 s. Namazda okunan âyet, tehlil, tesbih ve duaların anlamları bilinmedikçe namazın hakikatine ermenin mümkün olmayacağını söyleyerek bunların meallerini verir. Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Ktp., Hakses, no 640.[99] 83. İçelli Ermenekli Aynîzâde Muhammed Aynî Efendi v. 12 Receb 1318, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/52, 12 varak. 19 Ramazan 1315, 6. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7325[100] 84. İstanbûlî Muhammed Eşref Efendi 2 Ramazan 1318, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/47, 9 varak, Arapça-Türkçe. Ramazan 1315, 3. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7311[101] 85. Osman Nûri bin Ömer el-Çorumî ?, Ziyâu’l-bedr fî tefsîri Sûreti’l-Kadr, İstanbul 1319. 86. Mehmed Nûrî Efendi 1268/1851-1319/1901, Kutbu’r-rehâ fî tefsîri sûreti ve’d-Duhâ, yazma.[102] 87. Hamid Efendi Harputî el-Hâc Abdülhamid Hamdi Efendi v. 1320/1902, Tabsıratü’l-hak ale’l-’ayân fî hurmeti’l-isti’câr alâ kırâati’l-Kur’ân. Matbu değildir.[103] 88. Refî Efendi Yanyavî v. 1320/1902, Âyât ve Ehâdîs-i Erbaîn Tercemesi.[104] 89. Yanyalı Hacı Ömer Lûtfî Efendi v. 1320 civârı, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/31, 6 varak, Ramazan 1293; el-Aʻrâf 7/35, 15 varak, Ramazan 1294, 2. meclis[105]; el-Aʻrâf 7/50, 26 varak, Ramazan 1295, 2. meclis; el-Aʻrâf 7/65-67, 45 varak, Ramazan 1296, 2. meclis; el-Aʻrâf 7/78-79, 13 varak, Ramazan 1297, 2. meclis olmalı. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7330, 7320[106] Bu dört ders kitap hâline getirilmiştir Hacı Ömer Efendi Yanyalı, Mecmuatü’d-Dürûs, müst. Feyzullah, Medine, Yazma, 1313, 56 vr., Arapça Süleymaniye Kütüphanesi., Tırnovalı, 262; Yanyalı Ömer Lütfi Efendi, Huzur Dersleri, Yazma, 1880, 12 c., 54 vr., Türkçe Topkapı Sarayı, III. Ahmed kitaplığı, 3525. 90. Anonim, Hâmishi Tefsîr, İstanbul 1320, Bahriye matbaası, 616+5 sayfa. 91. Mustafâ Efendî ?, Terceme-i Tefsîr-i Sûre-i Kevser, telif tarihi 1321/1903, varak 86-89a, 21 satır. Fedâî Abdurrahim b. Ali’nin eserine tercümedir.[107] 92. Ali Rızâ Bey v. 1321/1903, Sırrı Sûreti’l-İhlâs Arapça[108]; İʻcâz-ı Kur’ân’dan Bir Nebze, 1318.[109] 93. Süleyman Sırrı Efendi 1240/1824-1321/1903, Dört sene devam eden Huzur Dersleri mukarrirliği esnâsında Sultan Abdülaziz Hân’ın iradesiyle Kâdî Beydâvî Tefsîri’nden takrir edilen âyetlerin tefsirlerini müstakillen Türkçe olarak cem, tertib ve telif ederek Sultan’a arz ve takdim etmiştir.[110] 94. Gümülcineli Hasan Hilmi Efendi 1251-1321, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/53, 13 varak. Ramazan 1315, 7. meclis olmalı. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7332[111] 95. Yahya Hilmi b. Hüseyin Kastamonî 1321’den sonra Mısbâhu’l-ihvân li-taharriyat-ı âyi’l-Kur’ân, İstanbul 1322, Mahmud Bey matbaası, 319 sayfa. Mu’cemü’l-müfehres türü bir eser. 96. Hüseyin Rızâ Paşa v. 1322/1904, Şezerâtü’l-beyân fî tercümeti müfredatü’l-Kur’ân. İtmâmına ömrü vefâ etmemiştir. Matbu değil.[112] 97. Yakub Han Kaşgarî, v. 1325/1907, Tefsîr-i Kur’ân.[113] 98. Şeyhu’l-İslam Muhammed Hasan Şekevî 1907-1908 senelerinde Zakafkasya bölgesinde Şeyhülislam idi, Kitabu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, 2 cild. 492+538, 1. baskı 1324/1907; 2. baskı, Tiflis 1326, “Gayret” Matbaası; 3. baskı, Tebriz 1399/1979. Şekevî, eserinde bir ciltlik Tefsîr-i Kur’ân-ı Şerîf isimli bir eserden bahsetmekte ve onun mu’cizeleri aklîleştiren îzâhlarını tenkîd etmektedir. 99. Şeyhü’l-İslâm b. Esedullah el-Humeydî ?, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, Kazan 1907, Matbaai Kırımiyye, 2 cilt. 100. Yusuf Ziyâüddin Efendi 1277/1861-1325’ten sonra, ed-Delâilü’l-muhkeme fî kırâeti Saddı’l-muʻceme ve Tâi’l-mühmele, İlm-i Kırâat ve Edâ’ya dâir Arapça bir risâle.; Hayru’l-kelâm fî kırâeti’n-Nebiyyi Aleyhisselâm, Arapça bir risâle; Tecvîd-i Kebîr, Cezerî ve Şâtıbî’den cem ve tercüme edilmiş.[114] 101. Tosyavî İsmâil Zühdü Efendi 1326’dan sonra, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/54, 4 varak. Ramazan 1315 olmalı, 8. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7321[115] 102. Sinoplu Hâfız Ebû Bekir Lûtfî Efendi 1326’dan sonra, Huzur Dersi Takrirleri el-Aʻrâf 7/172 [Ahd ü Mîsâk Risâlesi], 13 varak. Ramazan 1304. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7334[116] 103. Sâlih Kâmil Efendi 1259/1843-1326’da tekaüde sevk olundu, Mecmau Hazâini’l-ğufrân alâ esâsi’l-Kur’ân, Arapça Fâtiha tefsiri.[117] 104. Ali Yekta Efendi v. 1327, 1326-1327 senesinde Huzur Dersleri’nde muhatap olarak bulunmuştur. Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’nin hulefâsındandır., Sûre-i Rahmân Tefsîri yazma; Sûretü’l-Beled Tefsîri yazma.[118] 105. Muammer Saraczâde ?, Cevâhiru’l-irfân fî hazâini’l-Kur’ân, Dersaadet Ahmed Saki Bey Matbaası, 1327, 32 s., 21 cm. 106. Muhammed Burhâneddîn 1280/1864-1328/1910, el-Burhânü’l-münîr fî mâ câe ani’l-ulemâi fî sûreti ve’d-duhâ fi’t-tefsîr, yazma.[119] 107. el-Hâc Muhammed Emîn Geredevî 1246-1328/1830-1910, Cevâhiru’l-Fâtihati’ş-Şerîfe, Dersaâdet 1329, Kanâat Matbaası, 30 sayfa, Türkçe. Müellif, mü’minin, îmânını kemâle erdirebilmek için bilmesi zarûrî olan esasları Fâtiha sûresinden çıkarıp maddeler hâlinde sıralamıştır. Sık sık tekrarlanması ve kolay ezberlenebilmesi için de eserini mücmelen cem etmiştir.[120] 108. Şeyh Hulûsi Efendizâde Abdülkâdir Râşid Efendi 1260-1328, Huzur Dersi Takrirleri et-Tevbe 9/50-51, 11 varak. Ramazan 1315, 5. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7318[121] 109. Şeyh Şuayb Şerefeddîn Efendi 1258/1842-1329/1911, Îzâhu’l-merâm fî meziyyeti’l-kelâm yâhûd Şerhu’n-noktati ve’l-kalem yy. ts., 64 s. Osmanlıca, Millet Ktp., Ali Emiri-Şer’iyye, no 1405. Bu eserin hakîkî mevzûu, نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ “Nûn. Kaleme ve yazdıklarına yemîn olsun ki!”[122] âyet-i kerîmesinin tefsîr-i bâtınisidir.[123] 110. Gümülcineli Ahmed Âsım Efendi 1252-1329[124], Huzur Dersi Takrirleri el-A’râf 7/14-16, 28, 40-41, 70-71, 96, 109-114, 132-133, 143, 150, 176-178, 189, 205-206; el-Enfâl 8/18-20, 30-31, 41, 52, 70; et-Tevbe 9/6, 19, 32-33, 55-57, 68-69, 84, 97-98, 113-114; Yûnus 10/1-2, 32-34, 53-56[125] 111. Nûman b. Emir b. Osman Molla ?, Tefsir-i Nûmânî Tefsir-i Kur’an-ı Kerim, Kazan 1911, 390 sayfa; Helsinki 1959. 112. Manastırlı İsmâil Hakkı 1263/1846-1330/1912, Tefsîr-i Sûre-i Yâ-Sîn, İstanbul 1316, Mekteb-i Şâhâne Destgahı, 110 sayfa. Müellif, Mekteb-i Mülkiye-i Şahane’de tefsîr müderrisi olduğu devirde bu eserini ders kitabı olarak hazırlamış veya sene sonunda ders notlarından tanzim edilerek bir sonraki sene okutulmak üzere hazırlanmıştır. Kitabın kapağında “Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne talebesine mahsus ve matbu’ı mahduttur.” notu bulunmaktadır.[126]; Tefsîr-i Sûre-i Fâtiha, İsmail Hakkı Manâstırlı’nın Fatiha Sûresi ve vaazlarında anlattığı veya makale olarak yazdığı diğer müteferrik âyetlerin tefsîrleri Sırat-ı Müstakim[127] dergisinde neşredilmiştir.; Şerhü’s-sadr ve fedâilü Leyleti’l-Kadr, İstanbul 1324, Türkçe, matbu.; Fusûlü’t-teysîr, Tefsir usûlüne dâir.[128] 113. Maksud Efendi v. 1330/1912, Letâifü’t-te’vîl alâ Envâri’t-Tenzîl Âl-i İmrân sûresine kadar.[129] 114. Hüseyin Avni ?, İ’câz-ı Kur’ân ve Hakikat-ı İslâm, İstanbul Hukuk Matbaası, 1330, 48 s., 20 cm. 115. Mehmed Zekâî bin Mehmed el-Muğlavî 1266/1851-1330/1912, Hediyyetü’l-eslâf fî tefsîri Sûreti Kâf, yazma.[130] 116. Mehmed Efendi 1299/1883-1330’dan sonra, Çelebizâde Mehmed Kemâleddin diye de bilinir, Matbu olmaya bazı eserleri yanında Beydâvî üzerine şerhi vardır.[131] 117. Şükrü Paşa v. 1331/1912, Tefsîru sûreti’l-Fâtiha Yedi aded enfüsî Fâtiha tefsîrini bir araya getirmiştir.[132] 118. Mustafa el-Vâiz 1263-1331/1847-1913, Tefsîru müfredâti’l-Kur’ân. Eser Petersburg’da bulunmaktadır.; Bülûğu’n-nîl fi’l-kelâmi alâ âyeti “Ve etimmu’s-sıyâme ile’l-leyl”.[133] 119. İstanbullu Hacı Muhammed Hayri 1299-?, Tefsir-i Sûre-i Yûnus, İstanbul 1331/1915, 492 sayfa, Türkçe, matbû.[134] Ekseriyen Tefsir-i Medarik’ten takrir edilmiştir. Sonunda 16 sayfa Nisa-i Mükerremât risalesi vardır. 120. Cemâlüddîn el-Kâsımî 1283-1332, Mehâsinü’t-te’vîl; Şerhu’l-Meydâniyye fi’t-tecvîd.[135] 121. Hoca-zâde Ahmed Hilmi v. 1914, Ravzatü’l-kurrâ ve Târîh-i Kur’ân-ı Kerîm. Cerîde-i Sûfiyye’nin 62-67 numaralı sayılarında tefrika edilmiş, daha sonra lâtin harfleriyle neşredilmiştir İstanbul Türk Neşriyat Yurdu, 1959, 54 sayfa.[136] 122. Süleyman Vehbî Efendi 1263-1332, Hadâiku takrîbi’l-Kur’ân bi usûli’s-suveri ve’l-işârât, mahtût; Risâletü fi’r-Raât Fevâidü’l-Kırâat, mahtût; Rüküât-ı Kur’âniye, mahtût; Risâle-i Râiye, matbu.[137] 123. Mehmed Hamdi Efendi 1248-1332, Fâtihatü’r-Rahmân. Fâtiha ve Rahmân sûrelerinin önce toplu olarak, sonra da açıkça meziyetlerini beyan eder. Eserleri 1314’te basılmaya başlamıştır.[138] 124. Ubeydullah Efgani ?, Kavm-i Cedid’de Salavat Bahsine Mu’teriz Olanlara Kur’an-ı Azimü’ş-Şân’ın İnzâr ve İhtârı, İstanbul Şems Matbaası, 1332, 14 s., 16 cm. 125. Ali Haydar b. Hasan Fehmi v. 1333, Risâle fî tahkîki kavlihi Teâlâ Ve alleme Âdemel’-esmâe, yy., ts., 83-84 s. Arapça, Millet Ktp., Ali Emiri Arabi, no 3555. 126. Âgah İbrahim Paşa v. 1334/1916, el-Ikdü’l-Cemîl fî Müteşâbihi’t-Tenzîl, Mekke-i Mükerreme, 1311.[139] 127. Ahmed Remzi Efendi 1287-1335’ten sonra, İrşâdü’l-kârî fî meyâni’l-kâi’l-cârî, tecvide dâir gayr-i matbu.[140] 128. Mehmed Efendi 1268/1851 – Rûmî 1335’ten sonra, Mir’âtü’t-Tecvîd ve Reddü’l-Muʻtezile isimli iki risâle telif etmiştir.[141] 129. Nûh Efendi 1280-1335’ten sonra, Dedesi Hacı Torun Efendi’nin İşârât-ı Kur’âniye isimli eseri ikmâl üzere Rumuzât-ı Furkâniye isimli bir risâle telif etmiştir. Matbu değildir.[142] 130. Bereket-zâde İsmâil Hakkı v. 1267-1336/1851-1918, Envâr-ı Kur’ân, İstanbul 1331. Bakara 142’ye kadar tefsîr. Daha evvel Sırât-ı Müstakîm ve Kelime-i Tayyibe dergilerinde tefrika edildi.; Necâib-i Kur’âniye, İstanbul 1331, 441 sayfa. Daha evvel Sırât-ı Müstakîm’de tefrika edildi. Sırat-ı Müstakim [1324], 1/2, 23-26; 1/3, 38-40; 1/4, 54-55; 1/6, 85-88; 1/7, 98; 1/8, 114-116; 1/9, 131-133; 1/10, 148-149; 1/12, 178-179; 1/13, 194-196; 1/14, 211, 212; 1/15, 227-228; 1/20, 307-309; 1/21, 321-323; II/27, 3-6; II/28, 18-20; II/37, 163-165; II/33, 98-100. 131. Eğinli Muhammed Hulûsi Efendi 1262-1336, Âyât-ı Kur’âniye’den Bazı Nasihatler, mahtût; Havâs-ı Süver-i Furkâniyye, mahtût; Huzur Dersleri’nde tesbit ettiği notlar. Muhataplığı esnâsında takrir olunan âyetlerin tefsir ve îzâhını hâvî sual ve cevabı muhtevi el yazıları İstiâze, el-Enfâl 8/11-13, 30, 40, 50-51, 66; et-Tevbe 9/1-2, 11-12, 25-26, 36, 47, 58-59, 70-71, 85-87, 99-101, 115-117; Yûnus 10/1-2, 16-18, 32-33, 53-56, 71-74, 93-95; Hûd 11/1-4, 20-24, 41-43, 66-68, 87-90, 116-119; Yûsuf 12/21[143] 132. Mehmed Şükrü Efendi v. 1336, Umdetü’n-nesâyıh, İstanbul 1292. Muteber tefsirlere istinaden telif edilmiş Kâf Sûresi tefsiridir.[144] 133. Ömer Ziyâüddîn Dağistanî 1266/1851-1337, et-Teshîlâtü’l-atıre fi’l-kırââti’l-aşere, yy. 1304, 100 s. Süleymaniye Ktp., Hasib Efendi, no 7.; Âdâbu’l-Kur’ân, İstanbul Matbaa-i Osmaniye, 1326, 31 s. 20 cm.; Tecvîd-i Umûmî, 1293’te Meşîhat’a takdim ettiği bu eserle takdire mazhar olarak taşra ruûsuna nâil olmuştur.[145] 134. Gazi Ahmed Muhtar Paşa v. 1337, Serâiru’l-Kur’ân fî tekvîni ve ifnâi ve iâdeti’l-ekvân, İstanbul 1336, Türkçe, 87 sayfa. Bir nüshası Süleymaniye Ktp., İzmirli İ. Hakkı, no 166/2’de mevcuttur.[146] 135. Tâhir el-Cezâirî 1268-1338, Tefsîru’l-Kur’ân, Yazma büyük bir eserdir.[147] 136. Tikveşli el-Hâc Hâfız Yûsuf Ziyâeddin Efendi 15 Şaban 1245/1829 – 22 Safer 1339/1921, “Reîsü’l-ulemâ” diye bilinir. Pek çok âlim yetiştirmiştir. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’ye intisâb etmiştir.[148] 1282’de Huzur Dersleri’ne muhâtab tayin edilmiş, 1291’de mukarrirliğe yükselmiştir. 1326’ya kadar uzun seneler “Huzur Dersleri” mukarrirliğinde bulunmuştur., Huzur Dersi Takrirleri el-A’râf 7/68-69, 9 varak, Ramazan 1296, 3. meclis; el-A’râf 7/152-153; el-Enfâl 8/72; et-Tevbe 9/44-46. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 4167, 7333[149] 137. Cebbârzâde Ârif Bey 1244/1828-1339/1921, Kitâbu’l-hakâyık Tefsîr, fıkıh ve serâir-i Kur’âniyyeye dâir dört cildlik bir eserdir.[150] 138. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi 1275-1339, Safvetü’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân İstanbul Matbaa-i Âmire, 1336. Bakara sûresinin 73. âyet-i kerîmesine kadar gelen Türkçe bir tefsîrdir. Yeri geldikçe tasavvufî mütâlaalar dercedilmiştir; Sûre-i İhlâs ve Alâk Tefsîri İstanbul 1334/1918, 16 s. Türkçe; Sûre-i En’âm’a kadar Türkçe bir tefsîr Müellif takrîr etmiş, Ahmed Midhat Efendi zabt ve tesbît etmiştir. Türkçe selis ifadeli bir tefsîr imiş ancak nerede olduğu bilinmiyor.[151] 139. Ömer Fuad bin Mustafa el-Kırîmî v. 1340/1921’den sonra, Tefsîru’l-âyet “Kul innemâ harrama Rabbiye’l-favâhişe…”, Türkçe. 29 R. Evvel 1340/1921 tarihinde İstanbul’da yazılmış, 142 s., 71 vr., 19 satır. Eser Aʻraf Sûresi’nin 33. âyetinin geniş bir tefsiridir. İlm-i Kelâm, Akâid, Tasavvuf, İlm-i Rûh, Hikmet, Tarih cihetinden tahlil edilmiştir. Müellif hattı olan tefsir, Dâru’l-Hilâfeti’l-Âliye Medrese-i Süleymaniye, Kelam ve Felsefe Şubesi son sınıf mezunuyet tezidir. Diyanet İşleri Başkanlığı Ktp., Yaz. D. no 669.[152] 140. Şeyh Muhammed Saîd Efendi 1277/1860-1340/1922. Nakşiyye-i Hâlidiyye’dendir. İstanbul Vâlide Câmii’nde Beydâvî Tefsîri’ni ezberden okutarak dersler vermiştir. İstanbul ulemâsı irfanına ve beyanına meftun olmuşlardır., el-Kavlü’l-celîl fî müşkilâti Envâri’t-Tenzîl. Beydâvî Tefsîri’ndeki müşkilât-ı hakâyıkı hall vâdîsinde yazılmıştır.[153] 141. Kastamonulu Ballıklızâde Şeyh Ahmed Mâhir Efendi 1860-1922, el-Fâtiha fî tefsîri’1-Fâtiha, Müellifin tefsir dersi notlarından ibaret olup basılmıştır, İstanbul 1331, İstanbul Hukuk Matbaası, 69 sayfa.; Mu’cizât-ı Kur’âniyye, Kita­bın birinci kısmı, müellifin 1324-1325 1908-1909 senelerinde gazetelerde neşredilmiş makalelerinden meydana gel­miş olup 1328’de İstanbul’da basılmıştır, 280 sayfadır. Aziz Demircioğlu’nun husûsî kütüp­hanesinde bulunan müellif hattıyla 278 sayfa olan ikinci kısmı ise henüz basılmamıştır.[154]; Tefsîru’l-Kur’ân, Şeyh Ahmed Mâhir Efendi, Meclis’te yaptığı bir konuşmada bu eserinden bahisle şöyle der “Maatteessüf bazı zevât da dine hizmet ediyoruz» diye tefsir yapıyor. Ben Türkçe tefsirleri gördüm. Onbeş seneden beri de tefsirle iştigal ediyorum. Bugün 19 cüz’ünü de yazdım; 11 cüz’ü kaldı. Benim bu tahkikatıma göre Mevâkib’de pekçok yanlışlar vardır…”[155] 142. İstanbûlî Muhammed Esʻad Efendi v. 1341/1922, Huzur Dersi Takrirleri Yûnus 10/47; el-Mülk 67/25; el-Aʻrâf 7/188, 8 varak. Ramazan 1323, 7. meclis. İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, no 7316[156] 143. Mehmed Halid ?, Kur’an Muallimi, İstanbul Matbaa-i Âmire, 1341, 68 s. Tecvid’e dâir. 144. Seyyid Süleyman el-Hüseyni ?, Zübdetü’l-Beyan fî Tefsiri’l-Kur’an Kur’ân-ı Kerim’in Tercüme ve Tefsiri, İstanbul Amedi Matbaası, 1340/1342. 16, 7 s. ; 22 cm. 1. cüz. 145. Ahmed Bahaeddîn Efendi 1289/1872-1342/1923, Ve’d-Duhâ’dan aşağı süver-i Kur’âniyye üzerine tefsîr Muhtelif tefsîrlerden derleyip telhis ederek kaleme almıştır.[157] 146. Çerkeşî Yûsuf Sıddîk bin Abdurrahman v. 1342/1923’den sonra, Tefsîru nûrin alâ nûr, yy. ts. İşârî ve dirayet ağırlıklı bir tefsirdir. Süleymaniye Ktp., Nuri Arlasez, no 194-221.[158] 147. Ahmed Nazmî Efendi 1342, Bursevî Tefsîri’nden Bakara, Yûsuf, Yâsîn, Nebe, Rahmân sûrelerini tercüme etmiştir. Ticâret yapmak, ağaç dikmek ve hayvan yetiştirmek gibi muhtelif mevzularda eserler vermiştir.[159] 148. Debreli Vildan Fâik Efendi 1269-1343/1853-1924, Tefsîr-i Sûre-i Kâf, matbû değil. Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdai Efendi, no 129; el-Mevâizü’l-hisân fî mâ kurrire beyne yedeyi’s-sultân, Dersaâdet 1330, Matbaa-i Hayriye, 80 sayfa. Sultan Mehmed Reşâd devrinde Huzur Dersleri’nin yedinci­sine mukarrir olarak katılan Vildan Fâik Efendi, dört dersin takrir ve müzakere­lerini kitap haline getirmiştir.[160]; Âyet Tefsîri, mahtût Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 65; Risâle fî tefsiri kavlihi teâlâ “İnnallâhe ye’müru bi’l-adl…”, Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdayi Efendi, no 125, 1b-8b[161]; Tavdîhu’l-mübhemât fî mâ verade fi’l-Kur’âni mine’l-kelimât, matbû değil. Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdayi Efendi, no 125; Tebyînü’l-edevât fî mâ verade fi’l-Kur’âni mine’l-kelimât, Türkçe, 14 varak, matbû değil, Hacı Selim Ağa, Hüdayi Efendi, no 123; el-Mültekât fî usûli’t-tefsîr Arapça 34 varak, matbû değil, Hacı Selim Ağa, Hüdayi Efendi, no 126 149. Bursalı Mehmet Tahir v. 1343/1925, İlm-i tefsir ve müfredât-ı Kur’ân’a dâir malumât-ı icmâliye 1318, 33 vr., Türkçe[162]; Delîlü’t-tefâsîr İstanbul Hilâl Matbaası, 1324/1906, Türkçe. 150. Ahmed Hüsâmeddin Dağistânî v. 1925, es-Sohbetü’l-Melei’l-A’lâ fî tefsîri Abese ve tevellâ İstanbul 1328; Rûhu’l-hikem fî tefsîri kelimeti Meryem İzmir 1332; Huccetü’l-hucec fî tefsîri sûreti’l-Hac İzmir 1332; Burhânü’l-asfiyâ fî tefsîri sûreti’l-Enbiyâ İzmir 1332; Hikmetü’l-envâr fî tefsîri Kehfi’l-esrâr İzmir 1332; Nûru’l-esrâr fî tefsîri sûret-i Tâhâ İzmir 1332; Esrâr İstanbul 1339. Müellifin Vecîzetü’l-hurûf alâ menâtıkı’s-süver isimli Arapça eserinin Amme cüzüne âit bazı kısımlarının tercümesidir; Edvâru’l-âlem Müellifin evinde çıkan yangından kurtarılan Felâk ve Nâs sûrelerine âit kısımlardır. Müellifin oğlu Kâzım Öztürk tarafından Edvâr-ı Âlem’den Bazı Parçalar ismiyle neşredilmiştir; Mezâhiru’l-vücûd alâ menâbiri’ş-şühûd İstanbul 1340. Eserin ikinci cildi Kehf, İsrâ, Nebe’ ve Mülk sûrelerinin tefsîridir. Kâzım Öztürk tarafından günümüz Türkçesiyle, Kur’ân’ın 20. Asra Göre Anlamı ismiyle neşredilmiştir Ankara 1974, 1976; Mevâridü’t-Tenzîl fî tercemeti Kur’âni’l-Celîl Tefsîrdir.[163] 151. Bergamalı Ahmed Cevdet Efendi 1289-1344/1872-1926, Tefsîr Tarihi, 1927 tarihinde Ahmed Kâmil Matbaasında basılmıştır.; Tefsîr-i Şerîf, Dâru’l-Fünûn Matbaası 1340/1924, 160 sayfa.; Tefsîr-i sûre-i Hucurât, İstanbul 1341/1923, Dâru’l-fünûn matbaası. [Dâru’l-fünûn ilâhiyât ders notları], 64 sayfa.[164]; Sûretü’s-Saff Tefsîri, İstanbul 1341/1925, Dâru’l-fünûn matbaası, 16 sayfa.; Tavzîh-i Müteşâbihât, Bir kısmı Mihrâb Mecmuası’nda ibaresi tasarruf edilerek dercedilmiş ise de müellif tasarrufa râzı olmadığından nâtamam kalmıştır.[165] 152. Midhat Behari ?, Rûh-i Kur’ân’dan Bir Sahife-i Nûr, İstanbul Ma’rifet Matbaası, 1926, 40 s., 24 cm. 153. Şeyh Muhammed Elif Efendi v. 1345/1927, ed-Dürru’l-mensûr fî hızâneti esrâri’n-Nûr, Arapça tefsîr.; en-Nûru’l-furkân fî lügati’l-Furkân.[166] 154. Ahmed Münib Efendi 1275-?, Kavâidü’l-Kur’ân, mahtût; Terceme-i İhlâs-ı Şerîf, mahtût; Hasâisu İhlâs-ı Şerîf, mahtût; Yâdigâr-ı Tuhfetü’l-Furkân, mahtût.[167] 155. Osman-zâde Hüseyin Vassâf, 1289/1872-1348/1929, Esrâr-ı Kur’âniyeden Bir Nebze -Rûhu’l-beyân’dan Yâsîn-i Şerîf Tecümesi- Ahmed Nazmî Efendi ile birlikte. Telif 1320, 380 vr. Türkçe. Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, no 2312[168]; Güldeste-i Hakîkat Rûhu’l-beyân’dan iki cüzün tercümesi. Ahmed Nazmî Efendi ile birlikte.[169] 156. Muhammed Es’ad Erbilî, 1847-1931, Nakşî-Hâlidî ve Kâdirî meşâyıhındandır., Fâtiha-i şerîfe tercümesi İstanbul Mahmud Bey Matbaası, 1327/1911, 8 s. Ayrıca Risâle-i Es’adiyye ile birlikte İstanbul’da 1986 senesinde sadeleştirilerek neşredilmiştir[170]; Risâle-i Es’adiyye ve Mektûbât isimli eserlerinde de pek çok âyet-i kerimeyi tefsîr etmiştir. Es’ad Efendi Hazretleri, hemen her mektubunda mutlaka bir veya birkaç âyet-i kerimeyi îzâh etmiştir. Meselâ 4, 5 ve 97. mektublarda Hadîd Sûresi hakkında bazı îzahlar yapıp faziletinden bahsederek tefsîrinin genişçe mütâlaa edilmesini tavsiye eder. Muhammed Es’ad Efendi’nin Fâtiha tefsiri, diğer eserlerindeki âyet tefsîrleri ve değerlendirmeleriyle alâkalı geniş bir çalışma yapılmıştır.[171] 157. Süleyman Sırrı Efendi 1855-1931, Esbâbü’l-felâh, Tefsîre dâir Arapça bir eser.[172] 158. Hüseyin Kâzım Kadri 1870-1934, Nûru’l-beyân, Matbaa-i Âmire 1340, Kur’ân-ı Kerîm tercümesi.; Tefsîr-i Sûre-i Mülk, mealin sonunda neşredilmiştir.[173] 159. Mehmed Âkif Ersoy 1290/1873-1936, Asr Sûre-i Celîlesinin Tefsîri, Muhammed Abduh’tan tercüme.; Sebîlürreşâd’daki tefsir yazıları. Bu yazıları şu eserde toplu olarak bulmak mümkün Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Mehmed Âkif’in Kur’ân-ı Kerîm’i Tefsîri, Ankara 1992; Kur’ân Meali Mütercimin vasiyeti üzerine yakılan mealin, daha önce kopya edilen ilk on cüzü 2012 senesinde İstanbul’da Recep Şentürk ve A. Cüneyd Köksal tarafından neşredilmiştir. 160. Milaslı İsmail Hakkı 1870-1938, Kur’ân Tercüme Edilebilir mi?; Fâtiha Tercüme ve Tefsîri, Bu iki eser 1335’te Hukuk Matbaası’nda tab edilmiştir.[174] 161. Serbest-zâde Ahmed Hamdi 1864-1939, Tercümân-ı Kur’ân Tefsîru Kâdî Beydâvî. Beydâvî tefsirinin şerh ve tercümesi mahiyetinde yedi ciltten oluşan ve oğlu Süreyya Serbest’in husûsî kütüphanesinde yazma ha­linde bulunan bu eserin ilk üç cildi En’âm sûresinin sonuna kadar temize çekilmiş, diğer ciltleri ise müsvedde ha­lindedir. Eserin sonunda müellifin oto­biyografisi de yer almaktadır.[175] 162. Hoca Râsim Efendi 1880-1939, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Tercümesi, matbu değil.[176] 163. Mîr Muhammed Kerîm Necel el-Hâc Mîr Ca’fer el-Alevî el-Hüseynî el-Mûsevî el-Bâküvî 1853-1939, Keşfu’l-Hakâik an nüketi’l-âyâti ve’d-dekâik, Türk Azarbaycan dilinde, 3 cilt, Bakü 1322/1904. İkinci baskısı Tebriz 1373. 164. Süleyman Tevfik el-Hüseyni v. 1939, Tafsîlu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, İstanbul 1325. Matbaa-i Âmire; Tercüme-i Şerîfe Türkçe Kur’ân-ı Kerîm Mülahhas Tafsîlü’l-Beyân, İstanbul 1344/1926. 165. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, 1878-1942, Hak Dîni Kur’ân Dili – Yeni Mealli Türkçe Tefsir, İstanbul 1935-1939. 166. Muğlalı Ali Rızâ Efendi 1277/1861-1943, 1334/1915 senesinde Huzur Dersleri’ne mukarrir olarak iştirak etmiş ve bu vazîfesine üç sene devam etmiştir., Takrîru’l-beyyinât fî tefsîri sitti mine’l-âyât, Arapça, mahtut; Tahrîru’l-kavli’l-enfa’ fî tefsîri’l-âyâti’l-erba’, Arapça, mahtut.[177] 167. Tavaslı Hâfız Hasan Efendi 1281/1864-1945, Cem’u âyâti’l-müteşâbihât elif-bâiyyen, yazma.[178] 168. Şerafeddin v. 1367/1947, Tarih-i Kur’ân-ı Kerim, İstanbul Kader Matbaası, 1331, 45 s. 169. Konyalı Mehmed Vehbî Efendi v. 1949, Hülâsatü’l-Beyân, İstanbul, 1339-1341; Ahkâm-ı Kur’âniye, İstanbul 1922. 170. Ahmed Nazmi Türe 1876-1950, Mecmuatü’t-tefâsir, Arapça-Türkçe, muhtelif tefsirlerden nakiller yapılmış. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kitaplığı, Osman N. Ergin Yazmaları, no 66-22 ile 66-31 arası[179] 171. Ahmed Hamdi Akseki 1887-1951, Ve’l-Asr Sûresi Tefsîri, İstanbul 1346/1928. Daha sonra Ertuğrul Özalp tarafından sadeleştirilerek neşredilmiştir. 172. Tâhiru’l-Mevlevî 1284/1877-1951, Tercüme-i Tefsîr-i Hüseynî Hüseyin Vâiz-i Sebzevârî’nin tefsîrinin Bakara sûresi sonlarına kadar tercümesi; Mahfil dergisindeki tefsîr yazıları.[180] Kendi neşrettiği bu aylık edebî dergide yazdığı makâlelerin birinin başlığı şöyledir “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Nâzil Olan Âyetleri”, Mahfil, cilt I, sayı 5, İstanbul 1339/1920, s. 74-75.[181] 173. Manisalızâde Mustafa Şevket Efendi Şevket Molla 1295/1877-1951, Fâtiha ve diğer bazı sûrelerin tercümeleri; Kâdî Beydâvî ile Ebu’s-Suûd arasında bir mukâyese.[182] 174. Mustafa Sabri Efendi 1286/1869-1373/1954, Şeyhülislam, Mes’eletü Tercemeti’l-Kur’ân, Kahi­re 1932. Namazda Kur’an’ın Türkçe mealinin okunması teşebbüslerini savu­nanlara karşı bir reddiye olan eseri Süleyman Çelik Kur’an Tercü­mesi Meselesi adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir İstanbul 1993. 175. Kâmil Miras 1291/1874-1957, Kur’ân ve Tefsîr Tarihi; Kur’ân’ın Cemʻi[183] 176. Mehmed Efendi 1299/1883-?, Hâşiye alâ tefsîri’l-Beydâvî, yazma.[184] 177. Ömer Nasûhi Bilmen v. 1971, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meal-i Âlîsi ve Tesiri, İstanbul, 1963-1966. 178. Haşımzâde Ahmed İsrafiloğlu 1896-1979, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 4 cilt. Azerbaycan dilinde, yazma hâlinde.[185] 179. Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu 1892-1984, Nakşbendî ve Kâdirî meşâyıhındandır. Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’nin Kelâmî Dergâhı’nda terbiye görmüş ve icâzet almıştır., Fatiha Sûresi Tefsiri İstanbul Erkam Yay., 1987; Bakara Sûresi Tefsiri İstanbul Erkam Yay., 1985; Uhud Gazvesi İstanbul Erkam Yay., 1982. İlgili âyetlerin tefsiri; Bedir Gazvesi ve Enfal Sûresi Tefsiri İstanbul Erkam Yay., ts.; Tebük Gazvesi İstanbul Erkam Yay., 1981. Tevbe Sûresi tefsiri; Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsiri İstanbul Erkam Yay., 1983; Hazreti Yusuf aleyhisselam İstanbul Erkam Yay., 1980. Yûsuf Sûresi tefsiri; Hazreti İbrahim aleyhisselam İstanbul Erkam Yay., ts. Hz. İbrahim ile alâkalı âyetlerin tefsiri. 180. Mahmud bin Seyyid Tırazî ?, Kur’ân-ı Kerîm mütercem ve muhaşşâ bi’l-lugati’t-Türkistâniye, Katar, ts.[186] B. DAHA ÖNCE TELİF EDİLİP TANZİMAT DEVRİNDE NEŞREDİLEN ESERLER 1. Molla Fenârî v. 834/1431, Aynu’l-a’yân, İstanbul 1326/1908, 376 sayfa; Bahsün fi’n-nâsih ve’l-mensûh min tefsîri’l-Fâtiha.[187] 2. İbn-i Arapşah, Şihab Ahmed b. Muhammed el-Hanefî v. 854/1451, Nebe’ Tefsîri Tercümesi, 72 sayfa, Dersaadet, 1317/1899, Cemal Efendi Matbaası. Ebü’l-Leys Semerkandi’nin v. 373/983 Tefsîr-i Cüz’i Nebe’ isimli eserinin tercümesidir.[188] 3. İbn-i Kemâl v. 940/1534, Tefsîru’l-Fâtiha, İstanbul 1316, İkdam Matbaası. Tercümesi Manastırlı Davud Paşa, Din-i İslam Hediyesi, İzmir 1326-1328/1911-1912, 36 sayfa; Tefsîru’l-Fecr, İstanbul 1316, İkdam Matbaası[189]; Tefsiru sûrati’l-Mülk, nşr. Hasan Ziyaeddin Itr, Beyrut 1986. Nebe’, Nâziât, Târık ve Asr sûrelerinin yazmaları mevcuttur. 4. Galatalı Muhammed b. İbrahim v. 1005/1596, Kıssa-i Zîbâ tercüme-i Yusuf u Züleyhâ aleyhissalatü ve’s-selâm benamı Ahsenü’l-Kasas, İstanbul 1293, Şevki Efendi Matbaası. 315 sayfa. Te’lif tarihi 994/1585. Ktp. Üsküdarlı, no 131’de bir nüshası mevcuttur. Bu eser, bazı listelerde Sûre-i Yûsuf Tefsîri” şeklinde zikredilir.; Hûd ve İbrahim Sûreleri Tefsîri.[190] 5. Okçuzâde Mehmed Şâhî, v. 1039/1629, Nazmü’l-Mübîn fi’l-âyâti’l-erbaîn, Kostantiniyye, 1311, Matbaa-i Âmire, haz. Hâfız Refî’, Türkçe, manzum, 8 sayfa.[191] 6. Vardarî Mahmud b. Mustafa v. 1055/1645, Tertîb-i zîbâ fî beyâni ta’dâdi’l-âyât, İstanbul, 1284. 132 sayfa. Tefsîr, hadis, tarih ve diğer kitaplarda yeri geldikçe zikrolunan âyet-i kerimelerin Kur’ân-ı Kerim’de hangi sûrenin kaçıncı âyeti olduğunu kolayca bulmaya yardımcı olmak için tertîb edilmiştir. Alfabatiktir. 132. sayfadan 143. sayfaya kadar Kur’ân’ın sûre, âyet, kelime ve harflerinin adedini bildiren Arapça bir bölüm vardır. Burada sûrelerin Mekkî veya Medenî oldukları bildirilmiş, istisnâ olan âyetler gösterilmiştir. Bu bölümün kenarında el yazısıyla “Envâru’l-Aşıkîn’den ahzolunmuştur” ibaresi yer almaktadır.[192] 7. Şehsuvaroğlu Ali Şeyhî, Riyâdu’l-ğufrân, İstanbul 1313, Süleyman Sakıp Efendi Matbaası, 86 sayfa. Telif tarihi 1058. Türkçe, manzum Yâ-Sîn Sûresi tefsîri.[193] 8. Ayntâbî Muhammed bin Hamza v. 1111/1699, Terceme-i Tefsîr-i Tibyân 4 cilt, Kahire, H. 1257/1841-1842. Tercüme tarihi 1110/ 1698. Bu tefsîr, Hıdr b. Abdurrahman el-Ezdî’nin v. 773 et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân isimli Arapça tefsîri esas alınarak hazırlanmıştır. Arapça aslının telif tarihi H. 773’tür.[194]; Hâşiye alâ Beydâvî Zâriyât Sûresi’nden Nâs’ın âhirine kadar.[195] 9. Ahmed Salih b. Abdullah Ğurab-zâde en-Nâsıh el-Bağdadî ?, Zübedü’l-âsâr el-Mevâhib ve’l-Envâr, 2 cilt, İstanbul, 1290/1875-1877. Telif tarihi 1096/1684. Müellif, diğer kaynakların yanında en çok Beyzâvî’nin Envârü’t-Tenzil’inden ve Kâşifi’nin Mevâhibül-ledünniyye’sinden istifade ettiğinden dolayı eserinin ismini bu iki tefsîrden birer kelime alarak koymuştur. 10. İsmail Ankaravî v. 1402/1632, Fatiha tefsiri Fütûhât-ı Ayniyye, 1037/1627 târihinde Türkçe olarak telif edilmiş İşârî bir tefsir. 220 sayfa, İstanbul 1328/1910 Matbaa-i Ahmed Kamil[196]; Misbâhü’l-esrâr, Nûr sûresi 35. âyetin tefsîri. 11. Yakub b. Mustafa el-Afvî el-Celvetî v. 1149/1736, Netîcetü’t-tefâsîr fî Sûret-i Yûsuf. Müellif Arapça bir tefsîr yazmış ve bunu sayfanın ortasına yerleştirerek kenarlara da yine Arapça olarak haşiye yazmıştır. Sayfanın ortasındaki çerçevenin içinde bulunan Arapça tefsîrin yanında Türkçe tefsîrî tercümeler yer almaktadır. Bunlar Tibyân tefsîrinden alınmıştır. Mustafa Celvetî, Arapça tefsîrlerden birçok nakillerde bulunduktan sonra tercüme başlığı altında Tibyân’dan nakillerde bulunmakta ve sûreyi baştan sonuna kadar eksiksiz olarak Türkçe tefsîr de takip etmektedir. Eser, 1133 senesi Muharrem ayında nihayete ermiştir. 3+116 sayfadır. 1266/1849, 1279/1862 ve 1318/1900 tarihlerinde tab edilmiştir.[197] 12. Kazabâdî, Ebu’n-Naki Ahmed bin Mehmed bin İshak v. 1163/1749, Hâşiye alâ tefsîri Sûreti’l-Fâtiha min Envâri’t-Tenzîl, İstanbul 1286.[198] 13. Şeyhülislâm Muhammed Esʻad v. 1166/1753, Âyete’l-Kürsi Tefsiri Tercümesi, İstanbul ts., Cemal Efendi Matbaası, 16 sahife, Türkçe.[199] 14. Konevî, Hâfız İsmail bin Mehmed bin Mustafa 1194/1779, Hâşiye alâ Tefsîri’l-Beydâvî, İstanbul 1285/1868.[200] 15. Tırabzonî Şâkir Ahmed Paşa v. 1235/1819, Tertîb-i Nefîs, İstanbul 1269, Takvimhane-i Amire, 54 sayfa, Türkçe, manzum. Müellif, her sûreye üç beyit tahsis ederek sûrelerin isimlerini, sıralarını, âyet sayılarını, âyetlerin üzerinde ittifak ve ihtilaf edilenlerini ve cüzlerin bitiş ve başlangıçlarını beyân etmektedir.[201]; Add-i âyi’l-Kur’ân, manzûme, gayr-ı matbû. 16. Ortaköylü Ferruh İsmail Efendi v. 1256/1840, Tefsîr-i Mevâkib/Terceme-i Tefsîr-i Mevâhib, 2 cilt, İstanbul, 1282/1865, tercüme tarihi 1246/1830[202] Hüseyin b. Ali el-Kâşifi’nin v. 900/1494 el-Mevâhibü’l-Aliyye isimli Farsça tefsîrinin tercümesidir.[203] 17. Kazanlı Muhammed Sâdık bin Molla Şâh Ahmed bin Ebû Yezid bin Rahmetullah bin Îmânkulî v. 1911’den sonra, Teshîlü’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân. Kâşifi’nin el-Mevâhibü’l-Aliyye isimli Farsça tefsîrinin Kazan Türkçesi’ne Tatarca tercümesidir. Tercüme 1318-1328 1900-1910 yılları arasında yapılmış ve iki cilt hâlinde neşredilmiştir. Kazan 1911 Bu tercüme sonradan tıpkıbasım olarak yeniden tabedilmiştir. Doha-Katar 1996 18. Osman b. İbrahim el-Bosnevî ?, Sübha-i Sibyân, İstanbul 1251, Matbaa-i Âmire, 35 sayfa, manzum Kur’ân lügati.[204] 19. Mehmed Necib ?, Hediyetü’l-ihvân fî şerh-i Sübha-i Sıbyân, 1256, 265 sayfa. Tahlîl ve Netîce Gerek daha önceki devirlerde gerekse Osmanlı döneminde, Tanzimat’a kadar tefsir alanında pek çok eser ortaya konmuş, yazılması gereken çoğu şey yazılıp söylenmiştir. Hatta bazı âlimler tafsîlâta ve işin sanat tarafına yönelmeye başlamıştır. Sadece noktasız harfleri kullanarak tefsir yazmak, manzum tefsir ve tefsir usûlü yazmak bunun bir tezâhürüdür. Belli bir istikrarı yakalayan tefsir faaliyetleri, Tanzimat’tan sonra da devam etmiştir. Ancak bu devirde iki mühim gelişme yaşanmıştır. Biri, yazılan eserlerin matbaa yoluyla çoğaltılarak daha çok insana ulaştırılması, diğeri de Türkçe eser yazıp basmaya ve tercüme faaliyetlerine ağırlık verilmesidir. Tanzimat’tan sonraki dönemde Osmanlı ulemâsı az sayılmayacak kadar eser ortaya koymuşlardır. Bu eserler, o günkü toplumun ihtiyacına cevap verecek nicelik ve niteliktedir. Bu dönemde yazılan eserleri “Çığır açacak farklı fikirler ortaya koyamamışlardır” diye tenkid etmenin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Zira belli kâide ve sınırları olan ve asırlar boyunca belli bir istikrâra kavuşmuş bulunan köklü bir ilmin mecrâsını değiştirmek, o alanda çok farklı bir çığır açmak hiç de kolay değildir. Mevcut bilgi güzelce insanlara aktarılıp hayata tatbik edilebilse, o bile insanlığın ihtiyâcına kâfî gelirdi. Ancak asıl mesele, insanların fikir yapılarındaki kayma ile istek ve arzularının değişmesidir. Dünyevî menfaat ve nefsânî heveslerin peşinde koşmayı isteyen idareci ve insanların çoğalması, tefsirlerde açıkça îzâh edilen faydalı bilgilere rağbeti azaltmıştır. Bunun neticesi de tembellik, çalışmadan haksız kazanç peşinde koşmak, insanlığın ve vatanın iyiliği için çalışmayı terk etmek ve nihayet maddî ve mânevî alanlardaki gerileme olmuştur. Böyle bir ortamda bir âlimin çıkıp Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerine çok farklı yorumlar getirmek sûretiyle âdeta sihirli bir değnek gibi insanları, içine düştükleri bu kötü hâlden kurtarıvermesini beklemek ne derece doğru olur! Kur’ân-ı Kerîm’in; boş durmayıp devamlı çalışmak, insanlığa faydalı olmak için say ü gayret etmek, ilmi devamlı artırmak gibi emirleri herkes tarafından bilinmektedir. Güzel bir eğitimle sadece bu emirler bile yerine getirilebilse, o toplumun geri kalması mümkün değildir. Ancak Osmanlı toplumunun 17. asrın başlarından îtibâren hem iktisâdî, hem de fikrî alanda bir gerileme yaşadığı mâlumdur. Tanzimat devrinde iyice hissedilmeye başlayan bu gerileme, neticede ilim erbâbına büyük bir darbe indirmiştir. İlmî faaliyetlerin azalmasına sebep olan en mühim âmil ise, âlimlere sağlanan maddî desteğin tükenme noktasına gelmesidir. Şöyle ki Osmanlı devleti ilmî, fikrî ve iktisâdî sahalarda zayıflayınca, Avrupa ve Rusya’nın genişleme ve istilâ emellerine karşı duramaz oldu. Avrupalılar, dâhilde fikrî tesirlerine müsait bir ortam hazırlanması için Osmanlı memleketlerinin bütün yabancılara serbestçe açılmasını istiyorlardı. Ardından da, her Avrupalının bulunduğu yerde iktisâdî istilâya çalışması ve binâenaleyh hem dâimâ kalabilmek hem de Osmanlı arazilerinde mülk sahibi olabilmek, bu arazilerde yalnızca yabancı fertlerin değil, mânevî şahısların, hatta şirketlerin de istimlâk yapabilmelerini temin eylemek istiyorlardı. Ancak Osmanlı arazisinde tam olarak temlik olunabilecek yer pek azdı. Bunların bir kısmı arâzî-i emîriye, mühim bir kısmı da vakıflardı. Avrupa bu arazilerin tamamen pazara çıkabilecek bir mal hâline gelmesini ve bunlar üzerinde ahâlînin mânevî bağlılığının şiddetli olmamasını arzu ediyordu. Bu husûsu her vesileyle gündeme getiriyorlardı. Meselâ 1860’da İngiliz hükûmetinden borç taleb edildiğinde, onların ileri sürdüğü şartların başında “Vakıf sisteminin kaldırılması” da yer alıyordu.[205] Yine 1867’de Paris kabinesi Bâb-ı Âlî’ye mürâcaat ederek vakıf usûlünün esaslı bir sûrette tâdilini, emlâk ve arazinin mülke tahvilini, müslümanların kendi emlâkini serbestçe kullanmaktan men eden ahvâlin ortadan kaldırılmasını tavsiye etti. Fransa Hükûmeti’nin teklifine nazaran, arazi ve emlâk muâmelâtıyla iştigal etmek üzere bankalar tesis edilecekti. Bâb-ı Âlî bu tavsiyeleri kısmen tatbîkâta koydu.[206] Zaman içinde Avrupalıların ileri sürdüğü şartların hepsi kabul edildi ve netîcede vakıfların pek çoğu tasfiye edildi.[207] Bu husustaki siyâsî vesîkalar da ilim erbabına açılmadı.[208] İlgâsı kolay olmayan vakıflar için, daha önce 1242/1826’da Evkâf Nezâreti teşkil edilmişti. Bu nezâret, “Câmi şahs-ı mânevîsi” ve “cihet-i dîniyye” hatıra gelmesin diye Meşîhat’a da bağlanmayıp müstakil bulundurulmuştu. Neticede memleketimizdeki İslâmî vakıflardan pek çokları elden çıkmış, eskisine nisbetle bugünkü vakıflar pek az miktarda kalmış oldu. Diğer taraftan, zamanın îcabı olarak gösterilen icâreteyn, tevsî-i intikâl ve gedik gibi vakıfların faydasına olmayan tatbîkat ile vatandaşlar vakıf kurmaktan soğutuldu.[209] Devletin mâlî durumu bozuldukça elde kalan vakıfların bir kısım gelirleri, artan bir tempo ile devletin ihtiyaç duyulan diğer sektörlerine aktarıldı.[210] Neticede, finans kaynağı tamamen vakıflara bağlı olan dînî eğitim müesseseleri ile ulemânın nüfûzu kırılmış oldu. Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasıyla siyasî nüfûzunu kaybeden Şeyhülislamlık makâmı, vakıf gelirlerinin başka alanlara aktarılmasıyla ekonomik gücünü de kaybederek merkezî otoriteye bağlı bir memuriyet hâline geldi.[211] Zamanla vakıf gayrimenkulleri alınıp satılır hâle getirildi, hatta çok cüz’î mukâtaa bedelleri karşılığında gayrimüslimlere intikalleri sağlandı. Bunun üzerine yüzlerce vakıf arsa ve arazi üzerine azınlıklar tarafından kilise, mektep, rahip ve râhibe okulları, sosyal tesisler yapıldı.[212] Bu acı hakîkat, ulemâyı geçim derdine ve muhtelif imkânsızlıklara düşürdüğü, daha da mühimi toplum nazarındaki îtibârını azalttığı için tabiî olarak ilmî verimliliği de asgarîye indirmiş oldu. Bu hususta Elmalı’lı Muhammed Hamdi Efendi şöyle der “Bu gelişmeler erbâb-ı maârifi memur durumuna düşürmüş ve devlet tarafından verilen maaşla yetinmek mecbûriyetinde bırakmıştır. Bu durum, toplumumuzda ilmî çalışmaların yapılmasına menfî yönde tesir etmiş, hey’et-i ictimâîde ve ulûm u maârifte çalışma fikri, yerini cehâlete bırakmıştır.”[213] Umûmî olarak Osmanlı döneminde, husûsî olarak da Tanzimat’tan sonra dikkat çeken diğer bir husus da, âlimlerin çoğunun tasavvuf erbabı olmasıdır. 19. asırda tefsir alanında yazılan eserlerin yüzde elliden fazlasının tasavvuf erbabı tarafından kaleme alındığı görülmektedir.[214] Bu da o zamanki toplumun yapısını resmeden mühim bir noktadır. Netîce îtibariyle ekseriyeti kütüphanelerimizde bekleyen bu kıymetli eserler, bizim için çok kıymetli hazînelerdir. Onların bir an evvel gün yüzüne çıkarılması, ilim dünyamız için büyük bir kazanç olacaktır. Geçmişini bilmeyen, geleceğe emîn adımlarla ilerleyemez. Târihimizdeki bilgi birikimini güzelce tahlil edip ortaya koymanın, yeni bilgi üretimini kolaylaştıracağı ve bu yolda harcanacak zamanı kısaltacağı âşikârdır. Ancak şu acı gerçeği de üzülerek ifade edelim ki, bu eserleri anlayıp gün yüzüne çıkarabilmek için ilmî ve edebî seviyemizi daha fazla yükseltmeye ihtiyacımız olduğu âşikârdır. Kitâbiyât Abdullah Ceyhan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserler Kataloğu, Ankara ts. Abdülkadir Erdoğan, “Kur’ân Tercümelerinin Dil Bakımından Değerleri”, Vakıflar Dergisi, c. 1 Ankara 1938, s. 47-51. Abdülkadir İnan, “Kur’ânın Eski Türkçe ve Oğuz-Osmanlıca Çevirileri Üzerine Notlar”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 1960, s. 79-94. ‒‒‒‒‒‒, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Tercümeleri Üzerine Bir İnceleme, Ankara, 1961. Ahmed Topaloğlu, “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhiru’l-Asdâf”, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 27 1983, s. 61. ‒‒‒‒‒‒, Cevâhiru’l-Asdâf Üzerine Yapılan Çalışmalar ve Zajackowski’nin Eseri, İstanbul 1987. Ali Şavvâh, Mu’cemu Musannefâti’l-Kur’âni’l-Kerîm, Beyrut 1984, 4 cilt. 3281 eser tanıtılıyor. Bağdâtlı İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn esmâü’l-müellifîn ve âsâru’l-musannifîn, İstanbul 1951. Brockelmann, Carl, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, I-IX, Mısır 1995. Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1333. Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul 1997. Davud Aydüz, “Sırat-ı Müstakim ve Sebilü’r-Reşâd’da Çıkan Tefsîr İle İlgili Yazılar”, Sakarya Ünv. İlahiyat Fakültesi Dergisi, , sy. 1 1996, s. 27-56. Dücane Cündioğlu, Bir Kur’ân Şâiri -Mehmed Âkif ve Kur’an Meâli-, Bîrun Yayıncılık, İstanbul 2000. Ebü’l-ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1951-1966. Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Ahkâm-ı Evkâf, tâbii Ahmed Hâlid, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1326. ‒‒‒‒‒‒, Ahkâm-ı Evkâf, Tâbii Mehmed Şükrü, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1327. ‒‒‒‒‒‒, İrşâdü’l-Ahlâf fî Ahkâmi’l-Evkâf, Ahmed Kâmil Matbaası, İstanbul 1330. Gözübüyük-zâde İbrahim Efendi, Mecmûatü’l-kavâid, 1274, Necib Efendi Taş Destgâhı. Hayreddin Zirikli, el-Alâm, I-XI, Beyrut, ts. Hür Mahmud Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl, İnsan Yayınları, İstanbul 2004. Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz, İstanbul Kitabevi Yay., 2006. İshak Doğan, Osmanlı Müfessirleri, İz Yayıncılık, İstanbul 2011. Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, İstanbul 1971. Lütfî Efendi, Lütfî Târihi, İstanbul Matbaa-i Âmire, 1292. Macid Yaşaroğlu, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Terceme ve Tefsîrleri Bibliyografyası, Ankara 1991. Mehmet İpşirli, “Huzur Dersleri” mad., Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi DİA, c. XVIII İstanbul 1998, s. 441-443. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, haz. Seyyit Ali Kahraman, Nuri Akbayar, İstanbul 1996. M. Seyfeddin Özege, Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, İstanbul 1971. Muhammed Abay, “Osmanlı Döneminde Yazılan Tesir ile İlgili Eserler Bibliyografyası/Tefsîrler, Haşiyeler, Sûre Tefsîrleri, Tercümeler”, Dîvân, yıl 4, sy. 6 1999/1, s. 249-303. Muhammed Es’ad Erbilî, Mektûbât, Dersaâdet Matbaa-i Ahmed Kâmil, 1343. Muhammed Hamidullah, “Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Yazma Tercümeleri”, Türkiyat Mecmuası, XIV, 1964-65, s. 65-80. ‒‒‒‒‒‒, Fehmü’l-Kur’âni’l-Kerim li-men lâ yantiku bi-lügati’d-Dâd, Tebliğ, 1986. en-Nedve. ‒‒‒‒‒‒, Kur’ân Tarihi Fransızcadan Çeviren Mehmed Said Mutlu, Ankara 1991. ‒‒‒‒‒‒, Aziz Kur’ân, trc. Abdülaziz Hatip-Mahmud Kanık, İstanbul 2000. Mustafa Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler I”, Dokuz Eylül Ünv. İlâhiyat Fak. Dergisi, sy. 15, İzmir 2002. ‒‒‒‒‒‒, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler II”, Dokuz Eylül Ünv. İlâhiyat Fak. Dergisi, sy. 16, İzmir 2002. Müjgan Cumbur, “Kur’ân-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve Tefsîrleri”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, 1961-1962, s. 123-141. ‒‒‒‒‒‒, “Türkçe Kur’ân Tefsîr ve Çevirileri Bibliyografyası”, Yeni Yayınlar, c. 4, sy. 4 1959, s. 111-124. ‒‒‒‒‒‒, Türkiye Basmaları Toplu Kataloğu/Arap Harfli Türkçe Eserler 1729-1928, Ankara, 1990-1994. D. Kaya ile birlikte Nail Bayraktar, Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 1993. Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Ankara 1991. ‒‒‒‒‒‒, Elmalı’lı M. Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995. Nesîmi Yazıcı, “Tanzimat ve Abdülhamit Döneminde Din Görevlilerinin Yetişme Ortamı”, AÜİFD, c. 30, sy. 2 1994, s. 33. ‒‒‒‒‒‒, “Tanzimat Dönemi Ramazanlarında Vaaz ve İrşad Hizmetleri Üzerine Değerlendirmeler”, Diyanet İlmi Dergi, c. 41, sy. 3 2005, s. 113-116. Sâdık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul 1996. Süleyman Mollaibrahimoğlu, Yazma Tefsir Literatürü, Damla Yay., İstanbul, 2007. Şeyh Ali Efendi-zâde Muhyiddin, Medreselerin Islâhı, İzmir 1314. Ömer Çelik, “Muhammed Es’ad Erbilî’nin 1847-1931 Kur’ân-ı Kerim Âyetlerini Yorumlama Yaklaşımı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı 6, 2001, s. 177-210. Ömer Çelik – Murat Sülün, Türkiye Kur’ân Makaleleri Bibliyografyası, İstanbul, 1999. Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Tefsîr Tarihi, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1973. Ömer Rızâ Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn, Risâle, Beyrut, 1414/1993. Ömer Yılmaz, Edirne Müftüsü Mehmed Fevzî Efendi, Ankara 2008. Z. Velidi Togan, “Türkiye Kütüphanelerindeki Bazı Yazmalar”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt II, cüz 1 İstanbul 1957, s. 59-88. ‒‒‒‒‒‒, “Londra ve Tahrandaki İslamî Yazmalardan Bazılarına Dair”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt, III, cüz 1-2 İstanbul 1960, s. 133-160. * Bu çalışmanın ilk hâli İSAV’ın 21-22 Ekim 2011 tarihinde akdettiği “Başlangıçtan Günümüze Türklerin Kur’an Tefsirine Hizmetleri” isimli tartışmalı ilmî toplantıda tebliğ olarak takdim edilmiş, daha sonra elde edilen bilgilerin ilavesiyle geliştirilerek makale hâline getirilmiştir. [1] Osman Keskioğlu, “Fatih Devrine Aid iki Ku’ân-ı Kerîm Tercümesi”, Vakıflar Dergisi, IV 1958, s. 93. [2] Ömer Nasûhi Bilmen bunu şöyle îzâh eder “Türk âlimleri, öteden beri Kur’ân-ı Mübîn’in tefsiri hususunda pek meşkûr hizmetlerde bulunmuşlardır. Fakat yazmış oldukları tefsirlerin en büyük, en mühim kısmı Arapça’dır… Çünkü Arapça tefsir yazan zâtlar, diğer tefsirlerden, menba’lardan terceme zahmetine katlanmaksızın istedikleri kadar iktibaslarda bulunabilirler. Bununla beraber ayrıca bir meal yazmak mecburiyetinden de vâreste bulunurlar. Türkçe olarak yazılacak bir tefsirde ise vaziyet başkadır. Bâhusûs belagatın i’câz mer­tebesinde bulunan Kur’ân-ı Hakîm’in âyetlerini -aslındaki cezâlet ve ulviyyeti mümkün mertebe gösterebilmek şartıyla- Türkçe’ye çevirmek tahmin edilecek derecelerden daha güçtür. Bu bâbda hakkıyle muvaffakıyete nail olmuş bir zât gösterilemez…” Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Tefsîr Tarihi, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1973, c. II, s. 788 [3] Bu tefsîri Arapça telif eden Ebü’l-Leys hakkında Kâtip Çelebi’de şu kayda tesadüf ediyoruz “Tefsîr-i Ebi’l-Leys. Sahibi Nasr ibni Muhammedini’l-Fakîhü’s-Semerkandîyyü’l-Hanefî, h. 383’de vefat etmiştir. Bu eseri Türkçe’ye çeviren Ahmet ibni Muhammed el-Maruf b. Arapşahi’l-Hanefi h. 854’de vefat etmiştir.” Keşfü’z-Zünûn, I, 305, İstanbul 1310 Bursalı Mehmed Tâhir, Delilü’t-tefâsîr isimli eserinde ve Osmanlı Müellifleri’nde aynı tefsîrin İbn-i Arapşah ve bir de Musa el-İznikî 933 h. tarafından terceme edildiğini kaydediyor ve ikincisinin adını “Enfesü’l-cevâhir” olarak naklediyor. Kütüphanelerimizde mevcut Ebü’l-Leys tefsîri tercemelerinin hepsi birbirinin aynıdır. Müstensihlerin ilavelerinde bazen “İbn-i Arapşah” bazan “Musa el-İznikî” isimlerine tesadüf edilmektedir. “Enfesü’l-cevâhir” ismine de rastlanır. Bkz. Macid Yaşaroğlu, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Terceme ve Tefsîrleri Bibliyoğrafyası, Ankara 1991, s. 130 [4] Ahmed Topaloğlu, “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhiru’l-asdâf”, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 27 1983, s. 61. [5] “Cevâhiru’l-asdâf, lisan-ı Türkî üzerine muharrer olup İsfendiyar Bey zamanında yazılmıştır ki bu ci­hetle tarih-i tahriri 797 ila 883 olmak lazım gelir.” Bursalı Mehmed Tahir, Delilü’t-tefâsîr Bu eserin kütüphanelerdeki nüshaları için bak. Yaşaroğlu, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Terceme ve Tefsîrleri Bibliyoğrafyası, s. 128. Eser hakkında yapılan çalışmalar için bkz. Ahmet Topaloğlu, Cevâhiru’l-asdâf Üzerine Yapılan Çalışmalar ve Zajackowski’nin Eseri, İstanbul 1987. [6] Topaloğlu, “Kur’ân-ı Kerîm’in İlk Türkçe Tercümeleri ve Cevâhiru’l-asdâf”, s. 64. [7] Şeyh Ali Efendi-zâde Muhyiddin, Medreselerin Islâhı, İzmir 1314, s. 18, 21-22; Nesîmi Yazıcı, “Tanzimat ve Abdülhamit Döneminde Din Görevlilerinin Yetişme Ortamı”, AÜİFD, c. 30, sy. 2 1994, s. 33. [8] Bkz. Hür Mahmud Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, s. 798. [9] Nesîmi Yazıcı, “Tanzimat Dönemi Ramazanlarında Vaaz ve İrşad Hizmetleri Üzerine Değerlendirmeler”, Diyanet İlmi Dergi, c. 41, sy. 3 2005, s. 113-116. [10] İstanbul Ünv. Ktp., Türkçe Yazmalar, nr. 4167, 6708, 7297, 7311, 7312, 7316, 7317, 7318, 7320, 7321, 7322, 7323, 7324, 7325, 7326, 7328, 7329, 7331, 7332, 7333, 7334. Bu ders notları hakkında bilgi için bkz. Ebü’l-ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul İsmail Akgün matbaası, 1966, c. II-III, s. 1106-1108. [11] Mehmet İpşirli, “Huzur Dersleri” mad., Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi DİA, c. XVIII İstanbul 1998, s. 441-443. [12] Ahmed Atâ, Atâ Tarihi, I, 212; Ebü’l-ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul İsmail Akgün matbaası, 1951, c. I, s. 14. [13] “Hatta Üçüncü Selim devrinde mukarrir ve muhatapların her birine hiçbir şeyden çekinmeyerek ve her türlü tesirden âzâde kalarak düşüncelerini lâyık olduğu tarzda serbestçe izhar etmeleri keyfiyeti, dersten evvel padişah tarafında irâde-i katʻiyye hâlinde bildirilir ve bu teminat dolayısıyla bazen küstahane vâki tecâvüzlerin bile affı cihetine gidilirdi.” Mardin, Huzur Dersleri, c. I, s. 25 [14] Mardin, Huzur Dersleri, c. I, s. 7-8, 80. [15] Mardin, c. I, s. 14-26. [16] Lütfî Efendi, Lütfî Târihi, İstanbul Matbaa-i Âmire, 1292, III, 170. Bu hususta ayrıca bkz. Takvîm-i Vekâyi, Ramazan 1247, sayı 16; Mardin, I, 244. [17] Lütfî Efendi, Lütfî Târihi, V, 38. [18] İnan, 1960, s. 90. [19] Süleymaniye Kütüphanesi H. Hayri-H. Abdullah 36. [20] Bu eser, basılan ilk Türkçe tefsir olmalıdır İstanbul 1254/1838, Dâru’t-Tıbaati’l-Âmire. Bkz. Alpay Kabacalı, Türk Yayın Tarihi, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 1987, s. 55 [21] Müjgan Cumbur, “Kur’ân-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve Tefsîrleri”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, 1961-1962, s. 140. [22] Tirmizî, Tefsîr, 1/2951. [23] Tirmizî, Tefsîr, 1/2952. [24] Abdullah Ceyhan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserler Kataloğu, Ankara ts., I, 117-118. Ayrıca Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ktp. no 4656’daki, müellifin muhtelif risâlelerini bir araya getiren Mecmûatü’l-kavâid’in 1. sayfasında ifade edilmektedir. [25] Gözübüyük-zâde İbrahim Efendi, Mecmûatü’l-kavâid, 1274, Necib Efendi Taş Destgâhı; Bilmen, Büyük Tefsîr Tarihi, c. II, s. 739/425. [26] Bkz. Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, İstanbul Sebil Yay., 1996, III, 279; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1333, c. I, s. 350; Bilmen, II, 739-740/426; Mardin, c. I, s. 167; İshak Doğan, Osmanlı Müfessirleri, İz Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 216. [27] Mardin, c. II-III, s. 142, 1106. [28] Kabacalı, Türk Yayın Tarihi, s. 55. [29] Bu eser üzerine bir çalışma yapılmıştır Ömer Pakiş, Molla Halil es-Siirdî ve Tefsirdeki Metodu, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1996. [30] Bursalı, Osmanlı Müellifleri, c. II, s. 37; Bilmen, c. II, s. 741/429; Doğan, Osmanlı Müfessirleri, s. 175; Salih Uçan, Nakşbendî Şeyhlerin Mukaddes Sözleri, İstanbul Huzur Yay., 1983, s. 136. [31] Bursalı, c. I, s. 89; Bilmen, c. II, s. 740-741/428; Doğan, s. 205-206. [32] Bursalı, c. I, s. 381; Bilmen, c. II, s. 741/430; Doğan, s. 48. [33] Bursalı, c. I, s. 285; Doğan, s. 118. [34] Muhammed Abay, “Osmanlı Döneminde Yazılan Tesir ile İlgili Eserler Bibliyoğrafyası/Tefsîrler, Haşiyeler, Sûre Tefsîrleri, Tercümeler”, Dîvân, yıl 4, sy. 6 1999/1, s. 273. [35] Bursalı, c. I, s. 317. [36] Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl, s. 175. [37] Bursalı, c. III, s. 24-26 [38] Köprülü Ktp., Türkçe Yazmalar kısmı, no 13. [39] Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, no 197, 198. [40] Brockelmann, IX, 344; Bursalı, c. I, s. 278; Doğan, s. 277. [41] Mardin, c. I, s. 133; c. II-III, s. 1106. [42] Bilmen, c. II, s. 742/431. [43] Bursalı, c. I, s. 300; Bilmen, c. II, s. 742/432. [44] Bkz. Es’ad Sâhib, Buğyetü’l-vâcid fî mektûbâtı Hadrati Mevlânâ Hâlid, Dımaşk 1334, s. 296-297; Bilmen, c. II, s. 743/433; Doğan, s. 59, 264. [45] Bursalı, c. I, s. 142; Yücer, s. 256-257. [46] İstanbul Ünv. Ktp., İbnü’l-Emîn, no 2649, vr. 30-33; Bursalı, c. I, s. 244. [47] Bursalı, c. I, s. 215-216; Doğan, s. 49. Ktp., no 29129. [48] Bayraktar, Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 1995, II, 104. [49] Bilmen, c. II, s. 751/434. [50] Bursalı, c. I, s. 38. [51] Bursalı, c. I, s. 202; Doğan, s. 226, 246; Yücer, s. 315. [52] Bilmen, c. II, s. 752/435. [53] Süleymaniye Ktp., M. Hafid Efendi Mülhakı, no 56; Düğümlü Baba, 4m. [54] Süleyman Mollaibrahimoğlu, Yazma Tefsir Literatürü, İstanbul Damla Yay., 2007, s. 601-606. [55] Bursalı, c. I, s. 343-344. [56] Bursalı, c. I, s. 285; Bilmen, c. II, s. 752/436; Yücer, s. 796. [57] Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, c. III, s. 524; Bursalı, c. I, s. 330 Süleyman Hakkı Efendi Eskişehrî’nin tercüme-i hâli içinde; Mardin, age, II-III, 311; Bilmen, c. II, s. 752-753/437. [58] Ktp., Şişli, no 20. Bu tefsirin mütercimi çoğu zaman karıştırılmaktadır. Bayezit Devlet Kütüphanesi fiş kataloğunda Cemâleddin Han ile Hayreddin Han birleştirilmiş, bir de bunların yanına Afgânî eklenerek şu isim ortaya çıkmıştır AFGÂNİ Cemâleddin Mehmed Hayreddin. Bu vesileyle burada kütüphanelerimizin kataloglarının tekrar düzenlenmesi ve tasnif edilmesi gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Bilgisayar ile çalışan kütüphanelerin kayıtlarında dahi konular ve diller birbirine girmiş durumdadır. [59] Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz, İstanbul Kitabevi Yay., 2006, c. II, s. 399-400; Mustafa Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsîr Tarihinden Bazı Portreler II”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 16, 2002, s. 115-116. [60] Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler II”, sy. 16, s. 115-116. [61] Ktp., Öğüt, no 1169; Süleymaniye Ktp, Hasib Efendi, no 25. [62] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 1106. [63] Bu iki eser Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde ve Osmanlılar Ansiklopedisi’nde Akkirmani’ye atfedilmektedir. Şerhu’l-Hadisi’l-Erbain ile aynı eserin tercümesi olan Burhânü’l-Müttakîn Tercüme-i Hadisi’l-Erbain de iki ayrı esermiş gibi Akkirmani’ye izafe edilmektedir. Hâlbuki birinci kitabı 6. hadîse kadar Birgivî yazmış, yedinci hadisten itibaren Arapça olarak Akkirmanî tamamlamıştır. İkinci eser ise bu kırk hadis şerhinin Mustafa Cem’î tarafından yapılmış olan tercümesidir. [64] Bu risâleler Mustafa b. Halil Zağravî tarafından Arapça telif edilmiş olup 1317’de basılan bir Mecmuatü’r-Resâil içerisinde bulunmaktadır. Mustafa Cem’î, bu risaleleri tercüme ederek, yine kendisinin tercüme ettiği el-Bürhânü’l-müttakîn tercüme-i Hadîs-i Erba’în isimli eserin baş tarafında neşretmiştir. İstanbul 1298 Bir nüshası Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, no 523’te, diğer bir nüshası da Ktp., Öğüt, no 1101’de bulunmaktadır. [65] Bursalı, c. I, s. 155-157. [66] “Rabbinin ismini zikret…” Müzzemmil, 8 [67] Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, c. III, s. 123. [68] Bursalı, c. II, s. 40; Bilmen, c. II, s. 753/438; Doğan, s. 183. [69] Bursalı, c. II, s. 39-40; Doğan, s. 166. [70] Bursalı, c. II, s. 37-38. Süleymaniye Ktp., Lâleli, no 319. [71] Hikmet Gazetesi, sy. 3, 25 Rebîu’l-Âhir 1328, s. 2-3. [72] Bursalı, c. I, s. 285-286; Doğan, s. 117, 245, 250, 260. [73] Bursalı, c. I, s. 385-387; Bilmen, c. II, s. 755/441; Doğan, s. 40, 239, 281. [74] Bayraktar, Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 2001, III, 22. [75] Bayraktar, Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, II, 31. [76] Bilmen, c. II, s. 756/442. [77] Bayraktar, Osman Ergin Yazmaları Alfabatik Kataloğu, İstanbul 1993, I, 105, 107; Mustafa Özel, “Muhammed Nûru’l-Arabî’nin Fâtiha ve Kevser Sûreleri Tefsîri”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 28, 2008, s. 1-10. [78] Bayraktar, c. III, s. 74. [79] Mardin, c. II-III, s. 139, 1107. [80] Eser hakkında iki yüksek lisans çalışması yapılmıştır A. Kadir Kaptan, Muhammed b. Ahmed el-İskenderânî’nin “Keşfü’l-esrâri’n-nûrâniyyeti’l-Kur’âniyye” Adlı Eserinin Tahlili, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1992; Abdurrahman Ateş, İskenderânî ve İlmî Tefsirdeki Yeri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1994. [81] Mardin, c. II-III, s. 175-176, 780, 856, 1107. [82] Bursalı, c. II, s. 58-59; Bilmen, c. II, s. 759/444; Doğan, s. 225; Özel, sy. 16, s. 119. [83] Bursalı, c. I, s. 318; Bilmen, c. II, s. 760/445; Doğan, s. 200. [84] Özel, sy. 16, s. 120. [85] Bursalı, c. II, s. 422-426; Yücer, s. 798. [86] Bursalı, c. I, s. 318; Bilmen, c. II, s. 760/446; Doğan, s. 202. [87] Bursalı, c. I, s. 265; Bilmen, c. II, s. 761/447; Doğan, s. 203, 255. [88] Bursalı, c. I, s. 134. [89] Özel, sy. 16, s. 120. [90] Bursalı, c. II, s. 129-132. [91] Mardin, c. II-III, s. 150-151, 1107. [92] Bilmen, c. II, s. 761/448; Ayrıca bkz. Ekrem Gülşen, Giridli Sırrı Paşa ve Tefsir İlmindeki Yeri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1992. [93] Yücer, s. 797. [94] Mardin, c. II-III, s. 146, 1107. [95] Uludağ Ünv. İlh. Ktp., no 4322. [96] Bursalı, c. II, s. 213. [97] Bursalı, c. I, s. 65; Doğan, s. 123. [98] Özel, sy. 16, s. 123. [99] Diğer eserleri için bkz. Bilmen, c. II, s. 762/449; Ömer Yılmaz, Edirne Müftüsü Mehmed Fevzî Efendi, Ankara 2008, s. 82-122; Mustafa Uzun, “Fevzi Efendi”, DİA, XII, 506. [100] Mardin, c. II-III, s. 143, 1107. [101] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 840, 1107. [102] Albayrak, Sâdık, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul 1996, c. III, s. 272; Özel, sy. 16, s. 142. [103] Bursalı, c. I, s. 287-288; Doğan, s. 125. [104] Bursalı, c. I, s. 318-319. [105] Bu takrir, mukarririn vefâtından birkaç sene sonra h. 1326’da Ebu’r-Rızâ-zâde Rızâ tarafından Mekârim-i Ahlâk dergisinde neşredilmiştir. 1 Şevval 1326 / Ekim 1324, sayı 5, sayfa 35 [106] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 863, 1106-1107. [107] İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kitaplığı, Osman Ergin Türkçe Yazmaları. [108] Bursalı, c. II, s. 209. [109] Ktp., Öğüt, no 1159. [110] Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, c. IV, s. 316-317. [111] Mardin, c. I, s. 114, 445-496; c. II-III, s. 150, 833, 1108. Bu eser neşredilmiştir Mustafa Ünver, “Sarayda Abdülhamid Han Huzurunda Bir Tefsir Dersi ve Neşri”, Dinsel ve Kültürel Farklılıkların Birarada Yaşanması/İstanbul Tecrübesi, editörler Mehmet Fatih Arslan – Muhammed Veysel Bilici, İstanbul 2010, s. 333-353. [112] Bursalı, c. II, s. 212-213. [113] Vassâf, c. IV, s. 136; Yücer, s. 150, 784. [114] Albayrak, c. IV, s. 388-389. [115] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 1108. [116] Mardin, c. I, s. 114; c. II-III, s. 1107. [117] Albayrak, c. IV, s. 280-281. [118] Bursalı, II, 59-60; Bilmen, Tefsîr Tarihi, II, 771, no 451; Mardin, c. II-III, s. 288; Doğan, s. 224. [119] Albayrak, c. III, s. 54; Özel, sy. 16, s. 142. [120] Ktp., Genel, no 045514. Hidâyet Zertürk tarafından sadeleştirilerek neşredilmiştir. İstanbul 2008 [121] Mardin, c. II-III, s. 179-180, 1107. [123] Vassâf, c. III, s. 269. Bu eser Divan ve İz Yayınları tarafından İstanbul’da neşredilmiştir. [124] Mardin, c. I, s. 102; c. II-III, s. 147-149. [125] Süleymaniye Ktp., İzmirli İsmail Hakkı, no 1493; Mardin, c. II-III, s. 461-580, 1106. [126] Bu kitap bazı listelerde isim benzerliği sebebiyle Bursevî’ye v. 1137/1724 izâfe edilmektedir. Hâlbuki Bursevî’nin eserleri arasında müstakil Yasin tefsirinden bahsedilmez. Bkz. Bilmen, c. II, s. 714/392. [127] Sırat-ı Müstakim, 1324, 1/3, 33-34; 1/4, 49-50; 1/5, 65-66; 81-82, 97-98, 113-114, 129-130, 145-146, 161-162, 177-178, 193-194, 225-227, 1/19, 289-290. [128] Bursalı, c. I, s. 251; Bilmen, c. II, s. 771/452; Albayrak, c. II, s. 275. [129] Özel, sy. 16, s. 123-124. [130] Albayrak, c. III, s. 373; Abay, “Osmanlı Döneminde Yazılan Tesir ile İlgili Eserler Bibliyografyası” s. 284; Özel, sy. 16, s. 141. [131] Albayrak, c. II, s. 351. [132] Bursalı, c. III, s. 277-278; Özel, sayı 16, s. 124. [133] Kehhâle, Muʻcem, III, 884; Brockelmann, IX, 367; Doğan, s. 188. [134] Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, no 128. [135] Bilmen, c. II, s. 773/454. [136] Bursalı, c. III, 27-28; “Hocazâde Ahmed Hilmi”, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 207. [137] Albayrak, c. IV, s. 322-323. [138] Albayrak, c. III, s. 172-173. [139] Bursalı, c. III, s. 6. [140] Albayrak, c. I, s. 264-265. [141] Albayrak, c. II, s. 358-359. [142] Albayrak, c. IV, s. 152-153. [143] Mardin, c. II-III, s. 238-240, 376-442, 927; Albayrak, c. III, s. 201-202; Özel, sy. 16, s. 125-126. [144] Albayrak, c. III, s. 350. [145] Albayrak, c. IV, s. 242-244. [146] Bu eser, Ali Turgut tarafından Yaratılış ve Ötesi ismiyle sadeleştirilip neşredilmiştir İstanbul 1989. Hayatı Hakkında bkz. Bursalı, c. III, 299-300. [147] Bilmen, c. II, s. 775/456. [148] İrfan Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâüddîn, İstanbul 1984, s. 65-66. [149] Mardin, c. II-III, s. 181-182, 390-395, 404-413, 581-644, 779, 783, 859-860, 1107; Albayrak, c. IV, s. 390-391. [150] Vassâf, c. IV, s. 212-214. [151] Bilmen, c. II, s. 774, no 455; Albayrak, c. III, s. 390-391; Doğan, s. 187; İsmail Kara, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi, İstanbul Dergâh Yay., 2011, I, 107-108. [152] Abdullah Ceyhan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserler Kataloğu, Ankara Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 1994, II, 134-135. [153] Vassâf, c. II, s. 395, 398. [154] A. Abdülkâdiroğlu, “Ahmed Mahir Efendi”, DİA, II, 98. [155] TBMM Zabıt Ceridesi, Altmışbirinci İctima, 21 Şubat 1341 Cumartesi, İkinci Celse; Dücane Cündioğlu, Bir Kur’ân Şâiri -Mehmed Âkif ve Kur’an Meâli-, İstanbul 2000, s. 120, 292. [156] Mardin, c. II-III, s. 156, 839, 1108. [157] Vassâf, c. IV, s. 269-270. [158] Mollaibrahimoğlu, Yazma Tefsir Literatürü, s. 613-616. [159] Vassâf, c. IV, s. 104; Vicdânî, 223; Yücer, s. 151. [160] Mardin, c. II-III, s. 140-141, 828-829; İpşirli, “Huzur Dersleri”, s. 443; Albayrak, c. IV, s. 352-353. Bu notların bir kısmını Mardin misal olarak nakleder Huzur Dersleri, II-III, 443-460. [161] Bu risâle neşredilmiştir. Bkz. Mustafa Özel, “Nahl/16 Sûresinin 90. Âyetinin Tefsîri”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, X/2 – 2006, s. 135-147. [162] Bayraktar, c. I, s. 22. [163] Turan Alptekin, “Ahmed Hüsameddin”, DİA, II, 91; Özel, agm, sayı 16, s. 127-128. [164] Süleymaniye Ktp., İzmirli İ. Hakkı, no 3819. Kitap burada Ahmed Cevdet Paşa’ya izâfe ediliyor. Herhalde isim benzerliği sebebiyle karıştırılmış. [165] Mardin, c. II-III, s. 133-134, 824. [166] Albayrak, c. III, s. 72-73; Nihat Azamat, “Elif Efendi, Hasîrîzâde”, DİA, XI, 37-38; Özel, sy. 16, s. 129-130. [167] Albayrak, c. V, s. 92-93. [168] Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, “Hüseyin Vassâf”, DİA, XIX, 18-19; Özel, sayı 16, s. 130-131. [169] Vassâf, c. I, s. XXVII. Hüseyin Vassâf, Ahmed Nazmî Efendi’nin tercüme-i hâlini yazarken şöyle der “Kendisiyle hukûk-ı kadîmem olup bir zamanlar beraber çalışmak sûretiyle Sûre-i Bakara ve Sûre-i Yâsîn’i Rûhu’l-Beyân’dan tercüme etmiş ve Sûre-i Yâsîn Tefsîri tercümesine birçok hakâyık daha ilâve etmiş idik.” Vassâf, IV, 148 [170] Albayrak, III, 123-124; Ercan Alkan’ın eser hakkında kısa bir tanıtımı için bk. Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı 27, 2011, s. 365. [171] Ömer Çelik, “Muhammed Es’ad Erbilî’nin 1847-1931 Kur’ân-ı Kerim Âyetlerini Yorumlama Yaklaşımı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı 6, 2001, s. 177-210. [172] Albayrak, c. IV, s. 314-315. [173] Özel, sy. 16, s. 132. [174] Özel, sy. 16, s. 134. [175] Kâmil Şahin, “Ahmed Hamdi, Serbestzâde” mad., DİA, İstanbul 1989, II, 72; Özel, Mustafa, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler I”, Dokuz Eylül Ünv. İlâhiyat Fak. Dergisi, sy. 15, İzmir 2002, s. 79. [176] Ali Birinci, “Hoca Rasim Efendi” mad., DİA., İstanbul 1998, XVIII, 194-195; Özel, sy. 16, s. 135. [177] Mardin, c. II-III, s. 167-170; Özel, sy. 16, s. 135-136. [178] Özel, sy. 16, s. 136-137. [179] Bayraktar – Hüseyin Türkmen, İstanbul 2003, c. IV, s. 155-157. [180] Vassâf, c. I, s. 411-412; Özel, sayı 16, s. 139. [181] Vassâf, c. I, s. 411-412; Özel, sy. 16, s. 139. [182] Mardin, c. II-III, s. 317-320; Özel, “Son Dönem Osmanlı Tefsir Tarihinden Bazı Portreler I”, sy. 15, s. 91. [183] Özel, sy. 15, s. 87. [184] Özel, sy. 16, s. 143. [185] El Yazmaları Enstitüsü, C-697/9650-C-699/9650. [186] Dergah Edebiyat Ansiklopedisi, VI, 2, “Kur’an” mad. [187] Bursalı, c. I, s. 390-392; Bilmen, c. II, s. 590-592/273; Doğan, s. 167-170. [188] Semerkandi’nin Nebe’ cüzü tefsîri Mustafa Küçük tarafından günümüz Türkçesine kazandırılmış ve Amme Cüz’ünün Tercüme ve Tefsîri ismiyle İstanbul’da 1984 tarihinde 247 sayfa halinde Sezgin neşriyat tarafından neşredilmiştir. Bu durum, Semerkandi’nin tefsîrine olan tarihî alâkanın günümüzde de devâm ettiği anlamına gelmektedir. [189] Abay, s. 276. [190] Bursalı, c. I, 390; Abay, s. 271. [191] Ktp. Ayasbeyoğlu, no 342; Öğüt, no 1130. [192] Süleymaniye Ktp., H. Reşid Efendi, no 12; Konya Bölge Yazma Eserler Ktp., Konya İl Halk Ktp., 42 Kon 5756/2. [193] Ktp., Arapgirli, no 571. [194] Terceme-i Tefsîr-i Tibyân, Arap harfleriyle dokuz kez basılmıştır. 4 cilt, Kâhire 1257/1841-1842, 1849, 1866-1867 İstanbul, Matbaa-i Sultaniye, 1875, 1890-1891, 1891, 1899-1900, 1902-1903, 1905- 1906. İki kez de Latin harfleriyle basılmıştır. 1956-1957’de Süleyman Fahir tarafından latinize edilip sadeleştirilerek Kur’ân-ı Kerim Meali ve Tefsîri ismiyle İstanbul’da basılmıştır. 1980-1981’de Ahmed Davudoğlu tarafından tekrar neşredilmiştir. [195] Bk. Mehmed Şeyhî, Vekâyiu’l-fudala, II, 158; Mehmed Süreyyâ, c. IV/1, s. 235. [196] Erhan Yetik, “Tasavvufi Açıdan Fâtiha Tefsiri İsmail-i Ankaravi’nin Fütûhât-ı Ayniye’si Üzerine Bir Çalışma”, On Dokuz Mayıs Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, sy. 8 Samsun 1996, s. 45-107. [197] Bazı kütüphane fişlerinde ve bunların tesiriyle Kur’ân tercümeleri listelerinde bu eser İsmail Hakkı Bursevî’ye v. 1137/1724 izâfe edilmektedir. Bu hata muhtemelen iki büyük âlimin de sahip olduğu el-Celvetî nisbesinden kaynaklanmaktadır. [198] Abay, s. 280. [199] Bu kitap IRCICA’nın yayınladığı World Bibliography’de ve Muhammed Hamidullah’ın vermiş olduğu tercüme listelerinde, isim benzerliği sebebiyle, Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’ne v. 1350/1931 nisbet edilmektedir. Hâlbuki Es’ad Erbilî Hazretleri’nin Âyetü’l-Kürsî ile alakalı müstakil bir eseri bulunmamaktadır. [200] Abay, s. 281. [201] Süleymaniye Ktp. M. Arif – M. Murad, no 167/2; Ktp., Genel, no 1759. [202] Bursalı, c. I, s. 394; Bilmen, c. II, s. 740/427; Doğan, s. 142. Ferruh Efendi’nin tefsîrinde her ne kadar Mevâhib esas kabul edilmiş olsa da Tibyân, Beydâvî, Keşşâf ve Hâzin tefsîrleriyle karşılaştırılması yapılmıştır. Âyetlerin nüzul sebebleri ve bazı tefsîrcilerin beyânları âyet meallerinin altına yazılmıştır. Halkın kolayca anlaması hedeflendiğinden müteşabih kelimelerden kaçınılmıştır. Mevâkib’ın baskısı, II. Meşrutiyet’e kadar 1865, 1870, 1879, 1899, 1902-1903, 1905, 1905-1906 tarihlerinde tam 7 kez tekrarlanmıştır. Süleyman Fahir tarafından Latin harflerine aktarılmıştır. Kur’an-ı Kerîm ve Meali Mevâkib Tefsiri, İstanbul 1959. 1987 yılında Ahmet Ağırakça ile Beşir Eryarsoy tarafından, Nüzul Sebebli Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Meali adıyla yeniden düzenlenerek neşredilmiştir. [203] Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, İstanbul 1971, c. I, s. 446. Bu tefsire Tefsîr-i Hüseynî de denmektedir. [204] Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Ef., no 5487. [205] E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara 1976, IV, 212. [206] Ed. Engelhard, Türkiye ve Tanzimat, trc. Ali Reşat, 1328, s. 179. [207] Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Ankara 1991, s. 698-886. [208] Elmalı’lı Muhammed Hamdi Efendi bu hususta şöyle şikâyetlenir “…Bâb-ı Âlî’nin hazîne-i evrâkındaki siyâsî vesîkaların bu noktadan tetkîkinde, elde edilecek mâlûmât mühimdir. Ne çare ki, milletin mütefekkirlerinin edây-ı istifâdesine geçebilmek de müşkilcedir. Bunları ve bu gibi ahvâlin belki umumunu Avrupa devletleri hiç olmazsa sarı, yeşil, kırmızı ve mavi kitaplarla milletlerine neşrederek, ilim erbabının fikrî inkişâfından istifade ettikleri halde, biz evvelâhir bunun aksine mahkûmuz. Bu babdaki siyâsî zorlamaların rûhu meçhûlümüz kalır ve erbâb-ı ilim, lâzım gelen ictihadlarını yürütemez. Çünkü fikrî ızdırârı hissettirecek vesîl yoktur.” Elmalı’lı M. Hamdi Yazır, Ahkâm-ı Evkâf, Tâbii Mehmed Şükrü, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1327, s. 129 “Bu memlekette, icraya tesir edecek hâricî zorlamaların millete duyurulmadan tatbîke konulması, Avrupa’nın bizde muvaffak olduğu teshîr-i tâiâneden birisidir. Bilmem ki bu da onlardan mıdır? Yoksa bizden midir?” Elmalı’lı, Ahkâm-ı Evkâf, İstanbul 1327, s. 136 [209] Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Ahkâm-ı Evkâf, tâbii Ahmed Hâlid, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1326, s. 14. Hamdi Efendi, vakıfların azalma sebeplerinden birini de şöyle îzâh eder “Ümmet-i İslâmiye, sahip olduğu yüce mevkiini ve servet istihsalindeki eski kuvvetini zayi etmeye başlamasıyla Avrupa’nın tasallutu ve milletlerarası münasebetin genişlemesi ve değişikliği yüzünden, memleketimiz bir takım ahid ve kayıtlar altında müthiş bir rekabet ve helak edici bir felâket içinde ezildikçe, gayet tabîi olarak, bir taraftan umumî servetlerimiz noksanlaşmış, diğer taraftan pek cüz’î istihsâlâtımız da büyük mecralardan sürekli bir şekilde akıp gitmeye başlamıştır. Bu sebeple hayatî ihtiyaçlarımızın artışı nisbetinde genişlemesi şöyle dursun, malî vasıtalarımız daraldıkça elimizde mevcudiyetini zannedebildiğimiz servet kaynaklarımızın sarf ve istihlâkini bir kurtuluş çaresi telâkki etmek, yani hazıra göz dikmek tabii bir âdet olmuştur. Bu sûretle malların müebbeden hapsine vakfedilmesine karşı bir hoşnutsuzluk ve kamuya faydalı hayrat ve meberrât ihdasında da bir imkânsızlık meydana gelmiştir. Binâenaleyh, yalnız İmâm-ı A’zam mezhebine doğru bir istikâmet almakla kalmayıp, belki lüzumuna hükmedilmiş bulunan eski vakıflara da sirayet ve yontulma nokta-ı nazarından daha ileri gidecek arzu ve eğilimler meydân almıştır. Hilâfet-i İslâmiye’nin sâha-i himâyetine nisbeti pek manevî olarak kalan ve fiilen ağyârın taht-ı tahakkümüne düşen Cemaat-ı İslâmiye’nin, yegâne içtimaî sermayeleri vakıflarından ibaret olabildiğine nazaran İslâm Ümmeti’nin asr-ı hâzırda en mühim içtimaî menfaatleri de vakıflara medyun olmak iktiza ediyor.” Elmalı’lı M. Hamdi Yazır, İrşâdü’l-ahlâf fî ahkâmi’l-evkâf, Ahmed Kâmil Matbaası, İstanbul 1330, s. 171-172 [210] BOA/Cevdet 1255 32489; John Robert Barnes, An Introduction TO, Religious Foundationsin the Ottoman Empire, Brill, 1986, s. 86. [211] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, trc. Metin Kıratlı, Ankara 1988, s. 94-95, 97-98. [212] Nazif Öztürk, Elmalı’lı M. Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, s. 9-12, 187-197. [213] Elmalı’lı, Ahkâm-ı Evkâf, İstanbul 1326, s. 14. [214] Yücer, s. 795. Dr. Murat KAYA muratkaya43 * Bu çalışmanın ilk hâli İSAV’ın 21-22 Ekim 2011 tarihinde akdettiği “Başlangıçtan Günümüze Türklerin Kur’an Tefsirine Hizmetleri” isimli tartışmalı ilmî toplantıda tebliğ olarak takdim edilmiş, daha sonra elde edilen bilgilerin ilavesiyle geliştirilerek makale hâline getirilmiştir. CevapDeğerli Kardeşimiz;Tecelli, kelime olarak, görünmek, bilinmek ve meydana çıkmak anlamlarına geliyor. Mesela Allah’ın kudret sıfatı bilinmezken, görünmezken, tecelli ile bilinip görünüyor. Burada Allah’ın kudret sıfatı malum olduğu üzere, mahluk değil, ezeli ve ebedidir. Tecelli ise mevcudat ile hasıl olan, arızi ve sonradan ortaya çıkan bir hal olmasından dolayı, mevcudat gibi temel ve değişmez bir ölçümüz vardır Allah ve sıfatları ezeli ve ebedi olmasından dolayı, asla ve kata mahluk değildirler. Bunun dışında aklımıza gelen veya gelmeyen her şey mahluk ve hadistir, yani sonradan vacip ve mümkün olmak üzere iki çeşittir. Vacip olan varlık, Allah’ın varlığıdır ki, varlıklar içinde en sağlam ve kusurdan münezzeh olan varlıktır. Mümkün olan varlık ise, sonradan Allah tarafından varlık sahasına çıkarılmış, kusur ve fenadan masum olmayan, varlık ile vacip varlık mukayese edildiği zaman, mümkün varlık, vacip varlığın yanında çok basit ve zayıf kalır. Hatta yok denecek kadar anlıktır. Tıpkı zayıf bir fener lambasının ışığının şiddetli güneş ışığı yanında sönük ve basit kalması şekilde, İbn-i Arabi gibi Allah dostları da bütün dikkat ve nazarlarını vacip olan Allah’ın varlığına hapsettikleri için, fener ışığı mesabesinde olan mümkün vücutların varlığını fark edemeyerek, Allah’tan başka varlık yok, demişler. “La mevcude illa hu” hakikatinin önemli bir boyutu Arabi Hazretleri kainat aynasında tecelli eden isim ve sıfatların nakışları olan mevcudata varlık vermiyor. Bu varlıkları, yani fotoğrafa yansımış olan şeyleri yok sayıyor, aynadaki misali olan tecellileri de Allah’ın isim ve sıfatları ile aynı görüyor. Yani üç boyut ve üç varlık var; birisi Allah’ın isim ve sıfatları ki, bunlar ezeli ve ebedidir; diğeri bu sıfatların eşya üstünde misali tecellileridir ki, sıfatlar burada çok parlak tecelli ettiği için, sıfatların aynı zannedilmiştir. Diğeri ise Üstad'ın, fotoğrafa geçmiş dediği varlığın en somut ve maddi olan boyutudur ki İbn-i Arabi bu boyutu inkar ediyor. Ruhu ise irade sıfatının direk bir tecelli mahalli gördüğü için, yani fotoğraf gibi maddi ve eşya sınıfından görmediği için, ruha mahluk değildir, diyerek ayet ve Ehlii sünnet ile çelişiyor. Halbuki bu üç boyutta olan her bir şeyin ayrı ayrı vücutları vardır. Nasıl ki, Allah’ın sıfatları hakikat ise, bu sıfatların aynası olan kainat ve mevcudat da hakikattir. Aynı şekilde, bu aynada görünen maddi ve kevni nakışlar da aynı olarak; İbn-i Arabi aynayı sıfatlarla aynı görüyor, ayna üstünde tecelli suretinde görünen maddi nakışları da inkar var, elmanın aynada görüntüsü var, bir de aynadaki elma görüntüsünün kağıda basılmış, yani somutlaşmış fotoğraf şekli var. Elma asıldır, aynadaki elmanın yansıması ise elmanın aynısı olmasa da onun bir çok vasfına kuvvetli işaret etmesinden dolayı İbn-i Arabi bu yansımayı elma ile aynı zannetmiş. Aynadaki misali olan bu elmanın kağıda fotoğraf şeklinde basılmış şeklini ise, İbn-i Arabi inkar etmiş. Halbuki hem elmanın, hem elmanın aynadaki bu misali görüntüsünün hem de bu görüntünün fotoğrafa basılmış halinin varlıkları ve vücutları vardır. Yalnız bu varlıkların kuvvet ve sağlamlık dereceleri farklıdır. En sağlam ve kuvvetli olanı elmadır. İkinci derecede sağlam ve kuvvetli olan elmanın aynadaki yansımasıdır. Üçüncü derecede olanı ise, bu aynadaki yansımanın kağıda fotoğraf şeklinde basılmış ve dua ile...Sorularla Risale Editörü

ve me muhammedün illa rasul